Resûlullah (S.A.V.)’ın Hz. Hatice’nin Ticaret işlerini yürütmesi ve Onunla Evlenmesi
Resûlullah (S.A.V.)’ın Hz. Hatice’nin Ticaret işlerini yürütmesi ve Onunla Evlenmesi
Hz. Hatice (r.a.) -Îbnu’l-Esîr ve ibn-i Hişâm’ın rivayet ettiği gibi- şeref ve mal sahibi tüccar bir kadındı. Malının başına adamlar kiralıyor, onlara sermaye veriyor, kârına onları ortak ediyordu. Resûlullah (s.a.v.)’ın doğru sözlülüğü son derece güvenilirliği ve güzel ahlâkını öğrenince, malının başında Şam’a tüccar olarak gitmesi için Peygamberimize haberci gönderdi. Kendisine, başkalarına verdiğinden daha fazlasını vereceğini ve kölesi Meysere’yi de yanına katacağını bildirdi. Hz. Muhammed (s.a.v.) bu teklifi kabul etti. Hemen, Hz. Hatice’nin malının başında bir yetkili olarak, Meysere ile birlikte Şam’a doğru yola çıktı. Allah’ın yardımı, onunla diğer yolculuklardan daha çok bu ticarî yolculukta beraber oldu. Hz. Hatice’nin yanına kat kat kârla döndü. Hz. Muhammed (s.a.v.) üzerindeki emaneti Hatice’ye tam bir güven ve büyük bir dürüstlük içinde takdim etti. Hz. Hatice’nin kölesi Meysere, Hz. Muhammed’in hususiyetlerini ve ahlâkının yüceliğini tanımış, ona karşı gönlü hayranlıkla dolmuştu. Bütün bunları, Hz. Hatice’ye anlattı.
Bunun üzerine Hatice, Peygamberimizin son derece güvenilirliğini beğendi. Belki de, Hz. Hatice bu yüzden kendisine gelen kâra hayret etti. Hemen dostu Nefise binti Müneyye vasıtasıyla Hz. Muhammed’e evlenme teklifinde bulundu. Peygamberimiz de bu teklifi kabul edip, bu konuda amcalarıyla konuştu. Onlar da, Hatice’yi, amcası Amr bin Esed’den yeğenlerine istediler. Hz. Peygamber y.’r-mi beş yaşında, Hatice de kırk yaşında iken evlendiler.
Hz. Hatice (r.a.), Peygamberimizle evlenmeden önce iki kişiyle evlenmişti. Birincisi Atik bin Âiz et-Temimî’dir. Ondan sonra da Ebû Hâle et-Temiml’dir. Bu kişinin asıl ismi, Hind bin Zürâre’dir.[1][15]
Allah Resûlü’nün, Hz. Hatice’nin malının başındaki çalışması, koyun gütmekle başlayan çalışma hayatını sürdürmekten ibarettir. Bununla alâkalı hikmet ve ibret yönlerini açıklamıştık.
Hz. Hatice’nin faziletine ve Resûlullah’ın hayatındaki yerine gelince, Resûlullah’ın yanında ve hayatı boyunca onun yüksek bir mevkisi vardır. Buhâri ve Müslim’de onun kendi dönemi kadınlarının mutlak olarak en hayırlısı olduğu sabittir.
Buhâri ve Müslim, Hz. Ali’den, Resûlulîah’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: «Zamanındaki dünya kadınlarının en hayırlısı, îmrân’ın kızı Meryem’dir. Bu ümmetin kadınlarının, kendi zamanındakilerinin en hayırlısı da Hüveylid’in kızı Hatice’dir.»
Yine Buhâri ve Müslim, Hz. Aişe’den şöyle dediğini rivayet eder: Ben Peygamberin kadınlarına karşı kıskançlık duymadım. Ancak Hatice’ye karşı kıskançlık duydum. Hâlbuki ben ona erişememiştim.» Yine Hz. Aişe (r.a.) dedi ki: «ResûluIIah (s.a.v.) bir koyun kestiği zaman: «Bunun etinden Hatice’nin sadık dostlarına gönderiniz!» demek alışkanlığında idi. Bir gün Peygamber (s.a.v.)’e öfkelendim de: «Hatice’de ne var ki» deyiverdim. Bunun üzerine Resûluîlah: «Hiç şübhe yok ki, ben onun sevgisi ile rızıklandırılmışımdır» buyurdu[2][16]».
îmam Ahmed ve Taberâni, mesrûk tarikıyla Hz. Aişe’nin şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
Resûlullah (s.a.v.), Hatice’yi anmadan ve ona güzel Övgüler sunmadan nerdeyse evden dışarı çıkmazdı. Yine günlerden bir gün onu andı. Bunun üzerine beni ağlamak tuttu. Ben Resûlullah’a: «O ancak yaşlı bir kadındır. Allah sana ondan daha hayırlısını vermiştir» dedim. Bunun üzerine Resûlullah kızdı, sonra: «Hayır, vallahi Allah bana ondan daha hayırlısını vermedi. Çünkü halk bana inanmazken o inandı. İnsanlar beni yalanlarken, o beni tasdik etti. Halk bana herşeyi yasakladığı vakit, o beni malıyla destekledi. Diğer hanımlarımdan çocuğum olmadığı halde, Allah ondan bana çocuk ihsan etti» buyurdu.
Resûlullah (s.a.v.)’m, Hz. Hatice ile evlenme olayına gelince: hakikaten bu evlilikten insanın aklına ilk gelen şey, Resûlullah’ın bedeni nazların vasıtalarına ve tamamlayıcılarına önem vermediğidir. Şayet o diğer genç akranları gibi buna önem vermiş olsaydı, elbette, kendisinden yaşça daha küçük olan kadın veya en azından kendisinden büyük olmayan bir kadına rağbet ederdi. Bize öyle görünüyor ki, Hz. Peygamber sadece Hatice (r.a.)’nin şerefine ve kavmi ile toplumunun arasındaki faziletine rağbet etmişti. Hattâ Hz. Hatice câhiliyyet döneminde bile «el-Afife: Çok iffetli» ve «et-Tâhire: Çok namuslu, çok temiz kadın» lâkabları ile şöhret bulmuştu.
Bu evlilik, Hz. Hatice’nin altmışbeş yaşında vefatına kadar ve Resûlullah’ın da elli yasına yaklaşıncaya kadar devam etti. Resûlullah (s.a.v.) bu evlilik suresince herhangi bir kadınla veya diğer bir genç kızla evlenmeyi aklından bile geçirmedi. Hâlbuki insanın yirmi ile elli yaş arası öyle bir dönemidir ki, çok kadınla evlenme arzusu ve cinsel duyguların etkisiyle teaddüdü zevcata meyil, bu dönemde depreşir.
Fakat daha önce de dediğimiz gibi; Hz. Muhammed bu dönemini; Hatice gibi bir kadınla ve bir câriye ile, evlenmeyi düşünmeden geçirdi. Şayet o böyle bir arzuyu taşısaydı, elbette örfün, alışkanlıkların ve insanlar arasındaki âdetlerin dışına çıkmadan birçok câriye veya hanım bulabilirdi. Hâlbuki o, dul bir kadın olan ve yaşı kendisinin iki katına yaklaşan Hz. Hatice ile evlenmişti…
Resûlullah’ın, kendisinden daha yaşlı bir kadınla evlenişi; müsteşriklerle misyonerlerden, bir de; (Yüce Allah’ın buyurduğu gibi: «…Bağırıp çağırmadan başka birşey duymayarak haykıran…») koyun gibi müsteşriklerin ve misyonerlerin ardından yürüyen sadık kölelerden… îslâm Dinine ve onun hâk’miyyetine karşı kalblerinde kin taşıyan bu kişilerden her birinin ağızlarına gem vuruyor: Hani ya bu müsteşrikler ve misyonerlerle onların sadık köleleri, Resûlullah’ın evliliği mevzuunda, İslâm’a saldırılabilecek bir alan ve Hz. Muhammed (s.a.v.)’in şahsiyetinin tahkir edilebileceği bir yan bulacaklarını zannettiler. Yine onlar, Resûlullah’ı, evinin geçiminde ve peygamberlik işlerinde kalb ve ruh iffetinden uzaklaşmış, maddî zevklere dalmış, şehvetperest bir adam şeklinde, halka tanıtmayı plânlıyorlar.
Misyonerlerin ve müsteşriklerin çoğunun İslâm’a karşı olmayı meslek haline getirmiş düşmanlar olduğu bilinmektedir. Onlar bu dini kötülemeyi sanat edinmişlerdir. Buna da bir hayli gayret gösteriyorlar ve ondan, bilindiği gibi birşeyler kazanmaya bakıyorlar. Onların peşinden giden gafiller ise, çoğu kulaktan dolma bilgilerine göre ve başkalarını taklit etmek suretiyle, İslâm’a karşı düşmanca tavır alıyorlar. Anlamak ve araştırmak için zihinlerini açmak, meseleyi kavramak yerine, bütün gayretleri ancak taklit ve başkalarına uymaktan ibaret kalıyor. Yine onların İslâm’a olan düşmanlıkları, sadece, insanın halk arasında belli bir ekole mensup olduğunu bildirmek için yakasına taktığı rozet nev’inden birşeydir! Rozetin ise, sembolden öte birşey olmadığı da bilinmektedir… Buna göre, bu kişilerin İslâm’a olan düşmanlıkları; insanlar arasında kendi kimliklerini ortaya koyan bir sembol oluyor. Şöyle ki, onların bu durumda, İslâm tarihi hakkında hiçbir şeye sahip olmadıkları anlaşılıyor. İslâm’a olan ilgileri ise, yalnızca misyonerlerin ve müsteşriklerin emperyalist zihniyetteki çalışmalarında kendini gösteren sömürge fikrinde olan eğilimlerinden ibarettir. Bu da onların, herhangi bir araştırmaya ve anlamaya lüzum görmeden peşin tercihleridir. Evet, onların İslâm’a olan husumetleri bile ancak kendi milletleri ve toplumları arasında, kendilerini onunla tanıttıkları yaftadan ibarettir. Yoksa belgelemek veya araştırmak kastıyla yapılan fikri bir çalışma değildir[3][17].
Ancak, Resûlullah (s.a.v.)’ın evliliği konusu, İslâm düşmanlarının gündeme getirdiklerinin tamamen aksine; ileri görüşlü bir müs-lümanın, dinini tanıyan, peygamberinin siyretini (yaşayışım) iyi bilen bir mü’minin; kendisine birtakım deliller çıkarabileceği konuların en kolayıdır.
İslâm düşmanları ve onların sadık kullan, Hz. Peygamber’in şahsiyetini bedensel hazîara dalmış şehvetperest bir kişinin suretiyle benzeştirmek istiyorlar! Hâlbuki Resûl-i Ekrem’in evliliği konusu, bunun tam aksini isbata tek başına yeterli bir delildir. Çünkü şehvetine düşkün bir adam, yirmi beş yaşına kadar, cahiliyyet çukuruna düşmüş Arap toplumu, gibi bir toplumda, etrafında cereyan eden bozuk davranışlara tenezzül etmeden, namuslu ve iffetli olarak yaşayamaz. Yine, şehvetine düşkün bir adam kendi yaşının iki katına yakın dul bir kadınla evlenmeyi kabul etmez. Sonra O, etrafındaki herhangi birşeye gözünü çevirmeksizin Hz. Hatice ile birlikte yaşıyor. Hâlbuki etrafında birçok imkânlar bulunmaktaydı. Gençlik çağım aşıp ihtiyarlık gelip çatmadan bu tür şeylere yol bulabilirdi.
Hz. Peygamber’in, Hz. Aişe ve diğer hanımları ile evlenmesi olaylarına gelince; gerçekten onların her birinde önemli sebeb ve her evlilik için bir hikmet ve çok önemli bir gaye vardır ki; bu sebeb ve hikmetler bir müslümanm, Hz. Peygamber’in azametine, çanının yüceliğine ve ahlâkının olgunluğuna olan imanını artırır… Hikmet ve sebeb ne olursa olsun, kesin gerçek şu ki, O’nun evliliğinin sadece bir ihtiyacı yerine getirme ve cinsel arzusunu tatmin etme şeklinde olması mümkün değildir… Çünkü O, bu durumda olsaydı, elbette bu istek ve arzularının esas döneminde nefsanî arzu ve ihtiyaçlarını gidermek istemesi daha uygun olurdu… Hele özellikle o döneminde bu türlü düşünce ve fikirden uzaktı. Yâni, yaratılışın gereği olan ihtiyaçlardan onu alıkoyacak kadar meşgalesi ve insanları Hakk’a çağırma düşüncesi yoktu…
Biz Resûlullah’ın evliliği konusunu savunma hususunda birçok araştırmacıların yaptığı şekilde mübalâğa etmeyi düşünmüyoruz. .
Çünkü her ne kadar İslâm düşmanları Hz. Peygamber’in evlilik konusuna şübhe gözü ile bakmak isteseler bile, biz bu problemi çözmek için araştırma ve tetkike ihtiyaç duyulacağına inanmıyoruz. (Şunu vurgulamak isteriz):
İslâm hakikatlarından nice mesele vardır ki, îslâm düşmanları, onları kendileri iptal etmek yerine müslümanlan onları savunmak için münakaşa alanına çekerek (sulandırmak isterler… Biz bu oyuna gelmeyiz!..) [4][18]
[1][15] Bunları İbn Seyyidinnas: «Uyünü’l-EseiVinde, İbn Hacer: «el-îsâbe»’sinde rivayet etmiştir. Hatice’nin eski kocalarının hangisinin evvel olduğunda ihtilâf varid olmuştur. îbn Seyyidinnas’ın tercih ettiğine Katâde ve îbn ts-hâk’in rivayetlerine göre birincisi Atik bin Âiz, ikincisi de Hind bin Zürâre’dir.
Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 71-72.
[2][16] Bu hadis de müttefekun aleyhtir. Lâfız İse Müslim’e aittir.
[3][17] Husumette bile ciddiyetleri yok. Gayeleri, tersinden kazanılacak şöhret!..(Mütercimler)
[4][18] Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 72-75.