BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
İnsan ölümden kaçmaya çalışır,ancak onun asıl kaçtığı şey ,dünya hayatında işlemiş oldu kötü amellerinin karşılığını görmekten korkmuş olmasıdır.
قُلْ اِنَّ الْمَوْتَ الَّذ۪ي تَفِرُّونَ مِنْهُ فَاِنَّهُ مُلَاق۪يكُمْ ثُمَّ تُرَدُّونَ اِلٰى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ۟
“De ki: `Doğrusu kendisinden kaçtığınız ölüm mutlaka karşınıza çıkacaktır; sonra, görüleni de görülmeyeni de bilen Allah’a döndürüleceksiniz. O size yaptıklarınızı haber verecektir.”
Bu Kur’an-ı Kerim’in, hem o zamanki muhataplara hem de onların dışındaki tüm insanlara yönelttiği mesaj dolu bir uyarısıdır. İnsanların çoğu zaman unuttuğu, fakat nerede olurlarsa olsunlar yakalarını bırakmayacak olan bir gerçeği gönüllerine yerleştirmektedir. Bu hayat birgün elbet son bulacaktır. Bu hayatta Allah’tan uzak olmak, O’na dönüşle sonuçlanacaktır. O’ndan kaçanların O’na sığınmaktan başka çareleri yoktur. O’na dönüşten sonra sorguya çekilmek ve O’na göre yaptıklarının karşılığını almak mutlaka gerçekleşecektir. Bundan kaçıp kurtulmak mümkün değildir.
Taberi, Mu ceminde, Muaz bin Muhammed Hazeli hadisinden Yunus, Hasan, Semüre kanalıyla peygambere şu sözü izafe eder: “Ölümden kaçan bir tilki gibidir. Toprak ondan borcunu ister. O ise kaçmaya çalışır. Nihayet yorulur, bitkin düşer ve inine girer. Toprak yine ona; ey tilki! borcum! der. Tekrar kalkar, sürünmeye başlar. Böyle sürünüp gider. Boynu önüne düşüp ölünceye kadar kaçmaya devam eder.”
Bu da son derece etkili, derin anlamlı ve canlı bir ölüm tablosudur.
Anlaşılıyor ki ; Ölümden kaçış yoktur ona hazırlık ise kaçınılmazdır. İnsan bu gerçeği kavrayıp her an kendisine ölüm gelecekmiş gibi hazırlık yapmak mecburiyetindedir. çünkü ölüm ne bir an ileri ne de bir an geri alınır.
Nitekim Allah celle celalühu şöyle buyuruyor ;
وَلِكُلِّ اُمَّةٍ اَجَلٌۚ فَاِذَا جَٓاءَ اَجَلُهُمْ لَا يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلَايَسْتَقْدِمُونَ
“Her toplumun belirlenmiş bir eceli vardır. Ecelleri geldiğinde onu ne bir an erteleyebilirler ve nede bir an öne alabilirler. “
Kuşkusuz bu, inanç sisteminin temel gerçeklerinden biridir. Ayetlerin akışı bununla, hayatın sürmesine aldanmamaları konusunda uyarmak amacıyla, Allah’ı anmayan, O’na şükretmeyen gafil gönüllerin teline dokunuyor.
Burada sözkonusu edilen `ecel’, ya her insanın ölümüyle, hayatının sona ermesiyle dolan “ecel”dir ya da her milletin yeryüzündeki güçleri ve hakimiyetleri anlamındaki `ecel’idir. İster bu olsun ister şu olsun, farketmez. Bir an bile öne alınması ya da geciktirilmesi mümkün değildir bunun.
Bu gezintiyi tamamlamadan önce, gerek -En’am suresinde (3) sözkonusu edilen kurbanlar, adaklar ve bunlara ilişkin olarak belirlenen haramlar ve helaller konusunda gerekse bu surede sözkonusu edilen giyecek ve yiyecek konusunda cahiliye mensuplarının tutumlarını karşılarken Kur’an’ın ifade yöntemindeki şaşırtıcı benzerliği belirtmeden geçemeyeceğiz.
Kur’an’ın ifade yöntemi, kurbanlar, adaklar, hayvanlar ve meyveler konusunda öncelikle cahiliyenin fiilen uyguladığı gelenekler ve uyguladıkları bu geleneklerin Allah’ın hükmü olduğunu -Allah’a iftira atarak- ileri sürmeleriyle söze başlamıştı. Sonra, kendilerinin haram kıldıkları şeyin Allah tarafından haram kılındığına ve helâl kıldıkları şeyin Allah tarafından helâl kılındığına ilişkin olarak dayandıkları bir kanıtın olup olmadığını sormuştu.
“…Yoksa Allah’ın size bu direktifi verdiğinin somut tanıkları mısınız? Körü körüne insanları yoldan çıkarmak amacı ile Allah’ a iftira eden, Allah adına yalan uyduran kimseden daha zalim kim olabilir? (En’am: 144)
Daha sonra, ilâhlığın özelliklerinden olan hakimiyeti ellerine geçirmekte somutlaşan bu şirklerini Allah’ın kaderine ve kendilerine yönelik buyruğuna dayandırmaya çalışmak suretiyle bu karşılaşmadan kaçışlarını gözler önüne sermişti:
“Müşrikler diyecekler ki; “Eğer Allah dileseydi ne biz ve atalarımız O’na ortak koşar ve ne de bir şeyi yasaklardık.” Onlardan öncekilerle bu şekilde peygamberlerini yalanladılar da azabımızın acısını tattılar. Onlara de ki; “Önümüze koyacağınız bir bildiğiniz var mı? Siz sadece sanının, yakıştırmaların peşinden gidiyorsunuz, sırf tahminlere dayanıyorsunuz.
-“De ki; “Yetkin delil Allah’ın tekelindedir. Eğer o dileseydi, hepinizi doğru yola iletirdi.
-De ki; “Allah’ın bu yasakları koyduğuna şahitlik edecek tanıklarınızı getiriniz bakalım. Eğer onlar bu yolda şahitlik ederlerse, sakın şahitliklerini onaylama. Ayetlerimizi yalanlayanların, ahirete inanmayanların ve Rabblerine eş koşanların keyfi arzularına uyma. (En’am 148-150)
Müşriklerin Allah’a mal ederek ileri sürdükleri bu batıl hükümler yalanlandıktan sonra Peygamberimizin onlara; geliniz, bu konuda doğru, tek, güvenilir ve ondan başkasına başvurmanın doğru olmadığı kaynağa dayanarak yüce Allah’ın size haram ettiklerinin ve emrettiklerinin gerçek mahiyetini açıklayayım demişti.
“De ki; Geliniz, Rabbinizin neleri yasakladığını size söyleyeyim: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayınız. Ana-babaya karşı iyi davranınız. Yoksulluk kaygısı ile evlatlarınızı öldürmeyiniz. Sizin de onların da rızkını biz veririz. Kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayınız. Haklı bir gerekçe yokken Allah’ın dokunulmaz saydığı cana kıymayınız. İşte Allah ola ki düşünürsünüz diye size bu direktifleri veriyor (En’am 151)
Burada da aynı sıra ve adımlar takip edilmiştir. Çıplaklık kötülüğü ve giyecek ve yiyecekler konusunda yasaklar (haramlar) ve serbestler (helaller) belirleme bakımından egemenlik iddiasında bulunmakla içine düştükleri şirk durumu anlatılmıştı. Bu kötülük ve şirkten sakınmaları gerektiği vurgulanmıştı. Bunun yanında şeytanın yaptıkları ve komplosu sonucu anne ve babalarının cennette tek başına gelen çıplaklık trajedisi dile getirilmiş ve yüce Allah’ın ayıp yerlerini örten giysilerle süslenmelerini sağlayan giysileri göndermekle onlara yönelik nimeti hatırlatılmıştı. Ardından bu konuda belirledikleri yasaklar (haramlar) ve serbestler (helallerin) için bunlar Allah’ın hükmüdür! O’nun emridir demeleri tuhaf karşılanarak reddedilmişti:
“De ki; Allah’ın kullarının yararına sunduğu güzellikleri ve temiz yiyecekleri kim haram etti? De ki, “Bunlar, dünya hayatında müminler içindir, kıyamet günü ise sadece onlarındır. Biz ayetlerimizi bilenlere böyle ayrıntılı biçimde açıklıyoruz.
Burada kesin bilgiden söz edilmektedir, müşriklerin dinlerini, düşünce yapılarım, ibadetlerini ve yasalarını dayandırdıkları sanılardan ve yalanlardan değil. İşledikleri kötülüklere ilişkin ileri sürdükleri asılsız kuruntular boşa çıkarılınca Kur’an’ın ifade yöntemi yüce Allah’ın gerçekten onlara haram kıldığı şeyleri açıklamaya koyulmuştu:
-“De ki Allah sadece açık-gizli bütün kötülükleri, günahı, haksız saldırıyı, Allah’ın hakkında hiçbir delil indirtmediği şeyleri O’na ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediklerinizi söylemeyi haram kıldı.”
Nitekim daha önce de giyecek ve yiyecekler konusunda yüce Allah’ın emrettiği gerçekleri açıklamış onların Allah’a dayandırarak ileri sürdükleri hükümlerin geçersizliğini açıklamıştı:
“Ey insanoğulları her mescide girişinizde güzel elbiseler giyiniz, yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.”
Her iki karşılaşmada da sorun bütünüyle iman ve şirk sorununa bağlanmıştı. Çünkü bu özü itibarıyla hakimiyet sorunudur, insanların hayatı üzerindeki hakimiyet yetkisinin kime ait olacağı sorunudur. İnsanların kulluklarının kime yönelik olacağı sorunudur.
Sorun aynı sorundur. Ve bu sorun. karşılanırken aynı yönteme başvurulmakta, aynı adımlar takip edilmektedir. Ve kuşkusuz ulu .Allah doğru söylüyor!
“…Eğer Kur’an Allah’dan başkası tarafından gelmiş olsaydı, içinde mutlaka birçok çelişkiler bulurlardı.” (Nisa: 82)
En’am suresi ile A’raf suresinin tabiatlarını incelediğimizde, inanç sorununun irdelendiği bu iki farklı alanda Kur’an’ın ifade birliği ve önemi daha bir belirginleşmektedir. Çünkü alanları farklılığı, temel sorunlarda cahiliyeye karşı başvurulan metodun birliğine engel oluşturmaz. Ve kuşkusuz bu Kur’an-ı indiren ulu Allah eksikliklerden uzaktır, yücedir.
AYETLERİ DOĞRULAYANLAR VE YALANLAYALAR
Şu anda… ilk yaradılış hikâyesi ile bedenin giysilerle, ruhun da Allah korkusuyla örtülmesi konusunda Arap cahiliyesinin bunun da ötesinde tüm cahiliye toplumlarının karşılanması, aynı zamanda bu sorunun tümden büyük inanç sorununa bağlanması üzerine yapılan değerlendirme amaçlı bu uzun duraklamanın ardından…
Evet, şimdi de insanoğluna yönelik yeni bir çağrı başlıyor. Geçen duraklamada giysi sorununun bağlandığı büyük sorunla ilgili bir çağrı… dini kurallar ve yasalar konusunda, hayata ilişkin durumlarda ve sistemlerde başvurulacak ve uyulacak merci sorunu… İnsanların başvuracakları yönü belirlemek içindir bu. Bu yön Rabblerinden getirdikleri mesajı duyuran Peygamberlerin -salât ve selâm üzerine olsun- yönüdür. Bu gezintide ayetlerin akışının değindiği yolculuğun sonunda gerçekleşecek hesaplaşma ve yapılanların karşılık görmesi olayı peygamberlerin çağrısına uyma ya da uymama temeline göre olacaktır. Allahın selamı hidayete tabi olanların üzerine olsun.