KELİMELER VE KAVRAMLAR (106) ÜMMET
ÜMMET
Ana, yol, din, cemaat, familye, nesil, boy, zaman. Istılahta ise, kendi irâdeleriyle veya bir zorunluluk neticesinde aynıyerde, aynı zamanda veya aynı dine tabi olma neticesinde bir arada yaşayan insan topluluğudur. Âlimlerin çoğu, ümmet kelimesini aynı dine tabii olanlar yani Müslümanlar için kullanmışlardır. Arapça bir kelime olup, “emme” fiilinden isimdir. Çoğulu “umem”dir.[1]
Kur’ân-ı Kerim ‘ümmet’ kavramını farklı topluluklar için kullanmaktadır. Sözgelimi, Enam 38. âyetinde olduğu gibi hayvanlar ve kuşlar da birer ümmettir.
“Yeryüzünde hiç bir canlı ve iki kanadıyla uçan hiç bir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz Kitap’ta hiç bir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır.” (Enam 38)
İnsanlar şu evrende yalnız değildirler ki, varlıklarının tesadüfî olduğu, hayatlarının başıboş olduğu söz konusu olabilsin. İnsanların çevresinde hepsi de belirli bir düzene bağlı olarak yaşayan başka birçok canlılar vardır. Bu düzen ortada bir amacın, bir ön tasarının ve bir hikmetin olduğunu kanıtlar. Bunun yanısıra yaratıcının birliğini ve bütün yaratıkları etkisi altında tutan ön tasarlayıcılığın, çekip çevirici iradenin birliğini de yansıtır.[2]
“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir ümmet (topluluk) olsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir” (Âli İmran, 3/104).
“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet oldunuz. İyiliği emreder, kötülükten men edersiniz ve Allah’â inanırsınız” (Âli İmran, 3/110).
“Yarattıklarımızdan (öyle) bir ümmet var ki, hakka iletirler ve hak ile adalet yaparlar” (el A’raf 7/181).
“İnsanlar tek bir ümmet idi. Allah, peygamberleri müjdeciler ve uyarıcılar olarak gönderdi. Anlaşmazlığa düştükleri konularda insanlar arasında hükmetsin diye o peygamberle beraber, gerçekleri içinde taşıyan kitab indirdi. Oysa kendilerine kitab verilmiş olanlar, kendilerine açık deliller geldikten sonra, sırf aralarındaki kıskançlıktan ötürü, o kitab hakkında anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah, kendi izniyle inananları, onların üzerinde ihtilaf ettikleri gerçeğe iletti. Allah, dilediğini doğru yola iletir” (el-Bakara, 2/213).
Âlimler bu âyeti değişik şekilde yorumlamışlardır. Bazı âlimlere göre, bütün insanlar önce hak yolda, Allah’ın yoluna tabi idiler. Sonradan aralarına tefrika girdi, tek ümmet olmaktan çıktılar.(Hz.Adem ve Havva validemizin beraber yaşadığı dönem)
Bunun üzerine, insanlar arasında düşünceler farklılaştı, birbiriyle uyuşmayan görüş açıları belirdi, birden çok yaşama tarzları ortaya çıktı ve çeşitli inanç sistemleri doğdu. İşte o zaman da yüce Allah müjdelemekle ve uyarmakla görevli olarak peygamberleri gönderdi.[3]
‘Ümmet’ kavramı, bir diğer deyişle ‘imam’ sözünden alınmış çoğul bir isimdir ki, çeşitli insan gruplarına önder olan ve kendisine uyulan cemaat demektir. Yani, ümmet, bir imamın (önderin) başkanlığı altında sağlam bir topluluk oluşturup düzenli bir şekilde faâliyette bulunan ve diğer insanlara önderlik yapabilen bir topluluktur. Bu topluluk, iman üzere olduğu gibi, küfür üzere de bulunabilir; Faâliyetleri sâlih amel de olabilir, fitne ve fesat da.
Kişilere göre ‘imam-önder’ hangi konumda ise, gruplara/topluluklara göre de ‘ümmet’ o konumdadır. Ümmet, kuvvetli bir önderlik kurumunun yönetimi altında bir araya gelen topluluktur. O topluluğun fertleri inanç ve gaye yönünden bir köke, bir asıla bağlıdırlar.
“Behz İbnu Hâkim babası ve ceddi tarikiyle anlattığına göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz” (Âl-i İmrân: 3/110) ayeti hakkında şunu söylediğini işitti: “Siz yetmiş ümmeti yetmişe tamamlayan sonuncu ümmetsiniz. Siz onların en hayırlısı ve Allah yanında en değerli olanısınız.”[4]
Ümmet kelimesi âyet ve hadislerde farklı manalarda kullanılmıştır:
1- Kendine has dine sâhib kişi demektir. “Hakikaten İbrahim (başlı başına) bir ümmetti, Allah’a itaatkârdı” (Nahl: 16/120) ayetinde bu manada kullanılmıştır. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) de bu manada: “Kuss İbnu Saide, kıyamet günü tek bir ümmet olarak diriltilecektir” buyurmuştur.
2- İnsan veya hayvandan her nesle de ümmet denmektedir. Bu manada hadiste: “Köpekler tesbih eden bir ümmet olmasalardı, hepsinin öldürülmesini emrederdim” buyurulmuştur.
3- Antlaşma yapmış, müttefik olmuş manasına da kullanılmıştır. Hadiste: “Benu Avf Yahudileri Mü’minlerden bir ümmettir” buyurulmuştur ki şöyle anlaşılmalıdır: “Mü’minlerle onların arasında yapılan sulh sebebiyle, onlar mü’minlerden bir cemaat hükmüne geçtiler, sözleri ve elleri bir oldu.”
4- Ümmet kelimesi bazan bugünkü manada “millet” yerine de bu hadislerde kullanılmıştır: Nitekim Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), kendi devrindeki Arapları kastederek: “Biz ümmî bir milletiz, ne yazı ne de hesap biliriz” buyurmuştur.
Bazı müfessirler, ayette “en hayırlı” olduğu belirtilen ümmetten maksadın Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’la Medine’ye hicret eden Muhâcirler olduğunu söylemişlerdir. Ancak, çoğunluk tarafından her mekân ve her asra şâmil olarak ümmet-i Muhammed’in tamamının kastedildiği ifade edilmiştir. Yani ümmet kelimesi, dilleri, renkleri, milliyetleri farklı bile olsa aynı inanca mensup insanların teşkil ettiği cemâati ifade eder. Bu kelimenin, günümüzde daha çok bu manada kullanıldığını söyleyebiliriz.[5]
İSLAM ÜMMETİNİN ÖZELLİKLERİ
“Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf (iyi ve İslam’a uygun) olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah’a iman edersiniz. Kitap Ehli de inanmış olsaydı, elbette kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler vardır, fakat çoğunluğu fıska sapanlardır.”(Al-i İmran 110)
İyiyliği emredip kötülükten nehyederler.
“Yarattıklarımızdan, hakka yöneltip-ileten ve onunla adaleti kılan (uygulayan) bir ümmet vardır”(Araf/181)
Hakka iletirler ve Hakkla adalet sağlarlar.
İşte sürekli olarak hakka bağlanan ve her zaman ona göre hareket eden bu ümmet, yüce Allah’ın yeryüzündeki emanetinin bekçisidir. Allah’ın insanlardan aldığı sözün şahididir. Bu ümmet aracılığıyla yüce Allah’a verilen sözü inkâr eden sapıklara karşı Allah’ın delili üstün gelmiş olmaktadır.
Onlar hakka çağırırlar, hiçbir zaman hakka hak ile davet etmekten geri durmazlar. Aleyhlerine de olsa hakkı savsaklamazlar. Bildikleri gerçeklerden asla yüz çevirmezler. Onlar yalnızca hak ile başkalarını doğru yola iletirler. Bu haktan ayrılan sapıkların ve bu anlaşmayı inkâr edenlerin üzerinde egemenlik hakları vardır. Onların hakkı tanımaktan ibaret olmayan, bu merhaleyi aşan hak ile hidayete ulaşan, ona çağrıda bulunan ve onun adıyla egemenliği elinde bulunduran aktif bir eylemi vardır.
“Hakka uygun, adil hükümler veren.”
Onlar hakkı tanımayı ve onunla hidayete ermeyi aşarak, bu hakkı insanların hayatlarında gerçekleştirmeye ve onlar arasında hak ile hükmetmeye çalışırlar. Bu hakkı uygulamaktan başka hiçbir şekilde gerçekleştirilmesi mümkün olmayan adaleti uygulamak için çalışırlar…[6]
“Gerçekten, sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim, öyleyse bana ibadet ediniz.”(Enbiya/92).
Ümmet Bilinci
Böylece biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için vasat bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka’be’yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırdetmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah’ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.(Bakara/143)
Aynı imam önder etrafında(Hz.Muhammed(sav)’in izinde) aynı vahye tabi olarak bir araya gelmiş Tevhid dinine gönül vererek vahdete ulaşmış aynı amaca gitme gayretinde olan bir ümmettir. Ayrıca İslam ümmeti vasat(orta, aşırı olmayan) bir ümmettir ki diğer insanlar üzerine İslam’ın hak din olduğu, üzerinde oldukları yolun ‘doğru yol’ olduğu hususunda şahitlik yapacaklar. İnkarcıların ve haddi aşanların davetlerine uymadıklarına, onların emirlerini sağlam (İşlerinin) rüşd (Sağlam,yarayışlı) olmadığına da tanıklık edecektir.
İslam ümmeti bir denge toplumudur. İnançta, amelde, hayatı değerlendirmede, ceza vermede ve yargılamada orta yolu izler. Hiç bir konuda aşırı değildir.İslamdan uzak toplumlarında ortaya çıkan fanatizm ve fundamentalizm (taasubculuk) ile ilgisi yoktur.
Hakka ve adalete uygun hareket etmek, insanlara her konuda örnek olmak onların özelliğidir. Tabiatta inançta ve hayatı yaşamada denge üzerindedir.[7]
[1] El-İsfahânî, el-Müfredât, İstanbul 1986, 27, “emme” mad.
[2] Fi zilali’l Kur’an (Enam 38)
[3] Fi zilali’l Kur’an (Bakara 213)
[4] Tirmizî, Tefsir, Âl-i İmrân: (3004); İbnu Mâce, Zühd: 34, (4288).
[5] Kütüb-i Sitte
[6] Fi Zilalil Kuran-Araf/181
[7] H.Ece İslam’ın Temel Kavramları – Ümmet Kavramı