BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd alemlerin Rabbi Rahman, Rahim din gününün sahibi Allah azze ve celleye mahsustur. Salat ve selam sevgili Peygamberimiz (s.a.v) e aline ve ashabına olsun.
Bu ayki yazımda Allah azze ve cellenin izniyle kibrin sebeplerini sonuçlarını ve tedavisini anlatmaya çalışacağım. Rabbim fıkh ederek okuyabilmeyi, anlamayı, yaşamayı naip etsin.
3) Nesep: Bazıları şerefli bir soydan geldiklerini ve kendileri dışındakileri kıymetsiz olduğunu düşünürler. Başkalarıyla oturup kalkmak istemezler. Konuşurken karşısındakilere ’Sen kimsin, baban kim?’ diye aileleri hakkında sorular sorarak ‘Benim gibi biriyle nasıl muhatap olabiliyorsun?’ derler.
Mağrur b. Süveyd şöyle demiştir: Ebu Zerr’i gördüm, üzerinde bir elbise, kölesinin üzerinde de aynısından bir elbise vardı. Ondan üzerindeki eski elbiseyi kölesine verip kölenin üzerindeki yeni elbiseyi giymesini istedi ki ancak o şöyle dedi:
Ben bir adamı (Bilal’i annesinden dolayı) ayıpladım. Ona ‘Ey siyah kadının oğlu!’ dedim. Oda beni Peygamber (s.a.v) e şikayet etti. Peygamber (s.a.v) bana ‘Sen onu annesinden dolayı ayıpladın mı?’ dedi. Ben ‘Evet’ dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber ‘Şüphesiz sen içinde cahiliye kalıntısı bulunan birisin’ dedi. Ben ‘Şu saate kadar, yaşımın bu kadar ilerlemesine rağmen öyle mi?’ dedim. Allah Resulü buna karşılık şöyle buyurdu:
‘’Evet, onlar, Allah’ın sizin elinizin altına verdiği kardeşlerinizdir. Kimin kardeşi eli altında bulunuyorsa, ona yediğinden yedirsin ve giydiğinden giydirsin. Güç yetiremeyecekleri şeyi onlara yüklemeyin. Eğer onlara güç yetiremeyecekleri şeyi yüklerseniz, onlara yardım edin.‘’ (Buhari, Edeb 44)
İbn Hacer şöyle demiştir: ‘’Onlar sizin kardeşlerinizdir.‘’ Sözüyle ‘hizmetçiler ve köleler’ kastedilmektedir. Zira Peygamber (s.a.v) onların arasında hiçbir fark bulunmadığını ifade etmiştir. Çünkü İslam dini Müslümanlar arasındaki tek farkın takva ile olduğunu açıklamaktadır. ‘’Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.‘’ (Hucurat 13)
‘’Şüphesiz sen içinde cahiliye kalıntısı bulunan birisin.’’ Yani sende cahiliye hasletlerinden biri bulunmaktadır. Anlaşılmaktadır ki, Ebu Zer (r.a)’in bu davranışı, bunun haram olduğunu öğrenmeden önce yapmıştır. Cahiliye hasletlerinden biri olan bu haslet onda bulunmaya devam ediyordu. Bundan dolayı şöyle demiştir: ‘Şu saate kadar, yaşımın bu kadar ilerlemesine rağmen öyle mi?’ O, yaşının ilerlemiş olmasına rağmen bunun kendisine gizli kalmış olmasına şaşırmıştır. Allah Resulü de ona bu durumun şer’an çirkin olduğunu beyan etmiştir. -İbn Hacer, Fethu’l-Bari-
Kişide kibre sebep olan etkenlerden güzellik, kuvvet, servet, mevki, yakınların çokluğu gibi sebepler kibre sebep olan etkenlerdir. Kibirden kurtulmanın tek yolu tevazu sahibi olmaktır. Kibirli kimsenin ahiretteki cezası şunlar olacaktır:
- Kibirli kimse helak olanların arasında yer alacaktır.
- Kibirli kimselere insanlar buğuz edecek ve Rasullullah’ın meclisinden uzak kalacaktır.
- Kibirli kimse kendisine gazap edilmiş olarak Allah’a kavuşur. ‘’Her kim kendini büyük görüp böbürlenirse, Allah’a kendisine kızgın olarak kavuşur.‘’ (Ahmed b. Hambel)
- Mütekebbirler kıyamet günü zillet içinde haşrolunacaktır.
- Kibir cennete girmeye mani olacaktır.
- Mütekebbirlere ebedi olarak kalacakları cehennem vaat edilmiştir.
Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: ‘’O küfredenler, bölük halinde cehenneme sürülür. Nihayet oraya geldikleri zaman kapılar açılır, bekçileri onlara ‘Size, içinizden Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugüne kavuşacağınızı ihtar eden Peygamberler gelmedi mi?’ derler. ‘evet, geldi’ derler ama azap sözü kâfirlerin üzerine hak olmuştur. Onlara ‘İçinde ebedi kalacağınız cehennemin kapılarından girin; kibirlenenlerin yeri ne kötü!’ denilir.‘’ (Zümer 71-72)
Şunu iyice anlamalıyız ki kibir kişiyi helaka sürükler. Bunun giderilmesi farz-ı ayndır. Kibir temenni ederek değil, tedavi edilerek giderilir. Tedavisinin yollarından bazıları şunlardır. Kalpteki kibiri yok etmek kendi nefsini bilmek Rabbini bilmektir. Kendi nefsini tam anlamıyla bilen kişi kendisine tevazudan başkasını yakıştırmaz. Ve yine bilir ki büyüklük ve azamet sadece Allah’a mahsustur. Nefsini bilmek ise kendi başlangıcını ve sonunu tefekkür etmekle olur.
Diğer bir yolu ise kibrin sebeplerini düşünmek ve bu sebeplerden dolayı kibrin ne kadar gereksiz olduğunu idrak etmektir. Bir diğeri ise Allah’a dua edip O’na bağlanmak ve tevazu sahibi olmaktır.
İbn Kayyım şöyle demiştir: ‘’Günahların üç asıl kaynağı bulunmaktadır.
Kibir: Şeytanın her yaptığını oda yaptırır.
Hırs: Hz. Âdem’i cennetten o çıkarmıştır.
Haset: Kişinin kardeşini kıskandırır.
Her kim bu üç günahtan birine düşerse kibirdeki küfre hırstaki kötülüğe hasetteki zulme düşmüş olur.‘’ (El-Fevaid)
Allah azze ve celleden bizleri tevazu sahibi olanlardan kılmasını kibir ve benzeri kötülüklerden bizleri uzak tutmasını diliyorum. Salat ve selam Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v) in ehli beytinin ve ashabının üzerine olsun. Allah’a emanet olun…
VELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN