sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

Musibetlerin Sebebi-2

03.12.2020
790
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd Alemlerin Tek Sahibi, yöneticisi, terbiye edicisi olan Allah’a, Salat O’nun seçtiği ve uyulmasını emrettiği kulu Muhammmed’e (sav), Selam önderi, lideri Muhammed (sav) olan tüm Mü’min ve Müslüman kardeşlerimizin üzerine olsun inşaAllah…

 

Geçtiğimiz yazıya kaldığımız yerden devam edelim.

 

Musibet demiştik ,şimdilerde nerdeyse her insanın dilinde olan mahiyeti tam olarak bilinmeyen bir kavram. Her musibetin sahibi Allah Azza ve Celle olduğunu söylemiştik. Şimdi de Neden Müslümanların da başına geliyor onu anlamaya çalışacağız. Çalışacağız ki bizim üzerimize düşen neyse onu yerine getirelim.

 

Ya‘kūb b. İshak el-Kindî’den itibaren pek çok İslâm âliminin benimsediği anlayışa göre ölüm de dahil olmak üzere musibetler hayatın bir parçasıdır, tabii ve kaçınılmaz gerçeklerdir. İnsanın hiçbir musibetle karşılaşmaması için hiç var olmaması gerekir. Çünkü musibetler değişme ve bozulma niteliği taşıyan şeylerin değişmesinden, bozulmasından ileri gelmektedir. Eğer dünyada bozulma olmasaydı varlık da olmazdı. Musibetlerin olmamasını istemek tabiattaki oluşma ve bozulma kanununun ortadan kalkmasını istemek olur ki bu da imkânsızdır (Ya‘kūb b. İshak el-Kindî, s. 18-19; İbn Miskeveyh, s. 179).

Bazı âyetlerde her türlü musibetin bir kitapta yazılı olduğu (et-Tevbe 9/50-51; el-Hadîd 57/22), musibetlerin Allah’ın izniyle gerçekleştiği (et-Tegābün 64/11) bildirilirken bazısında musibetler insanın kendi fiillerinin bir sonucu olarak gösterilmektedir. ( Âl-i İmrân 3/165; en-Nisâ 4/62; el-Kasas 28/47).

 

Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla;

 

“(Onlara) İki misli uğrattığınız bir musibet size isabet edince mi: ‘Bu nereden’ dediniz? De ki: ‘O, sizin kendinizdendir.’ Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.” (Ali İmran,165).

 

“Başınıza gelen her musibet kendi yaptıklarınız yüzündendir; kaldı ki O birçoğunu bağışlar” meâlindeki âyet (eş-Şûrâ 42/30) ikinci tür âyetlerin özeti mahiyetindedir.

 

Nisâ sûresinin 78. âyetinde iyilik ve kötülük olarak insanların başına gelenlerin hepsinin Allah’tan olduğu bildirilirken 79. âyette, “Sana gelen iyilik Allah’tandır, başına gelen kötülük ise kendindendir” buyurulmuştur. Müfessirler, bu farklı ifadeleri kader kavramı çerçevesinde musibetlerin genel yaratma fiili açısından Allah’a; irade ve ihtiyar, esbâba tevessül(sebeplerin vesilesiyle), kesb (kazanma)ve hak ediş gibi beşerî etkenler açısından kula ait olduğu şeklinde açıklamışlardır (Taberî, IV, 176-177; Zemahşerî, II, 113-114; Kurtubî, V, 284-285; Elmalılı, II, 1397-1399).

 

Tirmizi Hüzeyfe b. Yeman’dan şöyle rivayet eder: “Peygamber (asv) buyurdu ki:

‘Nefsimi elinde tutan Allah’a andolsun ki, ya ma’rufu emreder ve münkerin önüne geçersiniz, ya da yüce Allah’ın katından üzerinize bir azap göndermesinden korkulur ki, o zaman O’na dua edersiniz de sizin dualarınıza icabet etmez.”

 

Peki kul musibetler karşısında ne yapmalıdır diye düşünüyorsak Kur’an ve Sünnette bunun da cevabı var.

 

Resûlullah’ın, oğlu İbrâhim’in vefatı sırasında ağlamasını yadırgayan bazı sahâbîlere, “Bu bir şefkattir; kalp üzülür, göz yaş döker; ancak bizim ağzımızdan rabbimizin razı olmayacağı hiçbir söz çıkmaz” demesi (Buhârî, “Cenâʾiz”, 44; Müslim, “Feżâʾil”, 62), musibetler karşısında üzülüp ağlamanın sakıncasının bulunmadığına delil olarak gösterilir. Allah Azze ve Celle  sevdiği kullarını zaman zaman musibetlerle imtihan eder. “Bir Müslümana herhangi bir musibet, bir sıkıntı, bir keder, bir üzüntü, bir eziyet, bir gam dokunursa, hatta kendisine bir diken bile batarsa, mutlaka Allah bunları onun günahlarına kefaret yapar.” (Buharî, Mardâ,1; Müslim, Bir, 5) – Allah kullarını imtihan eder. Özellikle “Allah’ı çok severim, imanım güçlüdür” diyenlerin bu iddialarını ispat etmeleri gerekir. Allah’ın kimi çok sevdiği konusu bizim meçhulümüzdür.

 

Allah’ın sevgisinin alameti, Allah’ı sevmektir. Allah’ı sevmenin alameti ise, emir ve yasaklarına riayet etmek, O’nun peygamberine uymaktır.

 

Bu konuda “(Resulüm! De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana(emirlerime) uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” (Al-i İmran, 3/31) mealindeki ayetin ifadesi çok açıktır.

 

Keza, “Allah katında sizin en üstününüz en takvalı (Allah’a karşı en saygılı) olanınızdır.” (Hucurat, 49/13) mealindeki ayette de Allah katında değer ölçüsünün takva olduğu bildirilmiştir. İmtihanların sıkıntısı yüzünden hak yoldan sapanların “Allah’ın sevdiği kul” olarak değerlendirmek son derece yanlıştır…

 

Gazzâlî, İḥyâʾü ʿulûmi’d-dîn’in ana bölümünden biri olan “Sabır ve Şükür Kitabı”nda (IV, 72-73) insanın üstesinden gelemeyeceği musibetlere sabretmesini sabrın en yüksek derecelerinden biri olarak zikreder. İnsanın musibetlerden korunmaya çalışması ve uğradığı bir musibetten kurtulmak istemesi, kurtulamaması halinde üzüntü ve acı duyması, göz yaşı dökmesi tabii bir durumdur. Ondan istenen önlenebilir musibetlere katlanmak değil musibetten korunma yönünde önlem almak, başa gelen bir felâketten kurtulmak için her türlü çabayı göstermek, kurtulma imkânı bulunamaması halinde durumu sabır ve metanetle karşılamaktır. 

 

Musibetler karşısında sabırlı ve metanetli davrananlar onlardan daha çabuk kurtulabilir. Musibet hakkındaki âyet ve hadislerle İslâm âlimlerinin görüşleri değerlendirildiğinde bunlarda musibetlerin insanları eğiten, olgunlaştıran, onlara hayatın ağır sıkıntıları karşısında dahi tahammül gücü ve iradesi kazandıran rolüne dikkat çekildiği görülmektedir. Özellikle tasavvuf düşüncesinde belâ ve musibetlerin bu olumlu yönüne önem verilmiştir .

 

Musibet Müslümana gelir mücadele edip sabrederse imtihanı  kazanır, isyan ederse kaybeder. İsyan da kendine zarar verir. Çünkü Allah Azze ve Celle insana muhtaç değildir insan Allah Azze ve Celle ye muhtaçtır. Bakın ne buyuruyor Allah Azze ve Celle kullarına;

 

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla;

 

“Ey iman edenler, içinizden kim dininden dönerse, duysun: Allah onların yerine, kendisinin sevdiği, onların da kendisini seveceği, mü’minlere karşı boyunları aşağıda, kafirlere karşı başları yukarıda, Allah yolunda savaşan, dil uzatanın kınamasından korkmayan bir kavim getirir. İşte o, Allah’ın bir lütfudur ki, onu dilediğine verir. Allah, ihsanı bol, herşeyi bilendir.”(5,54)

 

Şimdi tercih bizim bu musibetlerle mücadele edip İslam’a göre yaşadıktan sonra  Rabbimizin rızasını kazanmak mı yoksa çözümsüz sonuçsuz bir şekilde sırf heva ve heveslerimizden dolayı sabretmeyip isyan etmek mi?

 

Resululah sav sevdiği sahabesi Muaz a tavsiye ettiği gibi dua edelim.

 

“Ey Muâz, Allah’a yemin ederim ki, ben seni gerçekten seviyorum. Sonra da ey Muâz sana her namazın sonunda:

 

 “Allahım! Seni anmak, sana şükretmek ve sana güzelce kulluk etmekte bana yardım et!” duasını hiç bırakmamanı tavsiye ediyorum.” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Vitr 26)Hamdlerin tamamı Yüce ve Noksansız olan Allah Teala’ya mahsustur.

 

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.