sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

KELİMELER VE KAVRAMLAR 33) EMR-İ BİL MA’RUF VE NEHY-İ ANİL MÜNKER

KELİMELER VE KAVRAMLAR 33) EMR-İ BİL MA’RUF VE NEHY-İ ANİL MÜNKER
13.07.2022
1.685
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

İyiliği emretme, kötülükten alıkoyma.

Maruf, şerîatın emrettiği; münker, şerîatın yasakladığı şey demektir. Başka bir deyimle Kur’an ve sünnete uygun düşen şeye maruf; Allah’ın râzı olmadığı, inkâr edilmiş, haram ve günah olan şeye de münker denilir. (Râğıb el-İsfahânı, el-Müfredât, s.505; M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, IV, 2357-2358; V, 3118).

Yani marufu emretmek iman ve itaata çağırmak; münkerden nehyetmek de küfür ve Allah’a başkaldırmaya karşı durmaktır (Kadı Beydâvî, Envârü’t-Tenzil, 2/232).

Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şerflerde maruf ve münkerle ilgili olarak şunlar buyrulmaktadır;

”Sizden hayra çağıran, marufu emreden, münkerden vazgeçirmeye çalışan bir ümmet bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir” (Alu İmrân, 3/104).

“Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. Marufu emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız; çünkü Allah’a inanıyorsunuz…” (Alu İmrân, 3/110).

“Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar sahibi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar, zekatı verirler, ma’rufu emrederler, münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah’a aittir.” (Hacc/41)

“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederler. İşte Allah’ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.”(Tevbe/71)

“Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, seyahat edenler, rüku’ edenler, secde edenler, ma’rufu emredenler, münkeri nehyedenler, Allah’ın hududunu koruyanlardır. Mü’minleri müjdele.”(Tevbe/112)

“Yavrum, namazı gereği üzere kıl; iyiliği emret ve fenâlıktan alıkoy. Bu hususta sana isabet edecek eziyete katlan. Çünkü bunlar kesin olarak farz kılınan işlerdir” (Lokman, 31/17).

Siz; insanlara iyiliği emreder de, kendinizi unutur musunuz? Halbuki kitabı da okuyorsunuz, hiç aklınızı başınıza almayacak mısınız?(Bakara/44)

“Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin; buna gücü yetmezse diliyle onun kötülüğünü söylesin; buna da gücü yetmezse kalbiyle ona buğzetsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir”[1]

“Bana hayat bahşeden Allah’a andolsun ki, siz ya iyiliği emreder kötülükten alıkoyarsınız ya da Allah kendi katından sizin üzerinize bir azap gönderir. O zaman dua edersiniz fakat duanız kabul edilmez”[2]

“Sizde iki sarhoşluk ortaya çıkmadıkça Allah tarafından gelen hak din üzere devam edersiniz: Cehâlet sarhoşluğu ve dünyaya aşın düşkünlük. Siz iyiliği emreder, kötülüğe engel olur ve Allah yolunda cihad ederken içinizde dünya sevgisi oluşuverince iyiliği emretmez, kötülüğe engel olmaz ve Allah yolunda cihadı bırakırsınız. O gün Kitap ve sünnetin emirlerini yaymaya çalışanlar Ensâr ve Muhâcirlerden İslâm’a ilk giren kimseler gibidirler”[3]

Davet :  Çağırmak, nidâ etmek, sevketmek, dua veya bedduada bulunmak. İslâm dininin esaslarını anlatarak insanların onu benimsemelerini ve dinin koyduğu esaslara göre yaşamalarını sağlama cabası.

Allah’a çağıran, salih amelde bulunan ve: “Gerçekten ben müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir? (Fussilet/33)

Vaaz :  İyiliğe sevk için söylenen söz, nasihat, öğüt, bir kimseye, kalbini yumuşatacak surette sevap ve ikaba dair söz söylemek, nasihat etmek, bu yolda söylenilen söz.

“Sen, öğüt ver. Çünkü öğüt mü’minlere fayda verir.”(Zariyat/55)

“O halde öğüt fayda verecekse, öğüt ver. Korkacak olan öğüt alacaktır. Bedbaht olan ise ondan kaçınır”(Ala/9,10,11)

Dinde zorlama yoktur. Doğruluk(Rüşd) ile sapıklık birbirinden kesinlikle ayrılmıştır. Kim Tağut’u, azgınlığı reddederek Allah’a inanırsa kopması sözkonusu olmayan, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Hiç kuşkusuz Allah herşeyi işitir, herşeyi bilir.(Bakara 256)

İyilik(Birr), yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.(Bakara 177)

Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe iyilik(Birr) mertebesine eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, hiç şüphesiz Allah onu bilir.(Al-i İmran 92)

Hz. Ebu Zerr’e bir misafir indi. Ebu Zerr, çobana en güzel devemi getir, dedi. O, en çelimsiz bir deve getirdi. Ebu Zerr, bana İhanet ettin, deyince o; devenin en güzeli dişi olanıdır. Ben bir gün sizin ona ihtiyâç duyacağınızı hatırladım, dedi, Ebu Zerr, ona muhtaç olduğum gün, çukura koyulduğum gündür, dedi.

Hattâb oğlu Ömer (r.a.) den nakledilir ki; Rasûlullah (s.a.) in ashabından birine bir koyun başı hediye edilmiş. O, falanca kardeşim ona benden daha çok muhtaçtır diyerek, onu o kardeşine göndermiş. Gönderilen kişi, falanca kardeşim benden daha çok muhtaçtır, diyerek başı ona göndermiş. Ve her biri diğerine göndererek tam yedi el dolaştıktan sonra, ilk gönderene ulaşmış.[4]

Hz. Huzeyfe şöyle anlatıyor:

“Yermük muharebesinde idi. Çarpışmanın şiddeti geçmiş, ok ve mızrak darbeleri ile yaralanan Müslümanlar, düştükleri sıcak kumların üzerinde can vermeye başlamışlardı. Bu arada ben de, güçlükle kendimi toparlayarak, amcamın oğlunu aramaya başladım. Son anlarını yaşayan yaralıların arasında biraz dolaştıktan sonra, nihayet aradığımı buldum.Bir kan seli içinde yatan amcamın oğlu , göz işaretleri ile bile zor konuşabiliyordu. Daha evvel hazırladığım su kırbasını göstererek dedim ki: – Su istiyor musun? Belli ki, istiyordu. Çünkü dudakları hararetten âdeta kavrulmuştu. Göz işareti ile, “Çabuk, hâlimi görmüyor musun?” der gibi bana bakıyordu. Ben kırbanın ağzını açtım, suyu kendisine doğru uzatırken, biraz ötede yaralıların arasında Hz. İkrime’nin sesi duyuldu: – Su! Su! Ne olur, bir tek damla olsun, su! Amcamın oğlu Haris, bu feryadı duyar duymaz, göz ve kaş işaretleriyle suyu hemen Hz. İkrime’ye götürmemi istedi. Kızgın kumların üzerinde yatan şehitlerin aralarından koşa koşa, Hz. İkrime’ye yetiştim ve hemen kırbamı kendisine uzattım. İkrime hazretleri elini kırbaya uzatırken, Hz. Iyas’ın iniltisi duyuldu:  – Ne olur bir damla su verin! Allah rızası için bir damla su! Bu feryadı duyan Hz. İkrime, elini hemen geri çekerek suyu Iyas’a götürmemi işaret etti. Suyu o da içmedi. Ben kırbayı alarak şehitlerin arasından dolaşa dolaşa, Hz. Iyas’a yetiştiğim zaman, son nefesini Kelime-i Şehadet getirerek tamamladı. Derhal geri döndüm, koşa koşa Hz. İkrime’nin yanına geldim. Kırbayı uzatırken bir de ne göreyim? Onun da şehit olduğunu müşahede ettim.Bâri dedim, amcamın oğlu Hz. Haris’e yetiştireyim. Koşa koşa ona geldim, ne çare ki, o da ateş gibi kumların üzerinde kavrula kavrula ruhunu teslim eylemişti.Hayatımda birçok hâdise ile karşılaştım. Fakat hiçbiri beni bu kadar duygulandırmadı. Aralarında akrabalık gibi bir bağ bulunmadığı hâlde, bunların birbirine karşı bu derece fedakâr ve şefkatli hâlleri gıpta ile baktığım en büyük iman kuvveti tezahürü olarak hafızama âdeta nakşoldu!” Hz. İkrime şehit olduğunda, üzerinde 70’den fazla kılıç ve mızrak yarası vardı.Hz. İkrime, İslamiyetle şereflenince, çok samimi bir Müslüman olmuştur. Bu ihlasının nişanesi olarak, savaştan savaşa at sırtında yıldırım gibi koşmuştur. Cesaretli ve çok iyi bir kumandandı. Müslümanlığa gönülden bağlanmıştı. Kur’an-ı Kerimi eline alınca, önce alnına koyar, sonra ağlamaya başlardı.[5]

[1] (Müslim, İman, 78; Tirmizî Fiten. 1I- Nesaî iman 17 İbn Mâce, Fiten, 20).

[2] (Ebû Dâvûd, Melâhim, 16; Tirmizî, Fiten, 9; İbn Hanbel, V, 388).

[3] (Bezzâr, Mecmau’z Zevâid, VII, 271)

[4] Bekir Karlığa , Ebu’l-Fida İsmail İbn Kesir, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Çağrı Yayınları: 4/1300

[5]  Hayatus Sahabe Muhammed Yusuf KAndehlevi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.