BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hikmetlerinin emsalsizliği akılları mağlup eden, delillerinin inceliği düşünceleri yenen, sanatındaki dehşet ve harikası inkârcılara mazeret bırakmayan ve delillerinin dilleri kâinatın kulaklarına ‘’ Allahtan başka hiç bir ilah yoktur’’ diye haykıran Allah’a hamdolsun. Salat ve selam da Efendimiz, Önderimiz ve Rehberimiz olan Hz. Muhammed(sav) ‘e, a’line, ashabına ve onun izinden giden ümmetine olsun
- BU AYRIMIN ÖNEMİ
Suçların, hadd, kısas ve diyet, ta’zir suçları şeklinde üçlü taksiminin birçok yönlerden önemi vardır:
1- Af yönünden:
Devlet başkanı hadd cezalarını hiçbir şekil ve surette affedemez. Eğer devlet başkanı cezayı affederse, bu af işlemi tamamen geçersizdir. Affın suç ve cezasına bir etkisi yoktur.
Kısas ve diyet cezalarında ise, mağdur veya mirasçıları fâili affedebilir. Eğer affederse, bu derhal sonuç doğurur, hüküm ifade eder. Mağdur kişi kısası, diyet karşılığında affedebileceği gibi, diyeti de affedebilir. Kısacası mağdur veya mirasçısı, suçluyu iki cezadan birisinden veya her ikisinden affedebilir. Devlet başkanı, bu sıfatına dayanarak kısas ve diyet suçlarında ortada mağdur veya mirasçıları varken, suçu ve suçluyu affetme hakkına sahip değildir. Çünkü butür suçları affetme hakkı yalnızca mağdur veya mirasçılarına aittir. Fakat mağdur kısıtlı bir ehliyete sahipse, mağdur ölmüş de velisi ve mirasçıları yoksa, işte bu durumlarda devlet başkanı veli veya mirasçı durumunda olduğundan, mağduru affetme yetkisi vardır. Çünkü İslâm hukukunda mirasçısı olmayan kişinin mirasçısı, velisi olmayanın velisi devlet başkanı ve hazinedir. Bu genel bir kuraldır. Binaenaleyh devlet başkanı, başka hiçbir sıfatla değil,fakat mağdurun mirasçısı veya velisi sıfatıyla, tamamen karşılıksız olmamak şartıyla suçluyu affedebilir. Bedelsiz şekilde suçluyu affı kamu yararına aykırıdır.
Ta’zir suçlarında ise, devlet başkanı suçu ve cezasını affetme yetkisine sahiptir. Bu affı, mağdurun şahsi haklarına zarar vermemek şartıyla derhal hüküm ifade eder. Ta’zir suçlarında mağdurun, ancak münhasıran şahsa bağlı,kişiliğiyle doğrudan doğruya ilgili şahsi haklarındaki zararı nisbetinde (oranında) mağduru affetme hakkı vardır. Daha fazla bir af yetkisi bulunamaz. Suçlar topluma zarar verdiğinden, mağdurun suç veya cezayı affı, suçlunun cezasını hafifletse de tesirini tamamen ortadan kaldıramaz. Çünkü ta’zir suçlarında hafifletici durumların takdiri ve cezayı hafifletme yönünden, hâkimin geniş bir yetkisi vardır.
Hiç şüphesiz mağdurun affı da ayrıca hafifletici bir durum sayılır.
2) Hâkimin yetkisi yönünden:
Hadd suçlarında, suç sübüt bulunca hâkim, suç hakkında tespit edilmiş cezayı, herhangi bir indirim veya ağırlaştırmada bulunmadan aynen uygular, o cezaya karar verir. Hâkimin, tespit edilmiş cezayı bir başka ceza ile değiştirme veya infazını durdurma hakkı yoktur. Hadd suçlarında hâkimin yetkisi, suçun sübütundan sonra tespit edilmiş cezası ne ise, ona hükümden ibaretir.
Kısas ve diyet suçlarında hâkimin yetkisine gelince; sanığın suçu sübüt bulunca, o fiile tespit edilmiş ceza ne ise, ona karar vermekten ibarettir. Eğer ceza kısas ise, mağdur da kısası affetmişse veya hukuki bir sebeble kısas cezasına hükmetmek imkânsızlaşırsa, mağdur diyeti de affetmediği sürece hâkim diyete karar verir. Eğer mağdur diyeti de affetmişse, ozaman hâkimin ta’zir cezasına hükmetmesi gerekir. İleride kendi özel bahsinde görüleceği üzere, hâkimin ta’zir suçları ve cezalarında geniş bir takdir hakkı vardır.
Ta’zir suçlarında suçun ve suçlunun taşıdığı şartlara göre hâkim, cezanın nevini ve miktarını seçmede geniş bir takdir yetkisine sahiptir. Hâkim, ağır veya hafif cezayı seçme, cezanın infazını emir veya infazın durdurulmasını isteme haklarına sahiptir.
3) Hafifletici şartları kabul yönünden:
Hadd, kısas ve diyet suçları ve cezalarına hafifletici şartların, durumların hiç bir etkisi yoktur. Suçlu, hangi şartlarda bulunursa bulunsun, füli için tespit edilmiş, belirlenmiş cezanın kesinlikle verilmesi gerekir. Ta’zir suçlarındaysa hafifletici sebeplerin, cezanın ağırlık derecesi ve miktarında tesiri vardır. Hâkim hafif bir cezayı seçme, en hafif bir cezayı verme veya infazını durdurma hakkına sahiptir.
4) Suçun ispatı yönünden:
İslâm hukuku, hadd, kısas ve diyet suçlarının isbatında belirli bir sayıda şahitlerin şahitliğini şart koşmuştur. Faraza, zina suçu, fiilin meydana gelişi anında suçu gören dört şahidin tanıklığı olmadan suç sübüt bulmaz, ispatlanmış olmaz. Diğer hadd ve kısas suçları ise en az iki şahidin şahitliği ile sübüt bulur.
Ta’zir suçları ise, bir şahidin tanıklığı ile de ispatlanabilir.
Modern ceza hukuku sistemleri yukarıdaki taksim şekillerini kabul etmez.Modern ceza kanunları suçları, genellikle cürümler, kabahatler ve umumi emniyet ve asayişi ihlâl şeklinde üç kısma ayırır ve her biri hakkında hükümler
sevkeder(5).
5) Türk Ceza Kanunu md.1/2 de “Suçlar; cürüm ve kabahattir.” şeklinde ikiye ayrılmaktadır. Ayrıca başka kanunlarda emniyet tedbirleri mahiyetinde bazı yaptırımların getirildiği görülmektedir .
KÛLÛ LA İLAHE İLLALLAH, TUFLİHÛ! (La ilahe illallah deyiniz, kurtulunuz! )
ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN