sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

ŞEHİD SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA BÜRUC SURESİ 1-9

23.01.2019
639
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

1- Burçları olan göğe.

2- Vaad edilen güne.

3- Şahitlik edene ve şahitlik edilene andolsun ki.

Sure uhdud olayına geçmeden önce bu yeminlerle başlamaktadır: “Burçları olan göğe.” Bunlar yıldızları ya olağanüstü, ki göğün büyük burçları yani dikilmiş saraylarıdır. Nitekim Allahu Teala buyuruyor ki: “Göğü kudretle biz kurduk ve biz şüphesiz genişleticiyiz.” (Zariyat 47) Başka bir ayette de buyuruyor ki: “Ey inkarcılar! Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü yaratmak mı? Ki Allah onu bina etmiştir.” (Naziat 27-28) Ya da bu cisimlerin hareketleri sırasında uğrayıp geçtikleri konaklardır. Yani bunlar, yıldızların gökte şaşmadan izledikleri yörüngeleri ve sahalarıdır. Bunlara işaret edilmesi genişliği ve büyüklüğü çağrıştırmaktadır. Bu giriş bölümünde verilmek istenen mesajda budur.

“Vaad edilen güne.” Bugün dünya olaylarının ayrıştırılacağı, yeryüzünün ve ondaki herşeyin hesabının dürüleceği gündür. Bugün yüce Allah’ın geleceğini vaad ettiği gündür. O gün hesap ve ceza günüdür. Sürtüşmeleri ve davaları o güne ertelemiştir. O gün tüm yaratıkların beklediği ve işlerin nasıl sonuçlanacağını görmek için gözetlediği büyük bir gündür.

“Şahitlik edene ve şahitlik edilene.” Bütün işlerin sergilendiği ve bütün yaratıkların hazır bulunduğu bu günde herşey, gözler önüne serilecektir. Ve herkes bunlara şahit olacaktır. Herşey öğrenilecek, gizlilikler açığa çıkarılacaktır. Hiçbir şey onları kalblerden ve gözlerden gizleyip saklayamayacaktır.

Burçları barındıran, gök, vaad edilen gün, şahit olan ve şahitlik olunan herşey mükemmel bir uyum içinde bundan sonra sözkonusu edilen uhdud olayı ile bütünleşmektedir. Onunla ilgilenmekte onun etrafında toplanmakta, büyüklüğü karşısında bakakalıp dehşetle seyretmektedir. Ayrıca bu olayın içine yerleştirildiği, kapsamlı ve geniş gerçekler konusunda mesajlar sunmaktadır. Haklılığı burada belirlenmekte ve hesabı burada kapatılmaktadır. Burası hiç şüphesiz yeryüzünden daha büyük dünya hayatının alanından ve sınırlı olan süresinden daha uzundur.

Bu atmosfer oluşturulduktan ve bu zemin hazırlandıktan sonra kısa dokunuşlarla olayın sergilenmesine geçilmektedir.

4- Hendekleri hazırlayanların canı çıksın.

5- Bol yakıtı olan ateşi oralara dolduranların .

6- Hani onlar hendeklerin başında oturuyorlardı.

7- Müminlere yaptıkları işkenceleri seyrediyorlardı.

8- Müminlerden öç almalarının tek sebebi aziz övgüye lâyık Allah’a inanmalarıydı.

9- O Allah ki göklerin ve yerin sahibi olan Allah’a. Allah herşeye şahittir.

Olayın girişi hendeklerin sahiplerinden öç alınacağını gösteren bir işaretle başlamaktadır. “Hendeği kazanların canı çıksın.” Bu, kızgınlığı gösteren bir sözdür. Allah’ın hem bu işe, hem de onu yapana karşı öfkelendiğini göstermektedir. Ayrıca Allah’ı öfkelendirecek kadar iğrenç olan bu davranışın çirkinliğini göstermekte ve Allah’ın onlardan mutlaka öcünü alacağını belirterek onları ölümle tehdit etmektedir.

Ardından hendeklerin açıklanmasına geçilmektedir. “Yakıtı bol olan ateştir o.” Ayet-i kerimede geçen “uhdud” kavramı yerdeki hendek gibi çukurlardır. Bu hendekleri kazanlar, ayrıca onun içinde ateş yakınışlar ve onu ateşle doldurmuşlardı. Bu yüzden ateş kavramı, ifadede hendeklerden daha önplana çıkmaktadır. Böylece de tüm hendeklerde ateşin yükseldiği ve alevlerin canlandığı ifade edilmiş olunuyordu.

Hendekleri hazırlayanların canı çıksın. Onlar bu kızgınlığı ve öfkeyi hak etmişlerdi zaten. Onlar bu sadistliği işlemekle ve bu cinayete teşebbüs etmekle Allah’ın öc almasını hak etmişlerdi. “Bol yakıtı olan ateşi oralara dolduranların. Hani onlar hendeklerin başında oturuyorlardı.” Bu onların konumlarını, durumlarını ve davranışlarını canlandıran bir ifadedir. Burada onlar ateşi yakıyor, inanmış kadınları ve erkekleri oraya atıyor ve daha sonra bu ateşin etrafında oturup seyrediyorlardı. Bu iğrenç kıyımın çok yakınında bulunuyor, işkencenin aşamalarını gözleri ile görüyorlardı. Ateşin vücutları yakmasını zevk alarak sadistçe seyrediyorlardı. Sanki onlar bu çirkin ve iğrenç sahneyi duygularına iyice yerleştirip nakşediyorlar, kazıyorlardı.

Halbuki müminlerin onlara karşı bir kötülükleri ve herhangi bir suçları yoktu: “Müminlerden öç almalarının tek sebebi sırf onların aziz övgüye layık Allah’a inanmalarıydı. O Allah ki göklerin ve yerin sahibi olan Allah’a. Allah herşeye şahittir.” İşte onların suçu buydu. Allah’a iman etmeleri idi. Aziz, yani dilediğini yapabilen hamit, yani her durumda övgüye layık olan, cahiller O’na hamd etmeseler dahi özü itibarı ile övünmüş bulunan! Gerçekten inanılmaya ve ibadet edilmeye layık olan Allah’a inanmalarıydı. Çünkü göklerin ve yerin tek sahibi O’ydu. Herşeye şahid olan ve her varlığın kendi iradesine bağlı bulunduğu Allah’tı O. Sonra O hem müminlerin, hem de ateş kuyularını hazırlayanların yaptıklarına tanık oluyordu. Bu dokunuş müminlerin kalplerini huzura kavuşturmakta ve azgın, zorba zalimleri tehdit etmektedir. Çünkü Allah herşeye şahittir ve şahit olarak Allah yeter.

İşte bu kısa ayetlerle olayın sergilenmesi sona ermektedir. Bu ayetler yapılan işin çirkinliğini ve bu işi işleyenin iğrençliğini dile getiren, tiksinti ve nefretle kalpleri doldurmaktadır. Ayrıca olayın arka planındaki gerçekleri Allah katındaki değerini, hak ettiği öcü ve öfkeyi düşünmesi için de kalpleri harekete geçirmektedir. Bu kadarla sona ermeyen bir iştir bu. Ardında Allah’ın korkunç cezası vardır.

Olayın bu şekilde anlatılıp noktalanması ile kalb ürperti ile dolmuştur. Bu, sınava üstün gelen insanın, hayata karşı zafer elde eden inancın, bedenin eğilimlerinden ve dünyanın cazibesinden tamamén soyutlanan özgürlüğün verdiği ürpertidir. Müminler her türlü yenilgiye karşın hayatlarını kurtarma imkanına sahiptiler. Fakat inançta sebat ettikleri takdirde o ahirete gelinceye kadar dünyada kendi canlarını dahi nice şeyleri yitirirlerdi. Bunun yanında bütün bir insanlık da neler kaybederdi. Onlar bu büyük hakikati öldürmekle nice kayıplara uğrarlardı: inançsız hayatın değersizliği, tutsak yaşamanın anlamsızlığı, azgın güçlerin hem bedenlere egemen hem de ruhlara egemen olmalarının alçaklığını böylece ortaya çıkardı. Bu gerçekten değerli şerefli bir davadır. Gerçekten büyük bir hakikattır. Onların yeryüzündeyken kazandıkları bile gerçekten çok yücedir. Onlar bu yüceliği ateşin yakıcı alevlerini göze alarak bedenlerini yakarak bu değerli gerçeği zafere kavuşturarak, onu ateşle temizleyerek kazandılar. Bundan sonra onların da, azgın olan düşmanlarının da Allah katında verecekleri bir hesabı vardı. Nitekim surenin akışı gelip buna dayanmaktadır.

ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.