sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

HİÇ ÖLMEYECEKMİŞ GİBİ BU DÜNYAYA ÇALIŞ, HER AN ÖLECEKMİŞ GİBİ AHİRETE HAZIRLAN !!!

23.02.2022
1.246
A+
A-

Hamd; alemlerin yöneticisi, kullarına kitap,peygamber ve davetçiler göndererek cennete girmelerini isteyen Rahman olan Allah cc’a,salat; örnek olsun ve gönderdiği kitabın anlaşılması hidayetin önündeki zorluklar kaldırılsın diye kendisine tabi olunması için peygamber seçilen Hz.Muhammed sav’e,selam; İşte bu kadar fırsatı aklını kullanarak değerlendirip bu dünyasını kullanarak ahiretini kazanmak için mücadele eden Salihlerin ve Salihaların üzerine olsun.

‘Dünya’ kelimesi, bizzat ve hükmen yaklaşmak, zaman ve yer açısından yakına gelmek, aşağı çekmek anlamına gelen ‘ednâ’ fiil kökünden türemiştir.

‘Dünya’ sözü, daha yakın, daha uygun manasındaki ‘ednâ’ kipinin dişil (müennes) şeklidir.

Dünya kelimesinin ‘denâet’ kökünden geldiğini söyleyenler de olmuştur. Buna göre ‘dünya’; basit, iğreti, adi, alçaklık anlamlarına gelir.

‘Ednâ’ kelimesi Kur’an’da küçük, az veya eksik, daha uygun, daha münasip, daha yakın, daha değersiz, adi, hayır yönünden daha az, yakın mekân, yer olarak daha yakın gibi anlamlarda kullanılmaktadır(İslam Ansiklopedisi)

Kur’an-ı Kerim, üzerinde yaşadığımız yer küresini, yaní  jeolojik anlamdaki dünyayı anlatmak üzere ‘arz-yer’ kelimesini kullanmıştır. ‘Dünya’ kelimesi ise, yeryüzünde yaşanan hayatın basitliğini, değersizliğini, geçiciliğini ifade eden diní ve ahlâkí bir anlam kazanmıştır. ‘Dünya’ kelimesi ile, burada yaşanılan hayat anlayışı kötülenmiş, hafife alınmış; bununla da yer küresi değil, Ahireti geri plana bıraktıran, Ahireti hesaba katmayan yaşama zihniyeti tenkit edilmiştir.

Şüphesiz yer küre ile onun üzerinde yaşanan hayat arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Bu ilişkiden dolayı ‘dünya’ kelimesi zaman içerisinde üzerinde yaşadığımız gezegenin adı olarak ta kullanılmaya başlanmıştır.

Kur’an, ‘dünya’ kelimesini, kişiyi Allah’tan uzaklaştıran iğreti, adi, sefil bir hayatın karşılığı olarak kullanmaktadır. Bu kelimeyi çoğunlukla Ahiret hayatı ile birlikte söz konusu etmektedir. İki hayat arasında karşılaştırma yapmakta, Ahiret hayatının üstünlüğünü ve devamlılığını vurgulamaktadır.

Yıllardır bizlere söylenen ve bunun hadis olduğu iddia edilen bir söz vardır çoğumuzun özellikle İslamla ilgilenen kişilerin çok duyduğu bir söz.

“Hiç ölmeyeceğini zanneden biri gibi çalış, yarın ölecek biri gibi de tedbirli ol.” (Câmiu’s-Sagîr, II/12, Hadis No:1201)

Bu sözü ben ilk ahiret için dünyalık bir işimi terkettiğimde duymuştum.Ve sonra ardı arkası kesilmedi artık.Seçimlerimde ahireti seçeceğim zaman hep burdan geldi birileri de. Belki sizlere de gelmiştir bu söz duymuşsunuzdur sağdan soldan.Ben  duyduğumda subhanallah dedim,nasıl olacak o hem ahiret için hem de dünya için hiç bitmeyecek gibi yaşamak.Bir zaman aklıma takıldı tabi yıllar önceydi bunu duymam,internet daha yeni yeni çıkmaya başlamıştı yaşımda daha küçüktü.Netten çok araştıramadım.Ama aklımın bir köşesine yazılmıştı,her arada kaldığımda düşünüyordum.Daha sonra da Rabbimin nasip etmesiyle birileri vasıtasıyla farklı manalar duymuştum.

Birisi bunun zayıf hadis olduğunu ve bunu şu şekilde anlamamızın daha doğru olduğunu söylemişti:

Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya işini ertele,her an ölecekmiş gibi ahiret işini öne al erteleme hemen yap;mesela bayanlar açısından  bulaşık mı namaz mı diye arada kaldığında nasıl olsa ölmem bulaşıkları yıkarım deyip ertele heran ölebilirim namazımı kılmam lazım deyip o an namazı tercih et erteleme. O gün çok mutlu olmuştum,elhamdülillah bir konu daha çözülmüştü benim için.Artık tercihlerimi daha rahat yapabiliyordum ona göre vicdanım rahat oluyordu.

Peki şimdi ben niye size bundan bahsettim diye soru gelebilir.Çünkü bugün topluma baktığımda bu sözün ne kadar yanlış anlaşıldığını ve maalesef İslam adına konuşan bazı kişilerin  bu sözü kullanmaları ve yanlış kullanmaları sebebiyle hem sözü tahrif etmişler hem de kendilerini tahrif etmişler.Tabi bu söz üzerinde herkes bir şey söyleyebilir,anlaşılma açısından da farklı açılardan bakılabilir,oraya hiç girmeyeceğim de toplumun bu sözün bir kısmını alıp diğer kısmını bırakmalarına şaşarırım hep.Ben bundan bahsedeğim biraz da.

Kur’an, Ahireti unutturmayan, kişinin kulluk görevlerine engel olmayan, insanı sapıklığa götürmeyen ‘dünya hayatını’ kötülemiyor. Hatta bunun bir mutluluk olduğunu, mü’minlerin bu anlamda dua etmeleri gerektiğini öğütlüyor.

“Onlardan öylesi vardır ki: ‘Rabbimiz, bize dünyada da hasene (iyilik ve güzellik) ver, Ahirette de hasene (iyilik ve güzellik) ver  ve bizi ateş azabından koru’ der.” (Bakara: 2/201)

“Müjde, dünya hayatında da, Ahiret hayatında da onlarındır. Allah’ın sözleri için bir değişiklik yoktur. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.” (Yunus: 10/64)

Ama toplum bunu nasıl anlamış;her an ölecek gibi dünyaya çalış kendini harap et ahireti de ertele dur,boş vaktin kalırsa yaparsın.Çocukken dünya işi için ağaç yaşken eğilir çalışsın ki bir yerlere gelsin ,ahiret için ise dur daha o çocuk şimdi değil acelen nedir(sanki ecel senedi varmış gibi!?)denir,gençken dur bir gençliğini yaşasın dünyadan hevesini alsın,çalış kazan daha gençsin, canın sağ çalış bir meslek sahibi ol iyi yerlere gel ,orta yaşa gelir biraz daha sabret şurada emekli olmana ne kaldı ki bir emekli ol da paranı alır bir hacca gider gelirsin tertemiz olursun,derken Allah Azze ve Celle ömür verirse yaşlılık çıkagelir yavaş yavaş elden ayaktan düşmeye başlar,bu kez insan hadi biraz da ahirete çalışalım belli ölüm geliyor burada sabit kalan yok herkes ölüyor sırayla ya da sırasız deyip ertelediği ahiret hayatına hazırlığa başlar.Ancak namaz kılacak ayaklar ağrıyor eğilemiyor secdeye gidemiyor ,para var hacca gidecek ama meşakkati gözüne ağır gelir o meşakkati çekecek takat kalmamıştır artık.Bunları yaşarken pişmanlık duygusu sarar vicdanını.Ah gençken yapamadık,öğrenmedik,şimdi de zorlanıyoruz deyip ah’lar vahlar bitmez olur artık.

Dünyayı tercih edip ahireti erteleyen insan artık muhasebe etmeye başlar kendini.Bedenindeki yorgunluğa ve zayıflığa mı acısın,uğruna ömrünü feda ettiği evlatlarının onu terketmesine mi ,vefasızlıklara mı,kendine yaptığı zulüme mi?Düşünüp durur,gerisine bakar ,elde bir şey yok, sadece birkaç kuruş,boşa geçmiş koskoca bir ömür,ve önüne bakar ister istemez gelecek ve yakın olan ölüm.Sonra kıvranır durur daha bu dünyada yanar boşa geçirdiği vakitlere,ahireti erteleyip dünyayı öne almasına.Ama geçen geçmiştir vade dolmuştur ve ecel gelip bulmuştur sahibini.

Kötü yaşayana ölüm de kötü gelir,Allah cc. İçin yaşayana ise ölüm gülerek gelir.

Ahireti hesaba katıp güzel bir hayat yaşayanlar için ‘dünya’ övülmüş, sefihçe ve Ahireti hiç düşünmeden, nefsinin arzularına uyarak yaşayanlar, dünyayı Allah’a kulluk yapmaya tercih edenler için de yerilmiştir.

Kur’an ‘dünya’ ile Ahiret arasında  bir tercih olursa, elbette Ahiretin tercih edilmesini emrediyor. Çünkü Ahiret hayatı daha hayırlı ve daha kalıcıdır.[1]

‘Dünya hayatını Ahirete tercih edenler, uzak bir sapıklığa düşerler.[2] Allah’ın hükümlerine kulak  vermeyip, Ahireti unutanlar; dünyaya karşılık Ahireti satanlardır. Böyle bir alış-veriş hiç te kârlı değildir.[3]

Müslümanlardan bazıları da Ahiretlerini kazanmak için dünyalarını satarlar. Kur’an, Allah yolunda cihad etmenin bu anlama geldiğini ve böylelerinin büyük bir sevaba kavuşacaklarını haber veriyor. Allah yolunun şehitleri bu çok kârlı alış-verişin canlı örneğidir.[4]

Kur’an-ı Kerim’e göre ‘dünya hayatı’, bir oyun (oyalanma) ve bir eğlencedir,[5] aldatıcı bir meta’ (fayda, alınıp-satılan şey)[6], geçici ve önemsizdir.[7]

‘Dünya hayatı’ yağmurla biten ve yeşeren, sonra da bir afetle yok olup giden ekin gibidir.[8] Oyun, oyalanma, eğlence ve bir süs olmasının yanısıra; mal ve çocuk bakımından bir övünme ve bir çoğalma yarışıdır. O, aldatıcı bir geçinme aracıdır.[9] Mal sahibi olmak çocuk edinme ve diğer sahip olunan şeyler aslında ‘dünya hayatı’nın süsüdür. Ancak varılacak yerin en güzeli, mutluluğun en şahanesi Allah’ın katındadır.[10]

‘Dünya hayatı’, bu gibi özellikleriyle aldatıcı, oyalayıcı, gaflete düşürücü, asıl maksattan uzaklaştırıcı, gelip-geçici ve vefasızdır.

Peygamberimiz de bir çok sözünde ‘dünya hayatı’nın bu özelliklerini anlatıp, onu aşırı sevip, ona bağlanmaktan mü’minleri sakındırmıştır. Buyuruyor ki:

“Dünya sevgisi her çeşit hatalı davranışın başıdır. Bir şeye karşı olan sevgin seni kör ve sağır yapar.”[11]

“Eğer dünya Allah’ın yanında sivri sineğin kanadı kadar değer taşısaydı, tek bir kâfire ondan bir yudum su içirmezdi.”[12]

Zeyd b. Sabit (ra) Allah’ın Rasûlü’nden şöyle işittiğini anlatıyor:

“Kim dünyaya çok önem verirse, Allah (cc) onun işini dağıtır (zorlaştırır). İki gözünün arasına fakirliği (aç gözlülüğü) koyar. (Halbuki) dünyadan ona ulaşacak olan kendisi için yazılandan başkası olamaz. Kimin de niyeti Ahiret (i kazanma) ise Allah (cc) onun işini toparlar (kolaylaştırır). Onun kalbine zenginliği koyar. Ona dünyadan da ihtiyaç duyduğu şey ulaşır.”[13]

İnsanların hangisinin daha iyi amel işleyeceğini denemek için ölümü ve hayatı yaratan Allah (cc)[14], insanların içerisine dünya malına ve geçimliklerine karşı bir meyil, bir tutku koymuştur. Yaratılan bütün mal ve geçimlikler ‘dünya hayatının’ süsüdür. Onları kazanmaya çalışmak, onlara sahip olmak ve kullanmak suç değildir. Kişide yeme içme, barınma ve giyinme ihtiyacı olduğu müddetçe; mala ve eşyaya olan arzu ve meyil bitmeyecektir. Bir de buna insanın aşırı ihtirasını ve başkalarına hükmetme  arzusunu da eklersek, dünyalıklara karşı olan sevgi daha da anlaşılır olacaktır.

İslâm, her konuda olduğu gibi bu konuda da insan hayatına ve arzularına bir denge getiriyor. Allah’ın insanlar için yarattığı zinetleri (süsleri ve geçimlikleri) kimsenin yasaklamaya ve  haram kılmaya hakkı yoktur. Ancak insan bu zinetleri helâl yoldan aramalı, harama harcamamalı, mal ile şımarmamalı, malı haksızlık aracı olarak kullanmamalı, mal ile meşgul olarak Allah’tan ve Ahirete hazırlanmaktan uzaklaşmamalı, üzerinde (zekât, sadaka ve nafaka gibi) hakkı olanların hakkını vermeli.

Peygamber (sav) dünyadan yüz çevirerek, devamlı ibadetle meşgul olup, kendisinin ve ailesinin ihtiyaçlarını bile karşılamayan sahabelerin tutumunu tenkit ettiği gibi, dünyalık ve mal sevgisini kalbe yerleştirip kulluk görevlerini ihmal edenleri de uyarmıştır.

‘Dünya hayatı’ ve ahirete hazır olma arasında bir denge olmalıdır. İslâmın hoş görmediği ‘dünya hayatı’, insanı Allah’tan uzaklaştıran yaşama anlayışıdır. Mal, servet, makam ve mevki tutkusu, şöhret hastalığı, şehvetlere esir olma, lüks ve israf anlayışı, malla şımarma ve dünyalıklara köle olma akılsızlığıdır.

Şüphesiz yerilen, tenkit edilen ‘dünya hayatı’; ona ait şeyleri ilâh haline getirme, mal peşine koşmaktan başka bir hedef tanımama, geçimlikleri kutsal hale getirme aldanmaktır, cahilliktir.

Ve insanın yaratılış amacı da bu değildir.

İslâm, her türlü meşrû çalışmayı övmüş, onu ibadet saymış ve insanın ancak çalışmasının karşılığını alabileceğini belirtmiştir.[15] “Hiç kimse elinin emeğinden daha hayılısını yememiştir” diyerek el emeği ile geçinmeyi; yani çalışmayı teşvik etmiştir. Buna karşın İslâm, insandaki fıtrí bir takım meyilleri inkâr etmemiş, insanın dünyalıklara karşı arzusunu baskı altına almamış, ancak bu arzunun dengelenmesini, nefsin isteklerinin kontrol altına alınmasını istemiştir. Bunun da yollarını ve prensiplerini açıklamıştır.

Peygamberimiz (sav), “Uhud dağı kadar altınım olsa onu üç günden fazla saklamazdım (insanlara sadaka olarak verirdim)”,[16] buyurarak dünya geçimliklerinin ne kadar değerli olabileceğini haber veriyor. İnsanın dünya hayatını ise şu nefis benzetme ile değerlendiriyor:

“…Dünya (hayatı) ile benim ilgim, bir ağacın altında gölgelenip sonra da bırakıp giden yolcunun durumu gibidir.”[17]

Rabbim dünya hayatını değerlendirip ahiretni kazanan nasipli kullarından olmayı bizlere nasip etsin(Allahumme amin)

[1] Duhâ: 93/4.

[2] İbrahim: 14/3.

[3] Bakara: 2/86.

[4] Nisa: 4/74.

[5] En’am: 6/32, Muhammed: 47/36 vd.

[6] Âli İmran: 3/14, 185; Tevbe: 9/38 vd.

[7] Nisa: 4/77.

[8] Yunus: 10/24; Kehf: 18/45.

[9] Hadid: 57/20.

[10] Âli İmran: 3/14.

[11] Beyhakí, Şuabü’l İman’da, nak. Kütübü Sitte: 7/242.

[12] İbni Mace, Zühd: 11, Hadis no: 4110, 2/1377;  Tirmizí, Zühd: 13, Hadis no: 2321, 4/560.

[13] İbni Mace, Zühd: 1, Hadis no: 4104, 2/1378.

[14] Mülk: 67/2.

[15] Necm: 53/39.

[16] Buharí, Zekât: 4, 2/135; Müslim, Zekât: 9, Hadis no: 94, 2/687.

[17] İbni Mace, Zühd:

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.