sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

HÜRRİYET İLKESİ – 2

22.03.2019
619
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hikmetlerinin emsalsizliği akılları mağlup eden, delillerinin inceliği düşünceleri yenen, sanatındaki dehşet ve harikası inkârcılara mazeret bırakmayan ve delillerinin dilleri kâinatın kulaklarına ‘’ Allahtan başka hiç bir ilah yoktur’’ diye haykıran Allah’a hamdolsun. Salat ve selam da Efendimiz, Önderimiz ve Rehberimiz olan Hz. Muhammed(sav) ‘e, a’line, ashabına ve onun izinden giden ümmetine olsun.

 O Allah ki onun kendisine denk olabilecek ne bir dengi ne kendisine benzeyecek bir benzeri ne de yardımcı olacak bir ortağı vardır. O, kahredici gücü karşısında zorbaların boyun eğdiği bir Cebbardır. O, izzet ve şerefi karşısında haşmetli Kralların zelil düştüğü, heybeti karşısında bütün heybet sahiplerinin korkup boyun eğdiği ve yarattıklarının hepsinin, ister istemez kendisine itaatte teslim olduğu bir Aziz’dir.  İste Aziz ve Celil olan Allah, bu hususta şöyle buyurmuştur : ‘’Göklerde ve yerde olanlar, ister istemez Allah’a boyun eğerler. Gölgeleri de sabah akşam Allah’a boyun eğerler. [ Rad S. – 15 ] .Allah öyle bir Allah’tır ki, her varlık onun birliğine davet eder. Her hisseden şey, onun varlığını gösterir. Çünkü o, mevcudata ve hissedilen şeylere sanatının damgasını vurmuştur.

Bugün, dininizi kemale erdirip üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Din olarak da size İslam’ı seçtim. Maide 3

      İslam hukuku, söz ve ifade hürriyetini tanılamış, onu her insanın en tabi hakkı saymıştır. Hatta umumi ahlak ve adaba, amme menfaatlerine aykırı düşen, kısacası İslam’ın kötü saydığı her şey aleyhinde, konuşmayı vazife haline getirmiştir. Allah c.c. şöyle buyuruyor:

Sizden öyle bir cemaat bulunmalıdır ki, onlar herkesi hayra çağırsınlar, iyiliği emretsinler, kötülükten vazgeçirmeye çalışsınlar. (Al-i İmran 104 )

Onlar öyle Mü’minlerdir ki, eğer kendilerine yeryüzünden bir iktidar, mevki verirsek dosdoğru namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliği emredeler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar. ( Hac 41 )

Hz. Muhammed(sav)  ” Sizden kim bir kötülük görürse, onu eliyle düzeltsin. Bunu yapamazsa dili ile düzeltsin. Eğer onu da yapamıyorsa kalbiyle buğz etsin. Buda imanın en zayıf halkasıdır. ” ( Müslim / Ebu Davud / İbni Mace)

” En büyük cihad, zalim devlet adamı huzurunda söylenen hak sözdür .” ( Müsnedü Ahmed ) Rasulullah: Din nasihattir. Sahabe: Ey Allah’ın elçisi kim için? Rasulullah: Allah için, Resulü için, Kitabı için, Müslümanların idarecileri için ve bütün Müslümanlar için. ( Camiu’s Sağir )

      Herkesin, hak olduğuna inandığına söyleme, dili ve kalemiyle inancını savunma hakkı varsa da, ifade hürriyeti de sınırsız değildir. Bu hürriyet, yazılan veya söylenen şeyin umumi adab ve ahlak ölçüleri içerisinde olması ve İslam dini naslarına aykırı bulunmamasına bağlıdır.

      İslam daha ilk günlerinden itibaren söz hürriyetini kabul etmekle beraber, bunu her türlü tecavüzden hem korumuş ve hem de kötüye kullanılmasına müsaade etmemiş, bazı kayıtlara bağlamıştır. İfade hürriyeti ilk sınırlanan kişide bizzat Hz. Muhammed(sav)’in kendisidir. O, hürriyet hakkını tanıyan, onu müjdeleyen ve ona davette bulunan Allah’ın elçisiydi. Cenab-ı Hak, Resulünü ”Hiç şüphesiz büyük bir ahlak üzeresin sen. ( Kalem 4 ) ” şeklinde vasıflandırmıştır. Böylece onun beyan hürriyeti, bu ”güzel ahlak ” kaydıyla sınırlandırılmıştır. Bütün insanlar için de aynı sınırlama geçerlidir, hiç kimse kendisini bundan istisna edemez. Bu konuda, Rasulullah’ın sözü ve davranışı bütün insanlığa örnek ve gaye haline gelmiştir.

     Allah c.c. , elçisine, insanlara peygamberliğini tebliğ eylemesini, bütün insanları Allah’a ve Peygamberine inanmaya davetini, kâfir ve yabancılara karşı deliller kullanmasını, onların akıl ve kalplerine hitabı emir buyurmuştur. Fakat Allah c.c. , elçisine sonsuz bir ifade hürriyeti vermemiş, onun davet yolunu çizmiş, söz ve delil gösterme planının bildirmiş, davetinde hikmete, güzel öğüde dayanmasını, en iyi metotla mücadele etmesini, cahillerden yüz çevirmesini, fena söz söylememesini, Allah c.c. böylece elçisine söz hürriyetinin hududunu tayin etmiştir. Böylece bize de hürriyetin sınırsız olmadığı, hürriyetin suiistimalinin saldırıda ve tecavüzde kullanılmamakla kayıtlı bulunduğu bildirilmiştir.

      İslam hukukunun tayin ettiği sınırlar içinde tanınan söz hürriyeti, hiç şüphesiz, fertler ve topluluklar için faydalı ve ilerleme amilidir. Fertler ve topluluklar arasında saygı, sevgi ve kardeşliğin gelişmesi, idarecilerin yalnızca hak ve doğruda birleşmelerini sağlar, onlarla vatandaşlar arasında sürekli bir yardımlaşmayı tesis eyler, şahsi ve grupçu ihtirasları yok eder. Bunlar bugün dünya insanlığının hissettiği eksikliklerdir. Bir başka ifadeyle dünyanın aradığı fakat BULAMADIĞI gerçekleridir. 

   Günümüz kanun yapıcılarının, uzun tecrübelerinden sonra iki kısma ayrıldıklarını görmek suretiyle, İslam hukukundaki hürriyet ilkesinin yeterlilik ölçüsünü açıklayabiliriz.

A)Birinci grup: Genel nizama aykırı olmamak şartıyla söz hürriyetini savunur. Bunlar, ahlaka hiçbir önem vermemektedirler. Bu görüşün tatbiki, daima kin, düşmanca cepheleşme, gruplara ayrılma, daha sonra da endişeli bir yaşayışa huzursuzluklara ve ihtilallere yol açmaktadırlar.

B)İkinci grup: Devlet idarecilerinin görüş ve hayat anlayışlarına ayıkırı söz ve fikir hürriyetini yasaklamayı savunurlar. Bu görüşün uygulanması ise, hür düşünceye hak tanımamaya, değerli ve yapıcı unsurları devlet idaresinden uzaklaştırmaya, daha sonra istibdat, karışıklık ve ihtilallere yol açmaktır.

   Dünya devletlerinin uyguladığı bu iki düşünce biçimini, İslam hukukundaki hürriyet ilkesinde kendisinde birleştirmektedir. İslam, sınırlı hürriyet anlayışıyla o iki hürriyet fikrini uzlaştırmıştır. Ne sonsuz bir hürriyet tanımakta, ne de sonu gelmeyen bir kayıtlama, sınırlama uygulamaktadır. İslam hukukundaki temel kural, söz hürriyetinin varlığıdır. Bu hürriyetin sınırlanması ise, yalnızca genel ahlak ve adaba, amme nizamına aykırı düştüğündendir. Sınırlamadan maksat, ahlak, edeb ve nizamı korumaktır. Bunu gerçekleştirmek ise, ancak söz hürriyetini tahditle mümkündür. Bu hususlara aykırı konuşmaktan, onları ihlalden men edilmiş kişi, hududu aşmaktan yasaklanmış olmaktadır. Fakat bu sınırlamaya rağmen o, hiçbir haktan mahrum bırakılmamıştır. Zira tecavüzün bir hak haline getirilmesi ve hakkın kötüye kullanılması hukuken mümkün değildir.

    Binaenaleyh İslam hukuku, herkese, hakkını kötüye kullanmaksızın, sövme ve iftirada bulunmaksızın, kabahat işlemeksizin başkalarını, istediğini söyleme hürriyeti tanımıştır. Herkes, kendi düşüncesine çağrıda bulunabilir. Bu konuda en iyi şekilde mücadele etme hakkı tanınmıştır. İslam, kötü söylememeyi, buna başlayan biri olmamayı, cahillerden yüz çevrilmesini istemiştir. Şüphesiz ki, böyle bir hareket, o kişinin sözlerinin başkalarınca dinlenmesine, görüşünün takdir edilmesine sevk edecektir. Ayrıca, başkalarıyla olan ilişkileri de iyi bir ortamda sürecektir. Böylelerinden meydana gelen cemiyet ise, umumi menfaat için fertler el ele vererek müşterek yaşayışlarını güven içinde devam ettireceklerdir.

  Aşağıdaki Kur’an hükümleri, İslam’da mevcut söz hürriyetinin düsturu sayılır:

İnsanları Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et. Onlarla en güzel şekilde mücadele et.( Nahl 125 )

” Habibim, sen güçlüğü değil, kolaylığı sağlayan yolu tut. İyiliği emret, cahillerden yüz çevir. ( A’raf 199)

İnsanların her şeyi babalarından gördükleri gibi değerlendirdikleri, akıllarıyla düşünmedikleri bir zamanda, İslam dini, hürriyetin bu üç çeşidini getirmiştir. İslam’dan önceki cahiliye döneminde, inancını değiştirmesi için insanın zorlanılması, idareci ve kuvvetlilerden başka hiç kimsenin, düşünce ve söz hürriyetine sahip olmayışı normal karşılanıyordu. Bu ortamda ilk Müslümanlar, İslam inancını yayma ve davette bulunma hususunda büyük zorluklarla karşılaştılar. Hak dinden dönmeleri, inançlarını değiştirmeleri için işkencelere tabi tutuldular, baskılara maruz kaldılar. Kâfirler ve yalancılar, onları gözetliyor, İslam’ı yaymak istediklerinde onlara engel oluyorlar, ibadette bulunmak istediklerinde de eziyet veriyorlardı.

   Bu açıklamalardan anlaşılıyor ki, İslam, hürriyet fikri ve anlayışını bu şekil ile getirdiğinde, ortaya koyduğunda, ne toplumun gelişmesiyle paralel bir doğrultudaydı ne de toplumun istek ve arzusuna uygun düşüyordu. Çünkü o çağdaş bütün dünya böyle bir hürriyet ilkesini, fikrini kabule henüz hazır değildi. İnsan toplumlarını cahiliyet düşüncelerinin yol açtığı düşüklüklerden çıkarmak, bilgisizliklerinin bilebile sebep olduğu bu durumdan kurtarmak, seviyelerini yükseltmek, onları ilerlemeye, yükseltmeye sevk etmek için İslam dini böyle bir hürriyet ilke ve anlayışını kabul eylemiştir. Bu tutum ve uygulama kâmil bir hukuk ve benimsediği sistem için gerekliydi.

     Hürriyeti kabul ve sınırlarını belirten hükümler, zamanla değişiklik ve tebdile gerek duyurmayacak biçimde, esnek, genel mana ve mahiyette konulmuştur. Bu durum, İslam’ın temel hükümlerinin değişiklik ve tebdil kabul etmezlik kuralı ile bağdaşmaktadır. Şartlar, zamanlar ve mekânlar ne kadar değişirse değişsin, İslam hükümlerinin onlara cevap verememe hali hiçbir zaman söz konusu değildir. Onlar şart, zaman ve yer ile sınırlı hale getirilmeyecek derecede genel ve esnektir.

     Hürriyet fikrini kabul etme konusunda İslam dini, bugünkü din ve hukuk sistemlerinden en az on bir asır ileridedir. Çünkü beşeri kanunlar, bu hürriyet fikrini ancak 18.asrın sonları 19.asrın başlarında kabule yanaşmıştır. Gerçek şu ki, daha önceleri bu hukuk sistemleri tam ve kâmil hürriyeti tanımıyordu. Yönetenlerin inancını tenkit edenlere, yazarlara, fikir adamlarına en şiddetli cezalar veriliyordu. Bütün bunlardan sonra, hürriyet fikrini, ilkesini ilk defa Avrupalıların ortaya attığı ve savunduğu şeklindeki gerçek dışı propaganda ve sözlerin nasıl uydurulduğunu görmek isteyenler şunu bilmelidir ki, bu asılsız iddia İslam dinini tam olarak tanıyamamaktan, bilmemekten, onun cahili olmaktan kaynaklanmakta, doğmaktadır. Bu bilgisizlikte Avrupalılar özürlü sayılabilirse de, biz Müslümanlar için bu konuda hiçbir özür ve mazeret bulamayız, uyduramayız…

Yazdıklarımızın doğrusu İslam’ın hatası ise bizimdir. Allah(c.c.) Hakkı hak bilip Hakka sarılan, Batılı batıl bilip batıldan uzaklaşanlardan eylesin. Âmin.

KÛLÛ LA İLAHE İLLALLAH, TUFLİHÛ! (La ilahe illallah deyiniz, kurtulunuz!)

ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.