sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

KELİMELER VE KAVRAMLAR (89) SİYASET

KELİMELER VE KAVRAMLAR (89) SİYASET
A+
A-

SİYASET

Siyaset Arapça bir kelime olup sase fiilinden türemiştir. Sase fiili (Bir işi) idare etmek tedbir etmek, düzene koymak anlamlarına gelir. Emir, nehiy ve terbiye gibi manalara gelen siyaset kelimesi sase fiilinden masdardır. Lisanul arapta; Siyaset kelimesi insanların işlerinin yönetimini üstlenmek anlamında geçmektedir. Arapçada siyaset kelimesi yesusu kökünden türetilmiş olup hassaten atları olmak üzere hayvanları gütmek, sürmek ve terbiye etmek manasındadır ve Arapçadaki ilk kullanımı at terbiyesi veya atçılık manasına gelen siyasetül-hayl şeklindedir. Bir Anglo-hindi terim olup Arapça ismi fail kalıbındaki sais’den gelen ve at bakıcısı seyis manasını ifade eden kelimedir. Arapçada yaygın kullanım şekliyle doktrin veya felsefeden ziyade uzmanlık veya ehliyete işaret etmektedir. Arapça siyaset kelimesinin hayvan yönetimi ve terbiyesiyle alakalı yanı ve yönü bulunmaktadır.

Nitekim Rasulullah (Sav) Şöyle buyurmuştur; İsrailoğullarını peygamberler siyaset/idare edip yönetiyorlardı. Bir nebi vefat ettiğinde onu bir başka nebi takip ediyordu. Benden sonra nebi yoktur birçok halifeler olacaktır.[1]

Bu hadisten açıkça anlıyoruzki siyaset peygamberlerin ahlakındandır. Peygamberler kendi nefislerini ve toplumlarını Allah’ın indirdiği hükümlerle idare etmişlerdir. Siyaset müslümanın kendi nefsini, ailesini, toplumu ve devleti Allah’ın indirdiği hükümlerle terbiye edip idare etmesidir. Bazı İslam âlimleri insanları dünyevi ve uhrevi saadete ulaştırmak, onları fesaddan kurtarabilmek için takip edilmesi gereken en güzel yola siyasert denilir. İbni Abidin Şeriat ağır bir şeriat olup iki nevidir; Siyaseti zalime: halkın haklarına zıt olan siyasettirki şeriat bunu haram kılmıştır. Siyaseti adile: Halkın haklarını zalimlerin elinden sebep olarak alan zulüm ve fenalıklarını defeden, fitne, fesat ehlini meneden siyasettir ki şeriattan sayılır diyerek siyaseti tasnif etmiştir. Adil siyasetin gerçekleşmesi için gayret sarfeden kimselerin; velayet hukukuna riayet etmeleri ve futuvvet ahlakına sahip olmaları zaruridir. İktidar sahiplerinin insanların hidayetine vesile olmaları mümkün olduğu gibi insanları delalete sürüklemeleride mümkündür. Bu siyasi bir tez değil Allah’u Teala’nın kitabında yer alan bir hakikattir. Kuran’ı Kerimde kıyamet gününde ortaya çıkacak manzara şöyle tarif edilmiştir.

“Onların yüzlerinin ateşte evrilip çevrileceği gün, derler ki: “Eyvahlar bize, keşke Allah’a itaat etseydik ve peygambere itaat etseydik.” Ve dediler ki:”Rabbimiz, gerçekten biz, efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik, böylece onlar bizi yoldan saptırmış oldular. “Rabbimiz, onlara azabtan iki katını ver ve onlara büyük bir lanet ile lanet et.(Ahzab 66 68)

Hesap gününde; tuğyan eden ve insanaları hidayetten uzakaştıran siyasi liderle onlara tabi olan kimselerin, birbirlerinin düşmanı haline gelecekleri haber verilmiştir. Müslümanların fesadın, yalanın ve zulmün ön plana çıktığı dönemlerde, nasıl haraket edecekleri önemli bir meseledir. Rasul-i Ekrem (sav)’in; “Benden sonra bir takım Emirler olacaktır. Kim onların yalanlarını tasdik eder ve yaptıları zulümde kendilerine yardımcı olursa benden değildir, bende onlardan değilim. O kimse benim havzımın etrafına yaklaşamayacaktır. Kim onların yalanlarını tasdik etmez ve zulümlerinde kendilerine yardımcı olmazsa, bendendir, bende onunla beraberim. Ve o kimse havzımın kenarında bana ulaşacaktır.”[2] Buyurduğu ve müminleri uyardığı malumdur. Buradaki benden değildir bende onlardan değilim ifadesi yalan söyleyen ve zulmeden politikacıları desteklemenin, nelere sebep olacağını haber vermektedir.
Yeryüzünde küfür ahkamıyla hükmetme hiç kimseye tanınmamıştır. Bu konuyla ilgili Molla Müsrev; “Bir kimse, başkasına küfür ahkamıyla hükmetmek için azmeylese, sırf bu azmi sebebiyle kafir olur. Şayet bu kimse kelime-i küfrü konuşsa ve bir cemaat o konuşulansözü kabul eylese o cemaatin hepsi kafir olur.”[3] Diyerek önemli bir inceliğe işaret etmiştir.[4]

Hz.Adem (as) ile başlayan tevhid mücadelesi, şer’i siyaset üzerine kurulmuştur. Rasulullah (sav); “Nefsim yed-i kudretinde olan Allah (cc)’a yemin olsun ki arzusunu İslam’a tabi kılmayan kimse iman etmiş olmaz.”[5] Buyurduğu bilinmektedir. Dolayasıyla müminler, heva ve heveslerini bir kenara bırakıp İslami hükümlere kayıtsız ve şartsız (işittik ve itaat ettik) teslim olmak mecburiyetindedir. İşte bu kat’i teslimiyet siyasettir. İslam uleması ilimlerin en şereflisinin ilm-i siyaset olduğu hususunda ittifak etmiştir.

Sonuç olarak; “Galu bela’dan beri müslümanım diyen her mükellef şer’i şerifin hududları içersinde dahil olan siyaset-i adile hususunda hassas olmak zorundadır. Zira imamet ve bey’at ile ilgili hükümler her mükellef üzerine farz-ı ayndır.[6]

[1] Müslim imarat(Emirlik) 1842

[2] Mansur Ali Nasıf – Tac Tercemesi İst. 1973 c,3 s.100 mad. No 168

[3] Molla Hüsrev – Dureru’l Hükkam İst. 1307 c.1 s.324

[4] M.Çelik – Mekarim-i Ahlak

[5] İbn Kesir – Tesfiru’l Kur’an’il – Azim Beyrut 1969, D.Marife neşri, c,3 s,490

[6] Y.Kerimoğlu – Kelimeler – Kavramlar / Siyaset

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.