Hamd; yaratan, yaşatan, öldüren, dirilten ve hesap gününün sahibi olan Allah c.c ‘a mahsustur. Salat ve selam Alemlere rahmet olarak gönderilen kendisine uyulmadığı takdirde kurtuluşun mümkün olmadığı Hz.Muhammed s.a.v ‘e aline ashabına ve onları takib eden Mümin ve Muvahhidlerin üzerine olsun inşallah.
Allah c.c yaratmış olduğu her canlının bir gün mutlaka ölüm hakikatiyle karşılaşacağını göndermiş olduğu Kitapta bir çok ayeti kerimede bildirmektedir. “Her canlı ölümü tadacaktır..” (Ali İmran 185) “Sonra siz, bunun ardından öleceksiniz.” (Müminun 15) Gibi daha nice ayeti kerimelerde ölümün geleceği insanlara bildirilmektedir. Zaten insaoğlu her ne kadar hoşlanmasa da kendisine uzak görsede ölüm onun reddedemediği bir gerçektir. Her ne kadar kendisi onunla karşılaşmamış olsada çevresinde ölümün hakikatiyle yüz yüze olanları müşahade etmektedir. Ve bu durum onu ister istemez bu gerçeğe inanmaya itmektedir. Ancak mesele şu ki her an şahit olduğu ölüm gerçeği kendisine şu an gelecek olsa acaba ona hazırlığı ne ölçüde… Dünya hayatında rabbini razı edebildimi.. Acaba şuan kabre konulsa sorulacak ilk sual olan RABBİN KİM? sorusuna RABBİM ALLAH diyebilecek mi? İnsan ölümü BİLMEKTE.. fakat onun kendisine her an gelebileceğinin ne kadar FARKINDA.. Hayatına şöyle bir bakması lazım insanın uyandığından tekrar yatıncaya kadar olan zamanda gerçekten ölecekmiş gibi bir hayatmı yaşıyor yoksa sanki hiç ölmeyecekmiş gibimi… Rasulullah s.a.v Müminlerin hangisi daha kazançlıdır sorusuna şu cevabı vermiştir; “Müminlerin en kazançlısı, ölümü en çok hatırlayan ve ona en güzel hazırlanandır.” insan Rabbine nasıl kavuşacağının endişesi içinde olmalıdır. Allah c.c ” Ey iman edenler Allahtan hakkıyla korkun ve ancak MÜSLÜMANLAR olarak can verin “(Ali imran 102) buyurmaktadır.
HZ.Hasan, Resulullah (s.a.v)şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: “Mümin bir kimseye ölümün verdiği acı ve sıkıntı üç yüz kılıç darbesi şiddetindedir.” ( ibn mübarek,zühd) Fakih diyorki:
Ölüme kesin olarak inanan ve bir gün mutlaka öleceğini bilen bir kimsenin salih ameller işleyip, kötü amellerden kaçınmak suretiyle ölüme hazırlanmaktan başka çaresi yoktur. Çünkü ölümün ne zaman geleceğini hiç kimse bilemez.
Resulullah (s.a.v) ölümün şiddet ve acısını bütün açıklığıyla anlatmıştır ki insanlar dünyanın zorluklarına sabredip daima ölüme hazırlıklı olsunlar. Çünkü dünyanın sıkıntılarına katlanmak ölümün acısına katlanmaktan daha kolaydır. Zira ölüm sıkıntısı ahiret azabıdır,ahiret azabı ise dünyadaki sıkıntıdan daha şiddetlidir.
Hz .Ali (r.a) anlatıyor: “Bir gün ölüm meleğini Ensardan birinin başucunda gören Resulullah (s.a.v)şöyle dedi: “Dostuma yumuşak davran, çünkü o Müslümandır.” Bunun üzerine ölüm meleği şöyle dedi : “Gönlünü ferah tut ya Muhammed!Ben bütün müminlere iyi davranırım . Ey Muhammed! Allah’a yeminle söylüyorum ki ben insanoğlunun canını alırken onun akrabalarından birinin feryadını duyarım da şöyle derim:
-” Bu feryat da neyin nesi! Allaha yemin ederim ki biz ona ne zulmettik ne vaktinden önce canını aldık ne de sonraya bıraktık. Dolayısıyla onun ölümünde bizim bir sorumluluğumuz yoktur. Allah’ın hükmüne rıza gösterirseniz mükafatını alırsınız, yok eğer Allahtan gelene razı olmaz, bağırıp çağırırsanız günahkar olursunuz. Sizin bize çıkışmanız doğru değildir, bizim ise size gelip can alma görevimiz vardır. Öyleyse ölen kimsenin ardından feryadü figan etmekten sakının!
Karada veya denizde, çadırda veya binada yaşayan hiç bir kimse yoktur ki ben günde beş defa onların yüzüne bakmış olmayayım. Bu sayede küçük büyük hepsini tanırım ve onların içyüzünü bilirim.
“Ey muhammed Allaha yeminle söylüyorum ki, ben Allah’ın izni olmadan bir sivrisineğin dahi canını alamam.” (Taberani,Kebir)
Ebu Said el-Hudri anlatıyor: Resulullah (s.a.v) bir takım insanları gülüşürken görünce “Lezzetleri yok eden ölümü çokça hatırlasaydınız böyle yapmazdınız” dedi. Ardından şöyle buyurdu: “Ağız tadını bozan ölümü sıkça hatırlayın.” Sonra da şunları söyledi:
“Şüphesiz kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.”(Tirmizi). Hz.Ömer bir keresinde Kaab’a “bize ölümü anlat dedi”. Bunun üzerine Kaab şunları anlattı: Şüphesiz ölüm,her bir dikeni insanoğlunun damarlarından birine dolanmış olan dikenli bir çalı gibidir.Sonra güçlü biri bu çalıyı tutup çeker bunun sonucu olarak kişinin iç organlarından bir kısmı kopup dışarı çıkar bir kısmı da yerinde kalır.
Anlatılır ki: Süfyan-ı sevri’nin yanında ölümden bahsedilince o kendinden geçer ve günlerce bu halde kalırdı.Bu süre içinde kendisine bir şey sorulduğunda “bilmiyorum,bilmiyorum”derdi. Sormalıyız kendimize bizde ölümü böyle anlayabildikmi. yoksa masal gibimi dinliyoruz bize anlatılan hakikatleri.
Abdullah b. Amr b. As anlatıyor: Babam sık sık derdi ki kendisine ölüm gelip de aklı başında olduğu ve konuşabildiği halde yanındakilere ölümün nasıl bir şey olduğunu anlatamayanlara şaşıyorum. Babama ölüm gelip çattığında aklı başında idi ve konuşabiliyordu. Ona dedim ki: ” Babacığım! sen, “aklı başında olduğu ve konuşabildiği halde kendisine ölüm gelip de bunun nasıl bir şey olduğunu yanındakilere anlatmayana şaşarım” derdin. Bunun üzerine babam şöyle dedi:” Yavrucuğum! ölüm anlatılamayacak kadar büyük bir olay ama sana biraz anlatmaya çalışayım: Allah’a yemin ederim ki sanki iki omzumda birer dağ var, sanki ruhum iğnenin deliğinden geçiyor,sanki vücudumun her tarafına dikenli çalılar batmış, sanki yeryüzü ile gök yüzü birleşmiş ben de aralarında kalmışım”… Bunlar üzerinde tefekkür edilmesi gereken cümleler.
Şakik b. İbrahim şöyle diyor: İnsanlar dört şeyde sözlü olarak bana uydular ama davranış olarak bunların aksini yaptılar.
1.Allah’ın kulu (kölesiyiz )dediler ama hür insanlar gibi davrandılar.
2.Allah rızkımıza kefildir dediler ama bir miktar da olsa dünya malına sahip olmadıkça rahat edemediler.
3.Ahiret dünyadan hayırlıdır dediler ama dünya için mal biriktirdiler.
4.Ölümden kurtuluş yok dediler,hiç ölmeyeceğini düşünen insanlar gibi davrandılar.
Ebu Zerr’in şöyle dediği anlatılır: ” Üç şey beni o kadar şaşıttı ki güldüm, üç şey de beni o kadar üzdü ki sonun da ağladım. Beni güldüren üç şey şunlardır:
1.Kendisini ölüm kovalarken dünyanın peşinden koşan kimse. Yani ölümü aklına getirmeyip dünyalık arzular peşinde koşan kişi.
2.Gaflet içinde olup ölümü ve kıyameti unutan kimse. Halbuki ölüm onu unutmamıştır.
3.Allah’ın kendisinden razı mı yoksa ona kızgın mı olduğunu bilmeksizin kahkaha ile gülen kimsedir. Beni ağlatan üç şey ise şunlardır:
1.Sevdiklerimden ayrılmak.Yani Resulullah ve arkadaşlarının ölümü.
2.Ölüm korkusu.
3.Allah’ın huzuruna çıktığımda onun beni cennete mi,yoksa cehenneme mi göndereceğini bilmemek.”
Resulullah (s.a.v)’in şöyle buyurduğu rivayet edilir: “Hayvanlar ölüm hakkında sizin bildiklerinizi bilmiş olsalardı hiçbir zaman semiz et yiyemezdiniz.”( İbn Mübarek,Zühd)
Ebu hamid el-Lifaf Şöyle diyor: Ölümü sürekli hatırında tutan kişi üç şeyle ödüllendirilir:
1.Tevbede acele etmek .
2.Elindeki imkanlara kanaat etmek.
3.Yaptığı ibadetlerden zevk almak.
Ölümü unutan kişi de üç şeyle cezalandırılır:
1.Tevbeyi geciktirmek.
2.Elindeki imkanlara rıza göstermemek.
3.İbadetlere karşı isteksiz olmak.
Anlatıldığına göre ibrahim b.Ethem’e denildi ki : -” Gel otur da bize bir şeyler anlat”!
İbrahim b. Ethem şöyle dedi: -“Ben dört şeyle meşgulüm, bunların üstesinden gelebilirsem oturup size bir şeyler anlatabilirim.” Kendisini meşgul eden dört şeyin ne olduğu sorulunca şöyle cevap verdi:
İlk olarak:
“llah’ın kullarından söz aldığı misak gününü düşünüyorum.Allah (c.c) şunlar cennete gidecek şunlar cehenneme buyuracağı o günde ben bu gruplardan hangisinde yer alacağımı bilemiyorum.”
İkinci olarak:
“Anne karnındaki yaratılışımın tamamlanıp Allah tarafından ruh üfürüldüğü zamanki durumumu düşünüyorum. Ozaman görevli melek “Ya Rabbi! bu iyi birimi yoksa kötü birimi ” diye sormuştu. Benim hakkımdaki cevabın nasıl verildiğini bilemiyorum.”
Üçüncü olarak:
“Ölüm meleğinin canımı almaya geleceği zamanı düşünüyorum. Melek “Ya Rabbi! bu Müslümanlarla mı yoksa kafirlerle mi beraber olacak” diye sorduğunda hangi grupta yer alacağımı bilemiyorum.”
Dördüncü olarak:
“Allah’ın “Ayrılın bir tarafa bu gün ey günahkarlar!” buyruğunu düşünüyorum. O günde ben hangi grupta yer alacağımı bilmiyorum.
Fakih diyor ki: “Ne mutlu o kimselere ki Allah kendilerine olayların iç yüzünü kavramayı ihsan etmiş, onları gaflet uykusundan uyandırıp son nefesleri konusunda düşünmeye muvaffak kılmıştır.”
Bizlerde olayların iç yüzünü anlamaya çalışmalıyız.Yüzeysel olarak bilmekten bahsetmiyorum. Ölümün ve onunla birlikte gelecek olan hakikatlerin bilincine varmalıyız.İnsan bu hakikatleri sürekli hatırında tutmalı ki kendisine verilen şu sınırlı zamanı iyi değerlendirebilsin ve ahirette “Keşke bu hayatım için önceden bir şeyler yapsaydım” (Fecr 24) diyenlerden olmasın .Nitekim son pişmanlığın fayda vermeyeceğini ve kaybeden için bir daha telafi imkanının olmayacağını Allah c.c bizlere bildirmektedir. “Onlar orada “ey Rabbimiz, bizi buradan çıkar da daha önce yaptıklarımızdan farklı,iyi işler yapalım” diye feryad ederler. Düşünmek isteyenlerin düşünmelerine yetecek kadar uzun bir süre sizi yaşatmadık mı? Ayrıca size uyarıcı da gelmişti, şimdi azabı tadınız bakalım. Zalimlere yardım eden bulunmaz.” (Fatır 37)
Allah c.c dan dileğimiz sonumuzu hayırlı kılması ve son nefesimizi Müslüman olarak vermemizi nasip etmesidir. Rabbim yardımcımız olsun..