sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

SABIR, TAKVA VE AZİM | 2. BÖLÜM

A+
A-

Bismillahirrahmanirrahim

Hamd göklerin ve yerin Rabbi, kayıtsız şartsız hakimiyetin tek sahibi Allah (c.c)’ya mahsustur.

Salât ve selam; âlemlere rahmet olarak gönderilen, kendisine itaat etmedikçe cennetin imkansız olduğu, Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e, âline, Ashabına ve bütün müminlerin üzerine olsun inşallah…

Önceki Yazıma devam edeceğim inşallah… Seyyid Kutub‘un tefsirinde kalmıştık.

Ali İmran 186. Ayetin Tefsiri:

Fi’zilâl: Hayatı ve cihadı pratik olarak uygulamayan davetçilerin bizzat kendi hakikatlerini, beşer nefsinin gizliliklerini kitle ve toplumların hakikatini öğrenmeleri için de bir araçtır bu. Böylece onlar davalarının ilkeleriyle, kendi nefislerinde ve tüm insanların nefislerindeki şehvetlerinin nasıl dolaştığını görürler. Nefis de şeytanın etkilediği açıkları, yolun kaygan kıvrımlarını ve sapıklığın izlerini öğrenirler.

Davaların kuralı budur… Kararlı ve güçlü kimselerden başkası, zorluklara sabretmek, acı sarsıntılar esnasında Allah’tan korkmayı sürdürmek. Haksızlık edip haktan uzaklaşmaktan yüz çevirmek, Allah (c.c)’nun rahmeti hususunda ümitsizliğe kapılmamak, zorluklarla karşılaşırken Allah (c.c)’nun yardımından ümitsiz olmamak… Bütün bunları kararlı ve güçlü kimselerden başkası gerçekleştiremez.

“Allahtan korkarsanız bu tutum azimliliğin, kesin kararlılığınızın bir belirtisidir.”

Medinedeki Müslüman kitle, kendisini bekleyen fedakarlık ve acıları çevrelerindeki ehli kitaptan ve düşmanları müşriklerden görecekleri can ve mala gelecek musibeti böyle öğreniyordu. Buna rağmen yoluna devam ediyordu. Dağılmadan, kararsızlık göstermeden, ökçelerinin üzerinden geriye dönmeden… Çünkü onlar her nefsin ölümü tadacağını ve ücretlerin ödeneceği zamanın kıyamet günü olduğunu, o gün ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulanın kurtulacağını, üzerinde durdukları şu katı ve belirgin yeryüzündeki ve yürüdükleri şu amaca ulaştırıcı ve açık yoldaki hayatın aldatıcı bir metadan başka bir şey olmadığını, çok iyi biliyorlardı.

Yeryüzü dava adamlarının gözünde her zaman katı ve belirgindir. Amaca ulaşmak için tutulacak yol, her insanın görebileceği kadar açıktır. Bu davanın düşmanları asırlar ve nesiller boyu süregelen düşmanlardır…

Zamanın değişmesi ile, imtihan ve fitne araçları, Müslüman kitleye karşı başlatılan propaganda yöntemleri, kişiliklerine, hedeflerine ve gayelerine ilişkin duyup çektikleri eziyetlerin şekli değişir, ancak kural birdir. :

“Mallarınız ve canlarınız konusunda mutlaka deneneceksiniz. Gerek kitap ehlinden gerekse müşriklerden bir çok incitici söz işiteceksiniz.”

 

Sure ehli kitap ve müşriklerin bir çok tuzaklarını ve bazen davanın temelleri ve hakikati, bazen de inananlar ve önderlerine ilişkin karışıklık ve kuşkulandırma amacıyla yaydıkları bir çok propaganda şekillerini içermektedir. Bu propaganda şekilleri zamanla değişir. Yeni propaganda araçlarının icadıyla renklenir. Ancak hepsi de İslam’a, inanç temellerine, Müslüman kitleye ve onun önderlerine yöneltilir. Yüce Allahın ilk Müslüman kitleye gösterdiği ve onlar için yolun özelliğini ve yolda pusuya yatmış düşmanlarının niteliklerini ortaya çıkardığı bu kuralın dışına çıkmamıştır hiçbiri.

Bu Kur’an’ı direktif; bu akide ile hareket etmeye ve yeryüzünde Allah’ın metodunu gerçekleştirmek için çaba sarf etmeye başlayan ve böylece hedeflerini şaşırtmak ve bağlarını kopartmak için hile, fitne ve propaganda yöntemleri ile bir araya gelenlere öğretmek ve Müslümana fonksiyonunu nasıl yerine getireceğini öğretmektedir. Böylece eziyet etmek için üzerine kurtların üşüştüğü,

propagandalarıyla havladıkları ve imtihan ve fitneye maruz bıraktıkları zaman bu yolu takip ettiklerinin belirtisi ve gördükleri şeylerin yoldaki işaretler olduğunu bilirler.

Bu yüzden Müslümanlar aleyhlerindeki imtihan, fitne, Boş iddaa, hoşlanılmayan ve eziyet verici şeyler işittikçe sevinirler… Bunlarla sevinirler; çünkü önceden Yüce Allah’ın kendilerine vasfettiği yolu takip ettiklerine iyice inanırlar. Sabır ve takma hanım, yol azı olduğunu da bilirler. O zaman tüm hile ve kargaşalar onların yanında boşa çıkar. İmtihan ve işkenceler çok küçük kalır. Vaat edilen yolda belirlenen hedefe doğru yol alırlar. Sabır ve takva ile… Kararlılık ve sebat ile…

 

Mevdudi’nin Ali İmran 186. Ayetin Tefsirinde şöyle bir yorumu var:

 

Tefhimul Kuran: Yani yüksek karakterinizin sağlamlığını, tahrikler karşısında bile hiddetinizi kontrol ederek ispat etmelisiniz. Onların suçlamalarına, sataşmalarına, alaylarına, kötü laflarına ve propagandalarına sabırla karşılık verin. En zor durumlarda bile yanlış, adaletsiz, gayri medeni ve ahlak dışı söz ve hareketlerde bulunacak şekilde hiddetlemeyin.

Fahruddin er-Râzi’nin Ali İmran Suresi 186. Ayetin Tefsirin’de şöyle bir açıklamaya yer verilmiştir.

Mefâtihu’l-Gayb (Tefsiri Kebir):

İnsan başına gelecek belayı bilmediği zaman, o bela kendisine geldiğinde, bu onun için daha zor olur. Fakat o böyle bir belanın gelebileceğini bildiğinde, o bela geldiği zaman, bu ona fazla zor gelmez.

Hak Teala’nın “Andolsun ki mallarınız ve canlarınız hususunda imtihan olacaksınız.” ifadesi ile ilgili bir kaç mesele vardır.

Âlimler bu denenmenin ne ile olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bazıları bundan murad, o Müslümanın başına gelen zorluk, fakirlik, kâfirler eliyle gelen ölüm yaralama ve bozgundur. Yine onlar cihadda sabra yapışmaları emri ile de denenmişlerdir.

Hasan Basri ise; bundan maksadın, namaz, zekat ve cihat gibi bedeni ve mali olan meşakkatli ve güç mükellefiyetler olduğunu söylemişlerdir.

Hak Teala’nın “Sizden evvel kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşanlardan bir çok eziyet duyacaksınız.” Buyruğundan kasıt:

Yahudi, Hristiyan ve müşriklerce, Müslümanlara karşı yapılan her türlü eziyettir, demiştir.

 

Allah-u Teala daha sonra bu iki şeye atfen “Eğer sabreder ve ittika ederseniz, işte bu azmedilmesi gereken işlerdendir.”Buyurmuştur.

Sabır, hoş olmayan şeylere tahammül etmekten; takva da gerekmeyen şeylerden sakınmaktan ibarettir. Bundan dolayı Cenabı hak önce sabrı zikretti, sonra bunun peşi sıra takvayı.

Bunun şu şekilde bir diğer izahı daha vardır. Sabırdan murad şudur: kötülüğe, kötülükle karşılık vermek, kötülüklerin artmasına sebebiyet verir. Bundan dolayı “Allah (c.c) dünya zararlarını azaltmak için sabrı, ahiret zararlarını azaltmak için de takvayı emretti.” Ayet bu izaha göre, dünya ve ahiret adabını içinde toplamaktadır.

“işte bu azmedilmesi gereken işlerdendir.” Ayeti, kendisinde doğruluğun zuhur ettiğinde şüphe olmayan en doğru tedbirlerdendir, demektedir. Bu da her mükellefin hazmetmesi ve kesin olarak yapması gereken şeydir. “Azm”, sanki hazm (ihtiyatlı ve sebatlı olma) cümlesindendir…

Neticesi güzel olan, doğruluğu bilinen her iş, azmedilmesi gereken işlerdendir. Çünkü bunlar insanın terk etmesine ruhsat verilmemiş olan şeylerdendir. Bu ifade, şöyle bir diğer manaya da gelebilir: bu, size, kendisini alıp yapmanız mecbur edilen şeylerdendir. Yani onu yapmaya mecbursunuz. Allah en iyisini bilendir.

Bu yazımda tefsirde yazan her bölümü almadım. Teferruatını merak edenler kaynaklara bakabilirler.

Rabbim bizlere bu davanın keyfiyetini anlayıp, buna göre bir hayat yaşamayı nasip etsin. Rabbim Allah’tır deyip, başına gelen her türlü sıkıntı ve zorlukları sabır ve takva ile göğüs gerip, dosdoğru bir şekilde istikametini gayesini gerçekleştirme, koruma hususunda azim ve kararlılık nasip etsin…

Vel-hamdülillahi-Rabbil-alemin

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.