sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

İSRAİLOĞULLARININ LANETLENMESİ

A+
A-

Hamd, sena ve övgülerin en güzeli, ezelde ve ebedde var olan, lutfuyla kainatı ve bizleri yaratıp var eden, sayısız nimetlerle yaşatan ve rahmetiyle doğru yolu gösteren Allah (C.C)’a mahsustur.

Salat ve selam da, alemlerin Rabbi tarafından sevilen, insanların ise tanıyıp, idrak edebilme nisbetînce sevebildikleri, efendimiz, önderimiz, rehberimiz Hz. Muhammed Mustafa(sav)ya, a’line, ashabına ve O’nun yolunu izlemeye çalışan ümmetinin üzerine olsun.

Yeryüzüne gönderilen bütün peygamberler insanları hayra (tevhide) davet etmişlerdir. Bu çağrısına icabet edenlere de iyiliği emredip kötülükten sakındırmışlardır.  Bu sorumluluğu yerine getirirken de en güzel şekilde bizlere örnek olmuşlardır. Peygamberlerden sonra, alimler başta olmak üzere, imkan ve kapasiteleri oranında bütün müminler bu konuda sorumludurlar.

104- İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.

110- Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeğe çalışır ve Allah’a inanırsınız. Kitap ehli de inansaydı kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler de var, ama pek çoğu yoldan çıkmışlardır.

Tebliğ hizmetinde bulunacak kişinin; ilim, amel-i sâlih ve güzel ahlâk üzere yaşayarak numûne olması zarûrîdir. Zîrâ câhilin tebliğinin, hem üslûp itibârıyla hem de muhtevâ bakımından yanlışlıklardan berî olması düşünülemez. O hâlde, bu yolda ilk olarak, “ilmî ve kalbî sermâye” ye ihtiyaç vardır. Diğer taraftan, tebliğ vazifesinde bulunacak her mü’minin, önce kendi şahsiyetini olgunlaştırması îcâb eder. Zîrâ insanları hakka ve hayra dâvet için en tesirli irşad vâsıtası; hakkın, hayrın, fazîlet ve doğruluğun canlı ve müşahhas bir timsâli hâline gelmektir. Bu bakımdan her peygamber, evvelâ yaşadığı nezih hayatla kendisinin “emîn ve sâdık” olduğunu insanlara tescil ettirerek çevresinde büyük bir îtimad kazanmıştır. Dolayısıyla kalbi mânevî marazlar ve dikenlerle dolu bir kimsenin tebliğe kalkışması, boşuna bir yorgunluk ve büyük bir hatâdır. Böyleleri, kaş yapayım derken göz çıkarmak misâli, hayra çağırayım derken zarar verir ve insanları dînden uzaklaştırırlar.

Peki Müslüman kardeşinin eksiğini gördüğü halde ses çıkarmayanın durumu nedir diye soracak olursak,işte o zaman şu hadis karşımıza çıkar.

Abdullah  b.  Mes’ud  (r.a)  Rasûlullah  (s.a.v) in şöyle  bu­yurduğunu söylemiştir: “İsrail oğullarında meydana gelen ilk kusur şudur: Birisi, (kötülük işleyen) başka bir adamla karşılaşır ve ona: “Ey adam! Allah’tan kork, yaptığını terket, çünkü o sana helal olmaz, derdi. Sonra ertesi gün onunla tekrar karşılaşır fakat dünkü yap­tığı, onunla birlikte yemesine, içmesine ve oturmasına mani olmazdı. Bunu yaptıklarında Allah onların kalblerini biri birine karıştırdı (Gü­nah işlemeyenlerin kalplerini günah işleyenlerin kalplerine muvafık kıldı)” Rasulullah sonra “İsrail oğullarından inkar edenler Davud’un ve Meryem oğlu İsa’nın diliyle lanetlenmişlerdir. Bu, başkaldırmaları ve aşırı gitme-lerindendi. Biribirlerinin yaptıkları fenalıklara mani olmuyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötü idi. Çoğunun inkar edenleri dost edin­diklerini görürsün. Nefislerinin önlerine sürdüğü ne kötüdür. Allah onlara gazab etmiştir, onlar azapta temellidirler. Eğer Allah’a peygambere ve ona indirilen Kur’an’a inanmış olsa­lardı onları dost edinmezlerdi, fakat onların çoğu fâsıktır.”  Maide, 78-81. mealindeki ayetleri sonuna kadar okudu. Daha sonra şöyle buyurdu: “Dikkat ediniz, gerçekten vallahi siz ya iyiliği emreder kötülükten menedersiniz, zalimin elinden tutup onu hakka döndürürsünüz ve onu hak üzere tutarsınız (ya da sizin de kalplerinizi biribirine karıştırır) (Süneni Ebu Davud 4336…)

AÇIKLAMA : Hadisten anladığımıza göre İsrail oğullarından bazıları; kötülük yapan, günah işleyen arkadaşlarını görürler onları yaptıklarından men ederler. Sonra da sanki hiçbir şey ol­mamış gibi onlarla birlikte otururlar yerler ve içerlerdi. Günahkârlara gö­nüllerinde hiçbir buğz ve kırgınlık beslemezlerdi. Bu yüzden Allah (C.C) kötülük yapmayanların kalplerini de kararttı, Onları da kötülük yapanlara benzetti. Böylece hepsinin kalpleri katılaştı, hakkı kabulden uzaklaştı. Birçok ayet-i kerime ve hadisi şerifte bir toplulukta işlenen günahlara karşı verilecek cezanın sadece kötülere yönelik olmayacağı, toplumun tümüne şamil olacağı bildirilmiştir. Buna sebep olarak da iyilerin kötülüğe mani olmamaları gösterilmiştir. Bu ayet ve hadislerden birkaçının meal­lerini görelim:

Bir ayet-i kerimede :”Geldiği zaman sadece içinizdeki zalimlere mahsus olmayacak olan bir musibetten sakınınız.” (el-Enfâl 25)

Şu hadisi şeriflerde aynı manaya delalet ederler: “Allah c.c. umumun işlediği günahlar yüzünden suçsuzları ceza­landırmaz. Fakat aralarında günahın işlendiğini görür ve bunu en­gellemeye güçleri yettiği halde mani olmazlarsa müstesna.” Ahmed b. Hanbel, müsned V, 192.

İbn Abbas (r.anhuma)’ın bildirdiğine göre efendimiz: “içerisinde salih insanların bulunduğu bir belde halkı helak olur mu.?” sorusuna “evet” karşılığını vermiş, bunun sebebini soranlara da: “Allah’a karşı yapılan isyanlar karşısında susmanız ve bunları umursamamanız” buyurmuştur. Gazzali, İhyâ-u ulumi’ddin, II, 376 (Taberani ve Bezzar’dan).

Bu hadisten sonra gelecek olan hadis de aynı manaya delalet etmekte­dir. Aliyyü’l- Karî, “İyilerin, ikrah olmadan ve kötüler kötülüklerine son vermeden günahkârlarla birlikte yemeleri ve içmeleri açık bir günahtır. Çünkü Allah için buğz etmenin gereği, günahkârlardan uzak kalmak ve onları terketmektir.” demiştir.

PEKİ SAHABE BU DURUMDA NE YAPARDI. (MÜSLİM 1954) Abdullah b. Mugaffel arkadaşlarından bir ada­mın ufak taş attığını görmüş de ona :

—  Taş atma! Çünkü Resûlullah (sav) taş atmak­tan hoşlanmazdı —yahut taş atmayı men ederdi—. Zîra bununla av av­lanmaz, düşman da bozulmaz. Lâkin bu taş dişi kırar ve gözü çıkarır, dedi. Bundan bir müddet sonra o zatın taş attığını gördü ve ona şunu söyledi:

—  Ben sana Resûlüllah (sav)’in taş atmaktan hoş­lanmadığını —yahut taş atmaktan nehyettiğini— haber veriyorum, son­ra senin taş attığını görüyorum. Seninle şu ve şu müddet zarfında bir tek kelime konuşmam.

(Ehl-i bid’at ile fasıldan ve bilerek sünnete muhalefet edenleri daimî surette terk ederek onlarla konuşmamak caizdir. Gerçi din kardeşi ile üç günden fazla dargın durmak yasak edilmişse de bu dargınlık nefsânî ve dünyevî sebeplere ibtinâ eden dargınlıktır. Bid’atçılarla fâsıklara karşı dargınlık ise dinî ve uhrevîdir. Bundan dolayı da ebediyyen devam etmesi caizdir.)

Rabbim bizleri isailoğullarına benzemekten muhafaza buyursun. (AMİN)

ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.