BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd içimizden bize Allah(C.C.)’ın ayetlerini okuyan, bizleri arındırıp temizleyen, bizlere Kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuş olan, bu yol ile bizi delalet bataklığından koruyup hidayetle şereflendiren (Al-i İmran 164) Alemlerin Rabbi ve yeryüzünün Melik’i Allah Sübhanahu ve Teala’yadır.
Salat; Allah(C.C.)’ın bize neyi getirdiyse almamızı ve bize neyi nehyettiyse ondan sakınmamızı emrettiği (Haşr 7) ve en güzel ahlak üzeredir diye vasfettiği, iman edenlere en güzel örnektir. (Ahzap 21) dediği kutlu Peygamber Muhammed (S.a.v.)’e olsun.
Selam; Muhacir ve Ensar’dan öne geçen ve güzellikle onların yolunu takip edinen, Allah’ın onlardan ve onlarında Allah’tan razı olduğu (Tevbe100) sahabe, tabiin ve etbai tabiine ve kıyamete kadar kitap ve sünnetin etrafında dönmeyi kendine şeref bilip sünneti savunan ve sünnete saldıranlara eliyle, diliyle ve kalbiyle savaş açan mü’min ve muvahidlere olsun…
Bir olan Allah(C.C.)’a inanma ve yalnız O’na kulluk etmenin Tevhid’in gereği olmasına bağlı olarak, inanma ve kulluğun şartları yine Tevhid’in insanlara bildirdiği aynı kaynak tarafından hiçbir karşılığa sebep olmayacak şekilde bilginin yegane kaynağı Allah (C.c)’ın insanlar arasından İlahi bilgiyi alıp-verme tek düzeliğinden de öte dolayıdırki, Tevhid’in gereği olan bir Allah’a inanma ve O’na kulluğu gerçekleştirebilmek, Peygamberleri tarif ve örnekten ayrı değildir. İslam Ulemasının konuyla ilgili açıklamalarıda, konunun önemini göstermesi açısından oldukça önemlidir; Resulullah (s.a.v)’e itaat dışında Allah’a itaat iddiası sapıklığın ta kendisidir. İki cihan saadeti yalnız ve yalnız Resulullah (s.a.v)’a ittibada (O’nun yolunda gitmekte)’dir. ‘’Sünnete sarılmak kurtuluşa ermektir.
Resulullah (s.a.v)’ın ‘Sizi gecesi, gündüzü gibi apaydın olan doğru yol üzere bıraktım, ondan sapan mutlaka helak olur’’ sözleriyle açıkladığı İslam, Kuran ve Sünnet temeli üzerinde yer alır. Sünnet ise en kısa anlamıyla, Kur’an’ın Resulullah (s.a.v) tarafından yaşantıya aktarılmış biçimidir. Sünnet’in önemi daha ziyade buradan yani Kur’anın pratiği olmasından kaynaklanır. Çünkü dinin soyut inanç ve hukuk esasları biçiminde algılanmasını engelleyip, ona pratiklik kazandıran Sünnet, dinin gerçek boyutunda canlı bir işlev üstlenir. Hiç şüphesiz, dinin Allah(c.c.)’ın bildirdiklerinden oluşması, bu dinin yaşantıya aktarılmış biçimiyle açık bir örneğininde bulunmasını gerekli kılmıştır; en azından ilahi hükümleri doğrun anlaşılması ve yaşanması için. Bu olmayabilirdi de. Ancak Allah azze ve celle insanı başıboş bırakmayıp inancı ve hayatıyla ilgili olarak uyması gereken esasları (şeriatı) bildirmesinin yanısıra, Resulullah (s.a.v)’ın yaşantısı ve uygulamasıyla da dinini tartışılmaz değerde olan örneğine / pratiğine kavuşturmuştur. Bütün bunlar o’nun El-Hadi, El-Munzir, El-Mursil, El-Berr, El Nasir, Hayrun Nasirin, Er-Rahman, Er-Rahim v.s olmasının birer yansımasıdır.
Bizler şunu iyi anlamalıyız ki eğer Allah’ın razı olduklarından olmak istiyorsak nübüvvet gerçeğini, iyi anlamalıyız.
İmam-ı Azam Ebu Hanife (Rh.a)’ın şu sözleri, Sünnetin önemini göstermesi açısından büyük öneme sahiptir. ‘’İnsanların ihdas ettikleri ve kendiliklerinden ortaya koydıkları şey, onları hidayete ulaştırmaz. Asolan Kur’anın ketirdiği, Hz Peygamber’in davet ettiği, insanlar arasında tefrika devreye çıktığı devreye kadar Hz. Peygamber’,n ashabının yapmakta devam edenler bidatçı ve kendilerinden ihdas edicilerdir.
Şüphesiz, dinin anlamı ve bu planda Sünnet’in önemi, sadece İslam ulemasının sözleriyle açıklığa kavuşmuş da değildir. Laİlahe illallah hakikatinin ikinci yarısı olan Muhammedün Resulullah, Resulullah (S.a.v)’ın dindeki yerini göstermesi açısından oldukça yeterlidir. Çünkü Muhammedün Resulullah olmadan, zamanla mekanikleştirilip , kuru bir ifadeye dönüştürülmüş hali bir yana gerçek muhtevasıyla hakiki boyutuyla, anlamak mümkün olmaz. La İlahe İllallah’ın sadece inançlara değil, hayata da hakim kılma zorunluluğu Muhammed’ün Resulullah olmadan gerçekleşmez.
Peygamberlere itaatın Tevhid’in gereği olması, Peygamberlerin Allah’ın elçisi olması nedenine dayanır. Çünkü onlar kendilerine emanet edilen ilahi bilgiyi korur (3/161) bu bilgiye kendiliğinden birşeyler ilave edemezler. (69/44-47), Zaten onların insanlara bildirdikleri kendiliklerinden değil, Allah’tandır. Bu nedenle kendi kişiliklerinin özellikleri risaletlerinde etikili olmaz. (53/3) Peygamberler sürekli Allah’ın gözetimi altında olup (17/74) yalnışlıkları söz konusu olacak olursa anında ihtar edilip, düzeltilirler.(8/67,68 ; 80/1,2 ; 33/1,2,3,37)
Onların insanlara bildikleri ilahi bilgidir. Ancak bu Kitap ilahi bilginin salt sonucudur ve bütün yönleriyle ilahidir. Peygamberlerin sözleri ve yaşantıları da olsa (çoğu olabilir) ilahi bilginin kapmasında yerini alır.
Nisa 65. Ayet ve benzerleri risaletin, insanlar için yaşantıda olması gereken boyutunu ve önemini göstermesi açısından oldukça anlamlı ve önemlidir.
O (s.a.v) kendisine Kur’an ayetleriyle namaz kılması emredilmediği halde namaz kılmış ve müminlere de namazı öğretip, kılmayı emretmiştir. Bu bir örnek dahi vahiy bilgisinin sadece Kur’anla sınırlandırılmayacağının delili durumundadır. Eğer böyle olmasaydı ve itaat, sadece Kur’anla sınırlı olmasaydı, o zaman ‘’Allah ve Resulüne itaat (8/1; 0/71 ; 48/13) zorunluluğunun bir anlamı olmayacağı da açıktır. Böylesi bir durumda sadece Allah’a Kur’ana itaatten başka ne gerekebilirdi ki? Zaten Resulullah (s.a.v)’a Kur’an ayetleri dışında vahiy ulaştığına dair bizzat Kur’an ayetlerinde şahitlik yapmaktadır. Yoksa konunun delili sadece tarih kitaplarının naklettiği bilgiler değildir. Bununla ilgili olarak; ‘’Sonra Kur’anı açıklamak bize düşer (75/19) yani, ‘’O’nu sana açıklar ve izah ederiz. Koyduğumuz hüküm gereğince maksadımızın ne olduğunu sana ilham ederiz.’’ Ayetini dikkate alabiliriz. Söz konusu ayetteki açıklama’dan maksat Sünnet’tir, Başkası değil. Bundan dolayıdırki, Resulullah (s.a.v) bizzat kendi sözleriyle konuyu açıklığa kavuşturur ve Sünnet’in önemini belirtir;
Hadisi şerifte ‘’Allahü Teala’nın emrettiği hiçbirşey yokturki size emretmiş olmayayım. Allahü Teala’nın sakındırdığı hiçbirşey yoktur ki, sizi ondan sakındırmış olmayayım.’’ Diğer bir hadisi şerifte şöyle buyurmaktadır; ‘’Şunu kat’i olarak biliniz ki, bana Kur’anı Kerim ve onun bir misli verilmiştir. Karnı tok bir halde rahat koltuğunda oturarak ‘’Şu Kur’ana sarılınız! Onda ne helal görmüşseniz onu helal kabul ediniz, neyi de haram görmüşseniz onu haram biliniz’’ diyecek bazı kimseler gelmek üzeredir. Şüphesiz ki Allah Resulünün haram ettiği Allah’ın haram ettiği şey gibidir.’’
Böylelikle anlaşılmış olmaktadır ki; Sünnetin Din’deki yeri reddedilemez değerde ve önemdedir. Çünkü o vahiy ürünüdür. Zira ‘’Cibril, Hz Peygambere Kur’an-ı Kerim’i öğrettiği gibi Sünneti de öğretiyordu.’’ Bundan dolayı İslam Uleması; Sünnetin kat-i beyanını Allah’ın kitabındaki beyanı gibi kabul etmişlerdir. Çünkü Allah’ın hakkında hüküm vermeyip te Resulullah (s.a.v)’ın verdiği hükümler Allah tarafından verilmiş hükümlerle aynı kabul edilir.
Deki; Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah’da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.’’ (Al-i İmran 31) ayette de gerçek hakikat, olması gereken bir şarta bağlanmıştır. Sevilebilmenin şartı Resulullah’a sözlerine, fiillerine, taktrirlerine harfiyen itaat şartı aranmaktadır. O halde anlamamazlıktan gelmeye çalışmak, karalama kampanyaları yapmak şuursuzca ağzına geleni konuşmak ben insanım diyenlere yakışmıyor, yakışmamalı. Bakın Müslümanım diyenlere demiyorum, insan olduğunu iddia edenlere diyorum.
Lütfen rica ediyorum, bir şeyi elde edemiyorsak, başaramıyorsak, yenik düşüyorsak o şeye saldırmayıp, efendice kabullenelim. Rabbim hepimize İslami, izzet ve şeref bahşetsin İnşallah…
Allah’ı sevmenin bedeli Rasulüne itaatten geçtiğinin şuurunda olmayı, nasip etsin İnşallah…
Selam ve Dua ile….
VELHAMDULİLLAHİ RABBİL ÂLEMİN