KELİMELER VE KAVRAMLAR 4) AHİRET
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
AHİRET (ۃا خر) : “Son” ve “Sonra Olan” anlamında Arapça bir kelimedir .Lugatta evvel kelimesinin zıttı olarak kullanılır.İslam literatüründe bu kelime “Öbür Dünya” manasında kullanılmıştır.Dünya, canlıların yaşadığı evvelki âlem, ahret ise son âlemdir.[1]
İnsan her an yolculuk halindedir ; bu başlangıç, misak aleminde olup, anne rahmi, dünya hayatı, kabir ve sonra kendisinde şüphe bulunmayan ahiret hayatı olarak devam eder.”Kefenin cebi yoktur” sözü, kime göre ? Mümine göre elbette vardır(mânen). Kişinin ölümden sonraki akıbetini (cennet ya da cehennem) belirleyen evre; ölümden önce yaşamış olduğu hayatıdır.Bu iki akıbete sebep teşkil eden kişilerin amelleridir.
Kur’an-ı Kerim’de ahiret şu isimlerle anlatılmıştır ;
Çıkış Günü : “O gün, o çığlığı bir gerçek (hak) olarak işitirler. İşte bu, (dirilip kabirlerden) çıkış günüdür.”(Kaf-42)
Pişmanlık(Hasret) Günü : “Sen, onları hasret günü ile korkut. O gün, onlar gaflet içinde inanmamakta iken, iş bitirilmiş olur.”(Meryem-39)
Cem(Toplanma) Günü : “Şehirlerin anasını ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve hakkında hiç bir şüphe bulunmayan o toplanma günüyle korkutman için, sana böyle Arapça bir Kur’an vahyettik. Bir fırka cennette, bir fırka da çılgın alevli cehennemdedir.”(Şura-7)
Yerleşme Günü : “Ey kavmim; şüphesiz dünya hayatı geçici bir geçinmedir. Ahiret ise doğrusu işte o, asıl kalınacak yurd odur.”(Mümin-39)
Ahirete (Yakinen) İman :
“Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar.”(Bakara-4)
Ahirete iman, kâinatta meydana gelecek olan korkunç inkılâbın kesin olduğunu kabul etmektir. Bu dünya hayatı tamamıyla son bulup, başka bir hayat başlayacaktır. Bu âleme iman, İslâm inancını meydana getiren altı esastan birisidir. Mümin, imanı ve Kur’an ahlâkı ile ahlâklanmasının neticesini ahirette göreceğine, Allah’ın lûtfuna nâil olacağına yakînen inandığı için ölüm ve âhiret hayatı, onu tedirgin etmezken; hayatını küfür ve isyanla, zulüm ve haksızlıkla geçiren kâfir, asî ve zalim ise ölümü ve ölümden sonraki ahiret hayatını istemez.[2]
Yakinen iman, hemen karşılığını görecekmişcesine inanarak amelleri bina etmek; korku, ümit, istek, azimli davranmak.Yapmaması gerekenlerden de , o derece uzak kalmak için azmetmektir.
“Yoksa; kötülükleri kazananlar, ölümlerinde ve sağlıklarında kendilerini iman edip salih amel işleyen kimseler ile bir tutacağımızı mı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar”(Casiye-21)
Kötülük işleyen kimselerin amellerine karşılık görmek istememeleri doğaldır. Çünkü ; sorumsuz ve boş bir yaşantı içinde, sınırlama, engelleme tanımazlar.Hatta bu fikir bile onları rahatsız eder.Fücur ehli, insanlara yaptıklarının karşılığını görmeyeceğini düşündükleri için aynı zamanda Adil olan Allah (cc)’ı da tanımazlar.Her ne kadar iman iddiasında bulunsalar da…
Allah (cc) bu gibi kimseler için mealen şöyle buyurmaktadır : “İnsanlardan kimileri de vardır ki: “Biz Allah’a ve ahiret gününe iman ettik” derler; oysa mü’min değillerdir.”(Bakara-8)
Halbuki müminlerin ahirete olan inancı bu gibi kimselerinkinden farklıdır. Nitekim Allah (cc) Kur’an-ı Kerim’de bununla ilgili olarak
“Bu kimseleri ne ticaret, ne alış-veriş,Allah’ı anmaktan, namazı kılmaktan ve zekâtı vermekten alıkoymaz. Onlar kalplerin ve gözlerin allak bullak olacağı günün dehşetinden korkarlar.Amaçları, Allah’ın kendilerini işledikleri amellerin en güzel karşılığı ile ödüllendirmesi ve lütfu ile bundan da daha fazlasını vermesidir. Allah dilediği kimselere hesapsız rızık bağışlar.”(Nur/37-38) buyurmaktadır.
Buradan da anlaşılıyor ki ; Dünyanın, bu kişileri salih amel işlemekten alıkoyamaması o kimsenin ahirete olan inancıyla alakalıdır. Nitekim bir hadis-i şerifte Rasulullah (sav) : “Akıllı kimse o dur ki, nefsine hakim olup, ahireti için azık toplayan kişidir.Aciz kimse ise, nefsinin istek ve arzularına tabi olup Allah(cc) dan bekleyen kişidir”[3] buyurmaktadır.
İmam-ı Gazali bu meselenin ehemmiyeti açısından ; “Zavallı insanoğlu, fakirlikten korktuğu kadar Cehennem’den korksaydı ikisinden de kurtulurdu.Eğer zenginliğin peşinden koştuğu kadar Cennet’in peşinden koşsaydı ikisinide kazanırdı. Davranışlarıyla insanlardan çekindiği kadar kalbi ile Allah(cc) dan korksaydı hem dünya hem de ahiret saadetine kavuşurdu.” diyerek nasihatte bulunmuştur.
Işık göz için ne ise ; vahiy de akıl için öyledir. Yani nasıl ki göz ışık olmadan işlevini göremiyorsa akıl da vahiyden yoksun kaldıkça fonksiyonlarını yerine getiremiyecektir.Bu minvalde Kur’an-ı Kerim’in imana çağırdıklarının tamamı gözle görülemeyen fakat gerçek olan hakikatlerdir.İnsanları hareketsizliğe ya da hazırlanmamaya iten sebep, ya imansızlığı ya da şüpheleridir.Binaenaleyh şüpheler, kesin delillerle bertaraf olunur.Allah (cc) bu gibi şüphelere Kur’an’da şöyle cevap vermiştir ; “İnsan, bizim kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmüyor mu? Şimdi o, apaçık bir düşman kesilmiştir.Kendi yaratılışını unutarak bize bir misal verdi; dedi ki: “Çürümüş-bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?”De ki: “Onları, ilk defa yaratıp-inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir.”(Yasin/77-78-79)
Ölüyü diriltmek, hayatı olmayana hayat vermek olduğuna göre ; cansız topraktan bir canlıyı yaratmak, bir ölüyü diriltmekten daha fazla bir gücün olmasını gerektirdiğin de şüphe yoktur.[4]
“Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip-(yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz”(Kıyamet/4)
Ey insan! Bu Kur’an, kalplerdeki şüphelere şifadır.Eğer ölümden sonra diriliş konusunda şüphede iseniz ya da diriliş ile birlikte çekileceğiniz hesap konusunda tereddütünüz var ise –ki insan şüphe ve tereddüt ettiğinde bir işe ne tam yönelebilir ne de vazifelerini yerine getirebilir ya da vazifelerinin olduğunu kabul edebilir.
“Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak’tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkca göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiç bir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat
biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir.”(Hacc/5)
Bundan sonra yukarıda sayılan gözlerin belki de yıllardır şahit olduğu olay ve hareketler.Onlar üzerinde düşünmeli yersiz ve geçersiz şüphelerden korunmalı ki bu da ancak mutmain bir kalp ile olur.Hazırlık yapması gerektiğini düşünerek adeletin tecelli edeceği zaman için iradesini bu mahlukların boyun eğdiği zata boyun eğdirsin.
Öldükten sonra dirilmeye en kuvvetli delil ölü topraktan bitkilerin yaratılmasıdır.Bununla alaklı gerek Kur’an gerekse de hadiste meselenin nasıl anlaşılması gerektiğine dair deliller şunlarıdır ;
“-Ey Allah’ın Rasulu! Allah, mahlukatı yeniden nasıl diriltir? Bunun dünyadaki misali nedir? Diye sordu. Efendimiz (sas) : – Sen, hiç kavminin yaşadığı vadiden kurak mevsimde geçmedin mi? Sonra bir kerede her tarafın yemyeşil olduğu bahar mevsiminde oraya uğramadın mı ? buyurdu. Ben, “Elbette” diyince; -İşte bu, Allah’ın yeniden yaratmasına delildir.Allah ölüleri de böyle diriltecektir.buyurdu”[5]
“Sizi geceleyin ölü gibi uyutan, gündüzün ne yaptıklarınızı bilen, sonra ölüm ânı gelinceye kadar gündüzleri sizi uyandırıp kaldıran O’dur. Sonunda da dönüşünüz ancak O’nadır. Sonra bütün yaptıklarınızı size O haber verecektir.”(En’am/60)
[1] Şamil İA
[2] Şamil İA
[3] İbn Mace,Tirmizi,Ahmed b. Hanbel
[4] Elmalılı H. Yazır (Hak Dini Kur’an Dili)
[5] Ahmed bin Hanbel (c4,11),Hâkim(c4,605/8682)