Resûlullah’ın Medine’ye Hicret İçin Ashabına İzin Vermesi | Siyer Programı – 25. Bölüm
Resûlullah’ın Medine’ye Hicret İçin Ashabına İzin Vermesi
İbn Sa’d Tabakafmda Hz. Aişe (r.aJ’den şunu nakleder:
Medineli yetmiş kadar Müslüman Resûlullah’a bey’at edip gidince, bu olay Resûlullah’ın gönlünü rahatlatmıştı. Yüce Allah, Resulü için güçlü, kuvvetli, savaşçı ve kahraman bir kavmi nasib etmişti. Mekkeli müşrikler, Medineli müslümanların çıkışlarını öğrenince, Mekke’deki müslümanlara eziyet ve işkenceyi artırmaya başladılar. Müşrikler Resûlullah’ın ashabını birçok sıkıntıya soktular ve ellerinden geldikçe kötülük yaptılar. Ashâb şimdiye kadar uğramadıkları eziyet ve hakarete uğradılar. Bu hakaret ve işkenceler üzerine Resûlullah’ın ashabı, Peygamberimize şikâyette bulunup, hicret için izin istediler. Peygamberimiz de: «Hicret edeceğiniz yer bana bildirildi. Orası Yesrib (Medine) ‘dir. Kim gitmek istiyorsa oraya gitsin» buyurdu. Müslümanlar bunun üzerine hazırlanmaya, bir birleriyle anlaşmaya ve birbirlerine yardımda bulunmaya başladılar. Gizlice hicret etmeye karar verdiler. Resûlullah’ın ashabından Medine’ye ilk gelen kişi Ebû Seleme bin Abdül-Esed idi. Ondan sonra da Amir bin Rebia ile hanımı gelmişti. Medine’.ye hevdec içinde gelen ilk Müslüman kadın o idi. Daha sonra Resûlullah’ın ashabı grub grub gelip Ensâr’ın evlerine misafir oldular. Ensâr yâni Medineli müslümanlar da onları bağırlarına basıp, onlara yardımda bulundular[1][97].
Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’in ashabından Hz. Ömer (r.a.)’in dışında herkes gizlice hicret etti. Hz. AH bin Ebû Tâlib (r.a.) anlatıyor:
Hz. Ömer, hicrete karar verdiği zaman kılıcını kuşanıp yayını omuzuna astı. Oklarını eline alıp, bastonuna dayanarak, Kâbe’ye doğru yürüdü. Kureyş’ten bir grub da, Kâbe’nin yanında idiler. Hz. Ömer (r.a.), ağır ağır sükûnet içinde Kâbe’yi yedi kez tavaf etti. Sonra Makanvı İbrahim’e gelip ni~maz kıldı. Namazım bitirdikten sonra, onların yanma gelip durdu. Ve: «Kara olsun yüzleri! Allah ancak bu burunları yere sürter. Anasını ağlatmak, çocuklarını yetim, karısını dul bırakmak isteyen varsa, şu vadinin arkasında bana gelip kavuşsun» dedi.
Hz. Ali sözüne devamla diyor ki; Ömer (r.a.)’i zayıf ve fakirlerden bir grubun dışında hiç kimse takib etmedi. Zaten o da onlara, buluşacakları yerleri öğretmişti. Sonra Hz. Ömer tek başına Mekke’den çıkıp gitti[2][98].
îşte böylece müslümanlar, Medine’ye hicret etmede birbirini takib ettiler. Sonunda Mekke’de, Resûlullah’ın, Ebû Bekir’in, Ali’nin, tutuklanmış mü’minlerin, hasta veya yola çıkmaktan âciz olanların dışında hiç kimse kalmadı. [3][99]
Dersler ve İbretler
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ashabının Mekke’deki imtihan şekli; işkence, eziyet ve müşriklerden gördükleri çeşitli istihza biçiminde olmuştu. Hz. Peygamber (s.a.v.) onlara hicret için izin verince, bu sefer onların imtihanları vatanlarını ve mallarını, evlerini ve evlerinde bulunan kıymetli eşyalarını bırakıp gitme şekline dönüştü.
Onlar birinci ve ikinci imtihan karşısında, Rablerine karşı samimi, dinlerine karşı vefakâr idiler. Onlar da her türlü sıkıntı ve meşakkatleri sarsılmaz bir sabır ve inatçı bir kararlılıkla karşıladılar. Sonunda Hz. Peygamber (s.a.v.) onlara, Medine’ye hicret etmelerini işaret buyurunca, arkalarında malı, kıymetli eşyaları ve vatanı bırakarak Medine’ye yöneldiler. Bunu yaparken de alenî olarak değil, gizlice şehri terkettiler. İş bununla da kalmadı, dinlerini kurtarmak için tüm varlıklarını Mekke’de bırakıp, en kıymetli eşyalarından ve sermayelerinden ayrıldılar. Ama buna karşılık, kendilerine yardımda bulunmak ve kucak açmak için Medine’de bekleyen yeni kardeşler kazandılar.
Dininde Allah için samimi olan bir Müslümana, en güzel örnek şudur: İnancının selâmeti uğrunda; ne mala mülke, ne de vatana aldırış etmez. Resûlullah’ın, eshâbmın Mekke’deki durumu işte bu idi…
Yanlarına hicret eden mü’minleri evlerinde barındıran, onlara ellerinden gelen her türlü yardımı yapan Medine halkına gelince; onlar da Allah için sevmenin ve İslâm kardeşliğinin en güzel örneğini sergilediler.
Herkes -bilir ki, Azîz ve Celil olan Allah, din kardeşliğini soy kardeşliğinden daha güçlü kıldı. Bundan dolayıdır ki, İslâm’ın ilk yıllarında miras hukuku, din kardeşliği esasına ve din için hicret etme kurallarına dayanmaktaydı.
[1][97] îbn Sa’d, Tabakat: c. 1, s. 310-211; Taberi Tarüü: 1/367.
[2][98] Üsdül’-Gâbe: c. 4, s. 53.
[3][99] Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 183-184.