KELİMELER VE KAVRAMLAR (38) FITRAT
FITRAT
Yaratılış, yapı, karakter, tabiat, mizaç, Peygamberlerin sünneti, Kâlb-i selim, adetullah. Ayrıca hilkat, tabii eğilim, hazır olmak, huy, cibilliyet, içgüdü, istidât gibi manalara da gelir. Terim olarak fıtrat: “Allah Teâlâ’nın mahlûkatını kendisini bilip tanıyacak ve idrak edecek bir hal, bir kabiliyet üzere yaratmasıdır.[1]
Fa-ta-ra fiil kökünden türeyen fatr: yarmak, ayırmak; iftar: orucu açmak; infitâr: yarılmak, açılmak; futûr: yarıklar, çatlaklar anlamındadırlar. Fıtrat; ilk yaratılışı kavramlaştırdığı gibi, sürüp giden her yaratılışı da anlamında toplar. Yani herhangi bir şeyin bir maddeden veya ilk yaratılıştaki gibi yokluktan ilk icadı ve ilk çıkışına fatr, bunun ortaya çıkış biçimine ve taşıdığı özellikleriyle birlikte görünüşüne fıtrat denir. Yaratığın fitrat üzerinde kazandığı öz niteliklerine de tabiat denilmiştir. Kâinatın Allah’ın fitratı üzere işleyişi İslâmî dilde âdetullah, sünnetullah, fıtratullah ifadeleriyle isimlendirilmektedir.[2]
Tohum veya çekirdek kendinden çıkacak olan canlının özü ve özetidir. O türe ait bütün özellikleri kendi bünyesinde barındırmaktadır. Bir şeyin ilk defa yokluktan ortaya çıkışı veya bir maddeden (Tohum)’ dan meydana gelişi ‘fatr’dır. Bunun ortaya çıkış biçimi ve taşıdığı özellikler de fıtrattır. Her yaratığın ‘ Fıtrat’ üzere kazandığı özelliklerede onun tabiatı denilir.
Evren Allah’ın ‘Fatır’ sıfatıyla bir fıtrat üzere yaratılmış, bu fıtrat üzerinde bir tabiat (Bir adet) kazanmış ve hayatını bu fıtrat çizgisi üzerinde sürdürmektedir. Kainattaki bütün varlıklar Allah’ın kendileri için var ettiği fıtrat üzerindedirler. Her varlık kendi tabiatının gereğini yapar. O çizgisinin dışına çıkmaz.
“Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yaratışı için hiç bir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.” ( Rum 30)
Bu ayette geçen fıtratın insandaki inanma ve ibadet etmeye meyli ve kabiliyeti anlamına geldiği söylenmektedir. Buradaki maksat her kişinin kendine ait özelliği değil, bütün insanların insan olarak yaratılışlarındaki esas ve hepsinde ortak olan genel yaratılıştır. Mesela insan bedenine ait bütün organlar ve organların görevleri bir fıtrattır. Gözün iyi görmemesi kulağın iyi duymaması sonradan gelen bir arızadır. Fıtratta esas olan bütün insanlardaki bu gibi özelliklerin genel olarak bulunmasıdır. Bunun gibi Allah cc bütün insanları kendine inanma ve ibadet etme, verdiği nimetlere şükretme kabiliyetinde ve bunlara meyilli olarak yaratmıştır. Kalbin görevi bütün organlara hâkim olarak onları Allah’ın emrine tabi kılmasıdır. Buda bir fıtrattır.[3]
Fıtratın işleyişi:
İnsan ve ona ait organlar fıtrat üzere kaldıkları sürece, Allah’a teslim olurlar. Eğer onlara dış etkenler tesir etmezse, onların fıtratında Âlemlerin RABBİNE teslimiyet vardır. Bu bakımdan İslam fıtratın dinidir. İslam fıtrat olarak Allah’a teslim olma kabiliyetinde yaratılan organların bu teslimiyetklerini sağlar. Ancak hayatına islamın hâkim olmadığı kimseler şeytanın saptırmasıyla bu kabiliyetlerini ters yönde kullanırlar. Kur’an’ Kerimde buna misal olarak şöyle buyuruluyor:
“Onları mutlaka saptıracağım, muhakkak onları boş kuruntulara boğacağım, kesinlikle onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar (putlar için nişanlayacaklar), şüphesiz onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler” (dedi). Kim Allah’ı bırakır da şeytanı dost edinirse elbette apaçık bir ziyana düşmüştür. (4/119)
Muhakkak emredeceğim de Allah’ın hilkatini değiştirecekler. Yaratılışın şeklini veya sıfatını değiştirerek durumunu başka şekle sokacaklar, fıtratının kemaline götürecek yerde bozacaklar, çığırından çıkaracaklar. Tefsirlerde gelen misallere bakarak kadını erkek, erkeği kadın yapmaya çalışacaklar kadın yerine erkek, erkek yerine kadın kullanacaklar bıyıklarını sakallarını yolacaklar, yüzlerini boyayacaklar, kılıklarını değiştirecekler. Kulak burun kesip göz çıkaracaklar, erkekleri iğdiş edip hadım ağası yapacaklar, uzuvlarını yaratılış görevlerinin dışında kullanacaklar. Nikâh yerine zina edecekler, temizi bırakıp pisliklere koşacaklar, menfaati bırakıp zararı seçecekler, ciddilikleri atıp eğlenceye heves edecekler, vazifeden kaçıp oyuna gidecekler. Doğruluğu budalalık, eğriliği hüner sayacaklar; helâla haram, harama helâl, iyiye kötü, kötüye iyi diyecekler. Hayır, yerine şer işleyecekler, imar edilmesi gerekeni yıkıp, yıkılması gerekeni imar edecekler. Kanun – ı ıstıfa (seçme kabiliyetini) kötüye kullanmak sûretiyle yaratılışın zıddına alışkanlıklar edinecekler, yaratılış kanunu zıddına işler yapacaklar, ruhlarının yaratılışındaki selamet ve saflıklarını bozacaklar, hak kanunu “Allah’ın, insanları, kendisine göre yarattığı fıtratı” (Rûm, 30/30) olan kuvvetli dini, doğru yolu, Hakk’a tapmayı bırakacaklar. Yaratılanı yaratıcı yerine koyacaklar, tevhidden çıkacaklar, batıl dinler ve fikirler arkasında koşacaklar, şuna buna tapınacaklar, şeytanlık peşinde dolaşacaklar, “Allah’ın yaratmasının değiştirilemez” (Rûm, 30/30) olduğunu bilmeyecekler, bilseler bile tanımayacaklar.
lyaz b. Hımar EI-Mışâvî’den naklen rivayet etti ki: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir gün hutbesinde şöyle buyurmuşlar:
Dikkat edin ki, Rabbim bana öğrettiklerinden bilmediklerinizi bugün size Öğretmemi emretti. (Buyurdu ki: Bir kula verdiğim her mal helâldir. Ben kullarımın hepsini müslüman olarak yarattım. Ama onlara şeytanlar gelerek kendilerini dinlerinden alıp götürdüler. Benim kendilerine helâl kıldıklarımı, onlara haram ettiler. Benim hakkında delil indirmediğim bîr şeyi, bana şerik koşmalarını emrettiler.[4]
El-Fatır: Yüce Allah’ın sıfatı olarak el-Fatır; yaratan, yoktan var eden, bir şeyi icad eden ve yeri göğü birbirinden ayırandır.
“Muhakkak ki ben hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim ve ben müşriklerden değilim.” (Enam Suresi: 79)
Fatır, gökleri ve yeri birbirinden ayırandır. Yeryüzü henüz yaratılmadan gökler bir duman halindeydi, Yüce Allah onun boyunu yükseltmek suretiyle düzenleyip, yer küresini daha sonra ayırmıştır. Bir manada da fatır, yarmaktır, buna göre Yüce Allah gökleri bulut ve yağmurla, yeryüzünü, bitkilerle yarmaktadır. İnfitar Suresi’ndeki göklerin infitarı; infilak, yarılma ve çatlama manalarına da gelir. Zira gökleri de infilak ettirecek güç sahibi de ancak Allah ( c.c )’ dır. Esasen fatır; Yüce Allah’ın gökleri ve yeri misalsiz ve mükemmel yaratması bütün bu manaları kapsamaktadır.
Allah’u Teâlâ’nın el-Fatır ism-i şerifini bilen, yerlerin, göklerin ve bu ikisi arasında bulunan her şeyin yaratıcısının Allah (c.c) olduğunu idrak eder. Bu kâinat nizamını sona erdirip canlı mahlûkatı hesaba çekme yetkisine de sahip olduğunu düşünerek Allah (c.c)’ın kudretinin azameti karşısında acziyetini kabullenip daima ona teslimiyet ve ihlâs ile bir hayat sürdürür.[5]
[1] (İbn Manzur, Lisânü’l-Arab, Beyrut, (t.y.), V, 55).
[2] (Râgıp el-İsfahânî, el-Müfredât, 38 vd.; M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, III, 1889 vd.; Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, İstanbul 1986, 198 vd).
[3] H.Ece islamın temel kavramları
[4] Sahih-i Müslim (2865)
[5] Ş.Sarı – İslam Akaidi c,5