sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

MAZLUMİYET MERHALESİ

13.06.2017
651
A+
A-

Hamd, sena ve övgülerin en güzeli, ezelde ve ebedde var olan, lutfuyla kainatı ve bizleri yaratıp var eden, sayısız nimetlerle yaşatan ve rahmetiyle doğru yolu gösteren Allah (cc.)’a mahsustur.

Salat ve selam da, alemlerin Rabbi tarafından sevilen, insanların ise tanıyıp, idrak edebilme nisbetînce sevebildikleri, efendimiz, önderimiz, rehberimiz Hz. Muhammed Mustafa(sav)ya,  a’line, ashabına ve onun yolunu izlemeye çalışan ümmetin üzerine olsun.

Bir kişinin babası, annesi, kardeşi  vs yakınlarından biri kanser olduğunda hastanın yakınlarını büyük bir üzüntü kaplar. Bu hastalık iki-üç ay sonra kişinin ölümüne sebep  olursa, yakınları bu hastalık dolayısıyla ölüm haberine çok da şaşırmazlar, yani ölüm haberi onları çok etkilemez. Çünkü böyle bir sona kendilerini hazırlamışlardır. Fakat  trafik kazası, kalp krizi gibi beklenmeyen ani ölümlerde kişi daha güçsüz ve zayıf olur. Çünkü kanser olan kişinin yakınları hastalığın, ölüme sebep olan bir hastalık türü olduğunu bildiği için daha öncede üzülmüşler ve bu noktada kendilerini buna hazırlamışlardır.

Yani anlatmak istediğim o dur ki; olabilecek her duruma karşı önceden bilgi sahibi olup, hazırlıklı olmaktır.

Kur’an’ı okuma noktasında ondan almış olduğumuz ilimle; dünyada karşılaşacağımız meselelere, dünya hayatının bir gün biteceğine ve verilen nimetlerden hesaba çekileceğimize, cennete, cehenneme, kabire ve öldükten sonra karşılaşacaklarımızla alakalı diğer meselelere aynı şekilde bakıp kendimizi hazırlamalıyız. İnsanoğlu tıbbın verdiği bilgiye güvenerek vaktinin azaldığını  (hristiyan bir doktordan duysa da) anlıyor ve inanıyor da, Allah (cc) ın uyarıları bi o kadar etkili olmuyor, hayatımıza aynı şekilde tesir etmiyor.  Evet inanmak ve inancımız gereği hayatımızı mümince düzenlemek.

MÜMİN OLMAK. Yani tıbben kanser olmakla ölümün daha yakın olma ihtimali yükseliyorsa mümin olmakla beraberde ahirete iman ve bunun gereği olarakta hayatta bir şeyler değişmek zorundadır. Müminde olmazsa olmaz denen bir mesele vardır ki o da “İMTİHAN’dır”. Mümin olmak, imtihanı da beraberinde getirir. Allah (ac) kulunu “iman ettim” iddiasındaki doğruluğunu ve samimiyetini ispatlaması için kesinlikle imtihan edecektir.

ANKEBUT:

1- Elif, Lâm, Mîm.

2- İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece “İman ettik” demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?

3- Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.

4- Yoksa kötülükleri yapanlar bizden kaçabileceklerini mi sandılar? Ne kadar kötü (ve yanlış) hüküm veriyorlar!

İmtihan sürecinde yoksulluk, açlık, korku, sıkıntı, sarsıntı, zulüm, işkence, hapis ve bunun gibi meselelerin bir kaçıyla veya tamamıyla karşılaşmak kaçınılmaz bir gerçektir. Bu gibi imtihanlara maruz kalan kişiye şeytan ve şeytanlaşmış insanlar yaklaşır ve inancın gereği yaşamaktan taviz vermesini veya inancından vazgeçmesini ister. İşte imtihanda budur ki hangi durumla karşılaşılırsa karşılaşsın inancı gereği yaşamaktan vazgeçmeyerek, ölene kadar bu halini korumasıdır.

BAKARA

214- Yoksa siz, kendinizden önce gelip geçenlerin hali (uğradıkları sıkıntılar) başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız? Onlara

öyle yoksulluklar, öyle sıkıntılar dokundu ve öyle sarsıldılar ki, hatta peygamber ve beraberinde iman edenler: “Allah’ın yardımı ne zaman?” derlerdi. Bak işte! Gerçekten Allah’ın yardımı yakındır.

İmtihan Allah (cc)’ın  kuluna iman iddiasındaki samimiyetini ispatlaması ve bununla beraber ahiretteki mertebesini arttırması için verdiği bir fırsattır. Ve karşı tarafın mümine yaptığı zulmün seviyesi müminin gücü nisbetinde olur ve Allah’ın izin verdiği kadar zulüm yapabilirler. Bu imtihanı başarılı bir şekilde sonuçlandıranlar, dünyada beş emniyetin (akıl, mal, din, nesil, can emniyeti) sağlandığı, her şeyi en iyi bilen ve her şeye en güzel şekilde hükmeden Allah’ın hayatımıza hükmetmesiyle dünya da huzurla buluşurlar. Bu huzurun kaynağı beş emniyetin uygulanmasıdır. Beş emniyetin uygulandığı döneme ulaşamayan müminler ise ahirette ki  büyük mükafatla buluşurlar.

İslâm’ın, korunmasını emrettiği beş temel hak vardır: Din, can, mal, akıl ve neslin korunması.

Bu hakları korunmayan, kısıtlanan veya bu haklarından mahrum bırakılan kimseler mazlum sayılır.
Müşriklerin zulüm ve baskısından kurtulmak için Medine’ye hicret eden mazlum muhacirlerden de Allah şöyle söz ediyor:

Nahl 41-“Kendilerine zulmedildikten sonra Allah uğrunda göç edenleri dünyada güzelce yerleştireceğiz. (Onlara vereceğimiz) ahiret mükâfatı ise daha büyüktür. Keşke bilseler!”

“Mazlum” kelimesinde, “sessiz olma, hakkını aramaktan aciz olma, başına ne gelirse razı olma” gibi bir anlam da vardır. Bu bakımdan, zulmü yaygınlaştıran ve azgınlaştıran, haksızlığa uğrayan “mazlum”ların seslerini yükseltmemeleri, haksızlığa karşı direnmemeleridir. Halbuki Kur’an mazlumların zulümden kurtulmak için çalışma yapmalarına, haklılıklarını çağın imkânlarına göre anlatmalarına izin vermiştir:

Nisâ 148-Allah, kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez (kötü söz söyleyenleri cezalandırır). Ancak zulmedilen hariç (zulme uğrayan kimse feryad edip zalimin kötülüğünü söyleyebilir, ona beddua edebilir). Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir” (Ayrıca bk. el-Hacc 22/39, 40).

Haksızlığa uğradığı halde kendisini nasıl savunacağını bilemeyen veya hakkını araması çeşitli yollarla engellenmiş mazlum insanlar ve toplumlar her zaman olmuştur. Maddeci düşüncenin ürünü olan “Kuvvetli olan haklıdır” felsefesi bir toplumda hakim olduğu sürece, “mazlum” olmak istemeyenler kuvvetli olmanın yollarını arayıp bulmak zorundadırlar. Aksi halde haklarını alamaz ve mazlum olmaktan kurtulamazlar.

İslâm toplumunda, haklı olan kuvvetlidir. Dolayısıyla mazlumun hakkı adil İslâm düzeninin garantisi altındadır. Bunun için Hz. Ebu Bekir halife seçildiğinde: “Sizin zayıfınız benim yanımda kuvvetlidir. Onun hakkını alırım. Kuvvetine güveneniniz ise benim nazarımda zayıftır. Çünkü ondan başkasının hakkını alırım” demiştir.

Beşerî sistemlerin başlarında bulunan zorbalar mazlum insanları sürekli olarak sömürürler. Kur’an bu zalimlere bir prototip olmak üzere Firavn’ı örnek veriyor:

 Kasas 4: “Firavn, o yerde ululandı (zorbalığa kalktı); halkını çeşitli gruplara böldü. Onlardan bir zümreyi (İsrailoğullarını) zayıflatıyor, oğullarını kesiyor, kadınlarını sağ bırakıyordu. Çünkü o bozgunculardan idi”.


Zuhruf 51: “Firavn kavminin içinde seslenip dedi ki: Ey kavmim! Mısır mülkü ve şu altımdan akıp giden ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?”

Zuhruf 54: “Kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavim idiler”.

Tarih boyunca insanlar din ve inançları yüzünden zulme uğramışlardır:

Burûc 4…8:

-“Öldürüldü hendeğin (içine atılan) adamları,

-O yakıt doldurulup tutuşturulmuş ateş (hendeğinin adamları).

-Onlar(ı yakan zalimler, ateş dolu) hendeklerin başında oturmuşlardı. (İçine attıkları)

-Müminlere yaptıklarını seyrediyorlardı.

-Müminler, sırf, Aziz, övgüye lâyık, Allah’a inandıkları için onlar, bu müminlerden de almışlardı”.

İslâm’ın ilk dönemlerinde Ashab ağır işkencelere sabredip imanlarını korudular. Bir kısmı dayanılmaz işkenceler altında can verip İslâm’ın ilk mazlum şehitleri oldular.

Allah, zalime bu dünyada belli bir süre tanıdığı halde, mazlumu himayesinde bulundurur, onun duasını kabul eder, kıyamet günü hakkını zalimden alır.

1.”Allah zalime (bir zaman) mühlet verir. Onu bir defa yakaladığı vakit te felâh vermez.”

2. “Mazlumun duasın(ı almak)tan sakın. Zira onun duası ile Allah arasında (hiçbir) perde yoktur”

3. “Haklar kıyamet günü elbette sahiplerine verilecektir. Hatta boynuzsuz koyun için boynuzlu koyuna kısas yapılacaktır. ”

Nasıl ki kanser kişinin ölüme inancında bir hazırlık oluyorsa müminlerinde mazlumiyet dönemine karşı hazırlıklı olmaları gerekir. Mazlumiyetten kurtulmak ancak insanların Allah’ı gökte tek ilah seçtiği gibi yeryüzünde de Allah’ı tek ilah seçmekle gerçekleşir. Allah’ın kendi hayatlarına hükmetmesi için gereken mücadeleyi vermeyenler beş emniyete ulaşamayacakları için mazlumiyet merhalesinden kurtulamazlar. 

Allah adâleti emreder, zulmü yasaklar.

İslâmda günahların en büyüğü zulüm ve halka zarar vermektir. Allah, zalimleri lânetlemiştir:

Hûd 18: “İyi bilin ki Allahın lâneti zalimlerin üzerinedir”.


Rabbim hakkı hak bilip, hakka sarılan, batılı da batıl bilip batıldan uzaklaşan kullarından eylesin.(AMİN)

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.