MARİFETULLAH İLE AKİDE ARASINDAKİ BAĞ
Alemleri yoktan var eden, düzenleyen, çekip çeviren, yegâne güç ve kudret sahibi, Rahman ve Rahim olan Allah Azze ve Celle’ye sonsuz Hamd ve Senalar olsun.
Yaşayan Kuran, kâfirlerin korkulu rüyası, Müminlere karşı çok yumuşak, çok merhametli, kâfirlere karşı şiddetli olan son Rasul Hz. Muhammed (S.A.V)’e Ehl-i Beytine, kıyamete kadar bütün insanlara örnek olacak ilk Kur’an toplumunun fertleri sahabesine ve tüm mü’minlerin üzerine salat ve selam olsun.
İlk insanın aynı zamanda ilk Peygamber olduğu gerçeğini anlamak ve bu anlayışın gereğini hayatına yansıtmak bütün insanların gaye ve amacı olmalıdır. Nefsinin ve Hevasının esiri olmaktan kurtulup Saadeti Dareyne nail olabilmek Vahyi anlayıp yaşamakla ancak mümkündür. Bu da ancak Rabb’i Zülcelal’in kulu olabilmek için makbul iman sahibi olmayı gerekli kılar. Akaid kelimesi akide kelimesinin çoğulu olup “inanılması gereken esaslar” manasına gelmektedir. Beşeri ideolojilerin de tabilerince kabul edilmesi gereken bazı inanç esasları mevcuttur.
Tabi ki bu esaslar ideolojilerin kurucuları tarafından belirlenmiştir. Yani beşer mahsulüdür. Beşeri ideolojilerin her biri belirlenmiş inanç esaslarının tasdik edilmediği ya da bağlı kalınmadığı sürece bir ferdi ya da toplumu kendi tarafında kabul etmediği halde vahiyle belirlenen inanç sistemini kalben tasdik etmediği halde kendisinin mü’min ve Müslüman olduğunu zannetmesi, mevcut küfür sisteminin toplum üzerinde oynadığı oyunun temelini oluşturmaktadır. Bilmek ile inanmayı birbirinden ayıramayan bir toplum beşeri ideolojilerin inanç esaslarını tasdik etmek zorunda kalacaktır.
Halbuki ilk insan olan Adem (a.s) aynı zamanda ilk Peygamberdir. Peygamberler Allah Azze ve Celle’nin seçtiği ve vahyettiği, insanlara hakikatleri kendileri vasıtasıyla bildirdiği elçilerdir. Bir Ayeti Kerime’de Allah azze ve celle mealen: “İnsan kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanıyor?” Buyurmaktadır. Öncelikle Adem(a.s)’ in kendi nefsi ve daha sonra eşi ve ehli Allah Azze ve Celle ile irtibatsız bir an dahi geçirmemişlerdir. İnsanlık tarihi olarak bakıldığında Allah Azze ve Celle’nin iradesinin dışında kalan bir zaman dilimi yoktur. Yani Peygambersiz bir toplum olmamıştır.
Nitekim bir Ayeti Kerime’de mealen “Biz her kavme Allah’a kulluk edin. Tağuttan uzak durun diye tebliğ yapan bir Rasul gönderdik” buyrulmaktadır. Bu Ayeti Kerime’de bütün kavimlerin istisnasız uyarıldığı bildirilmektedir. İman esaslarını bilmek inanmış olmak manasına gelmez. İnanmak kalbin tasdiki manasına geldiğinden insanın ihtiyacı olan azaları sadece gözü, kulağı ve hafızası değildir. Bir ayeti Kerime’de mealen “(Allah’ın daveti karşısındaki tavırları itibariyle) küfredenlerin misali kendilerini çağıran (çoban)’la, kendilerine söyleneni bağırıp çağırma gibi duyup, ondan hiçbir şey anlamayan sürünün misali gibidir. Onlar (hakikati duymadıkları için) sağırdırlar, dilsizdirler (konuşmazlar) kördürler. Bu bakımdan hiçbir şeye AKILLARI ermez.” buyrulmaktadır. Ayeti Kerime’den anladığımız içinde mana, anlam ve hikmet olmayan deliller kişinin kalbine tesir etmeyeceği için sadece bilgiden ibaret kalacağı ve imanın yani kalbi tasdikin olmayacağı şeklindedir. Hâlbuki Allah Azze ve Celle kendisi ile kulları arasında sıkı bir bağ oluşması için Vahiy indirmiştir. Nitekim bir Ayeti Kerime’de mealen “Kim tagutu reddedip Allah’a iman ederse o kopması mümkün olmayan sapasağlam bir kulba tutunmuştur.” buyrulmaktadır.
Dikkat edersek (urvetul vuska)-(lenfi samelehe) ile pekiştirilmiştir. Yani o bağın kopması mümkün değildir. İşte bu bağın sağlam olması Allah Azze ve Celle’yi sıfatları ile tanımaya çalışmak ve sağlam bir Akideye sahip olmak şeklinde anlaşılması doğru olan manadır. Ehl-i Sünnet Ve-l Cemaat Akidesinin en önemli konusu Marifetullah’ dır. Nitekim Akaid İlminin ilk konusunun “İslam’da Âlem İnancı” başlığını taşıması bu sebepledir. Kâinatın nizam ve intizamının üzerindeki mutlak otoriteyi tanımaya çalışmak ilimlerin şüphesiz ki başlangıcını teşkil eder. Allah azze ve celle bir Ayeti Kerime’de mealen “Güneşle ayın yaratılışında gece ile gündüzün birbirini takip etmesinde TEMİZ AKIL SAHİPLERİ için nice deliller vardır.” ve yine bir başka Ayette mealen “Göklerde ve yerde (Allah Azze ve Celle’yi tanımamıza sebep olan) nice deliller vardır. Ancak insanlar(o delillerin) üzerlerinden gelir geçerler onlardan ibret almazlar” buyrulmaktadır.
İmam Kurtubi (rh.a) bu Ayeti Yani kevni delilleri görürler fakat üzerinde düşünmezler” ifadesiyle tefsir etmiştir. Kur’an-ı Kerim’de bu manada birçok Ayet-i Kerim’e mevcuttur. Kâinat tekvini kanunlara (ızdırari kanunlara) boyun eğmiş ve iyi okunması gererken bir kitaptır. Her insan aklı (tefekkürü) kapasitesince bu kitaptan istifade eder. Daha sonra Teşrii hayat kitabı olan Kur’an’a yönelir ve o kitabı anlamaya çalışır. Hayatını her yönüyle (fer’di, içtimai) o kitaba göre düzenler. Kısacası her mahlukun, itirazsız, isyansız, isteyerek, samimiyetle kulluk yaptığı Alemlerin Rabbi’ne kulluk yapmak için mücadele eder. Velayetini yani sevgisini ve yönetimini Allah(Celle Celaluhu)’a has kılar.
Çünkü okuduğu kâinat kitabi vasıtasıyla Rabb’i ile kurduğu sıkı bağ (Akide bağı) bu şuuru o ferde vermektedir. Ahkâf suresi 3. Ayeti Kerime’de mealen “Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri ancak Hak ile ve belirli bir süre için yarattık. İnkar edenler uyarıldıkları şeyden yüz çeviriyorlar” buyrulmaktadır. Bu Ayetin tefsirinde Şehid Seyyid Kutup (Rh.a) şöyle buyuruyor; “Bu; Allah(C.C.)’ın Resulü(s.a.v)’ne toplumun karşısına göz önündeki kâinat kitabının tanıklığını dayanak göstererek çıkması konusundaki telkinidir. “Evet, bizlerde bugün kainat kitabını iyi okumalı, Vahiy, akıl, kalp kavramlarının manalarını iyi anlamalıyız. Önce kendimiz sonra davet ettiğimiz kimselere bu kitabı okutmalıyız. “Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır. Onlarla en güzel şekilde mücadele et
Selam ve dua ile…
ELHAMDULİLLAHİ RABBİLALEMİN.