ŞEHİD SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA İNŞİKAK SURESİ 16-25
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
16- Akşamın alaca karanlığına,
17- Geceye ve gecenin içinde barındırdığına.
18- Dolunay halindeki Ay’a andolsun ki,
19- Şüphesiz siz bir durumdan diğerine uğrayacaksınız.
Yeminlerle kendilerine işaret edilen, bu evrensel dokunuşlar, insanın kalbini bu gerçeklere yöneltmekte, onlara mesajlar sunmakta ve derin etkiler bırakmaktadır. Bunlar kendilerine has özellikleri bulunan dokunuşlardır. Sakin olan boyun eğiş ile, ürperti veren saygıyı bütünleştiren bir karaktere sahiptir. Bu mesajları ve imajlarıyla surenin girişindeki mesajlara ve sahnelere ana hatlarıyla uyum sağlamaktadır.
Ayet-i Kerimede geçen şafak kavramı, güneşin batmasından sonraki korku ve ürperi dolu zamanı ifade etmektedir. Güneşin batmasından sonra insanı, sessiz, derin bir korku, bir ürperti sarsıverir. Kalp, ayrılışın ve ondaki sessiz üzüntünün, derin Hayranlığın etkisini hisseder. Bunun yanında gelmekte olan gecenin korkusunu ve karanlığın her tarafı kuşatan tedirginliğini de hisseder. Sonunda gönülden gelen bir boyun eğiş; gizli bir korku ve sessizlik, sakinlik onu bütünüyle kuşatır.
“Geceye ve gecenin içinde barındırdığına andolsun.”
Bu gece ve gecenin topladığı, taşıdığı şeylerdir. Kur’an onu böyle bir genellik, böyle bir gizemlilik ve böyle bir korku ile vermektedir. Gece, gerçekten çok şeyi toplamakta, kapsamakta ve barındırmaktadır. Gecenin barındırdığı, kapsadığı ve topladığı eşyayı, canlıları, olayları ve duyguları düşünen, gizli ve kapalı dünyaları zihninde canlandıran herkes derin düşüncelere dalar. Bütün yeryüzüne yayılır, vicdanın enginliğinde dolaşır. Ardından döner bu upuzun yolculuğundan fakat Kur’an-ı Kerim’in çok kısa bir cümleyle ifade ettiği bu tabloya asla ulaşamaz: “Geceye ve gecenin içinde barındığına andolsun.” Bu derin anlamlı Hayret verici ifade insanın gönlüne bir korku ve ürperiş,bir boyun eğiş ve sükunet zerk etmektedir. Buda şafak ile ve onun yaydığı boyun eğiş, korku ve sakinlik havasıyla uyum içinde girmektedir!
“Dolunay halindeki Ay’a andolsun ki!” Bu da gerçekten göz kamaştırıcı, büyüleyici sakin bir sahnedir. Dolunay devresinde Ay, yeryüzüne rüyaları andıran, içten boyun eğmeyi sağlayan derin sessizliği, görülen dünyalardaki ve duygularda gizli alemlere doğru uzanan serapa yolculuğu ile aydınlığını dünyaya yaymaktadır. Bu havada şafağın havasıyla gece ve içindekileriyle gizli bir bağı bulunan bir atmosferdir. Bunların üçü yücelik; Hayranlık ve sakinlikte aynı şeyleri çağrıştırmaktadır. .
Evrene ait bu güzel, Hayranlık verici, göz kamaştırıcı, ürpertici ve mesaj yüklü işaretleri Kur’an-ı Kerim, hızla geçen bir üslupla sergilemekte ve bunlarla evrensel mesajından habersiz olan insanın kalbine hitap etmektedir. Buna bir de yemin ilave ederek onları bütün güzellikleri, mesajları, etkileri ve canlılığıyla duygulara ve vicdanlara arzetmektedir. Bu evrenin kaderini elinde tutan, adımlarını belirleyen, durumlarını değiştiren Allah’ın kudretine birer delil olduklarını dile getirmektedir. Ne yazık ki insanlar kendileri de dahil bütün evrenin dizginini elinde bulunduran Allah’ın kudretinden habersiz bulunmaktadırlar.
“Hiç şüphesiz siz bir durumdan diğerine uğrayacaksınız.”
Yani siz, sizin için belirlenen şartlara ve planlamalara uygun bir şekilde halden hale dönerek zorluklarla karşılaşacaksınız. Geçiş, ardarda değişiklikler sırasında karşılaşılan zorluklar, böylece dile getirilmiş olmaktadır. Arap edebiyatında işlerin tehlikelerin, korkuların ve değişikliklerin sardırma, bindirme anlamına gelen “rukub” ile ifade edilmesi bilinen birşeydir: “Daha düşen, bile bile zor işlere kalkışır, zora biner.” Sanki bu haller, teker teker insanların bindikleri birer binektir. Herkes kendisini ve tüm varlıkları, olayları ve durumları sürekli biçimde yönlendiren kaderin dilemesine uygun olarak bu bineklerle yoluna devam etmektedir. Herbiri onu yeni bir aşamanın eşiğine kadar taşıyıp götürmekte, belirlenmiş ve çizilmiş yerde bırakmaktadır. Tıpkı bu evrende birbirini izleyen olaylar gibi. Şafak, gecenin karanlığı ve içinde gizledikleri ay ve on dördündeki hali gibi… Olaylar böylece onu Rabbine doğru götürmektedir. Nitekim önceki bölümde ondan söz edilmişti. Surenin bölümlerindeki bu uyumlu diziliş; bir olgudan diğerine bir gezintiden diğerine bir özellikten başka bir özelliğe yapılan bu şahane geçiş; Kur’an-ı Kerim’in apaçık mucizelerinden biridir.
Bu son dokunuşlar ve daha önce surede yer alan sahneler ve gezintilerin tesiri devam ederken iman etmeyenlerin Hayret verici tutumlarına değiniliyor. Halbuki bu inanmayanların önünde imanın mesajlarını ve delillerini taşıyan yığınlarca gerçek, hem onların bedenlerinde hem de evren gerçeğinde, gözlerinin önüne serilmiştir:
20- Onlara ne oluyor da inanmıyorlar?
21- Kendilerine Kur ân okunduğu zaman secde etmiyorlar?
Evet onlara ne oluyor? Niçin iman etmiyorlar? Evrenin her tarafından ve insanın her durumunda imanın mesajları ve delilleri pek çoktur. Nereye yönelirse yönelsin, insanın kalbi bu delillerle yüzyüze gelir. Nerede olursa olsun, onların pek çoğuyla karşı karşıyadır. imana çağıran bu mesajlar o kadar köklü, güçlü ve hakikat terazisinde ağırdırlar ki, insan yönelmek istediğinde onlar insanın kalbini hemen kuşatırlar. Kalbini ve kulağını nerede onlara yöneltecek olsa onların niyazlarını, terennümlerini ve çağrılarını duyacaktır!
“Onlara neler oluyor da, inanmıyorlar? Kendilerine Kur’an okunduğu zaman secde etmiyorlar?”
Onlara fıtratın dili ile hitap etmektedir. Kalplerini içteki ve dıştaki imana davet eden mesajlara ve delillere yöneltmektedir ve bu kalplere bütün bir evrenin yaratıcısının korkusunu, ona boyun eğişi, bağlanışı ve ürperiş duygusunu yerleştirmektedir. Bu da “secde”dir.
Şüphesiz bu evren güzeldir. Mesajı yüklüdür. insanın kalbini harekete geçirebilecek, kabul edip boyun eğdirecek ve en içten duyguları harekete geçirecek işaretler, mesajlar, deliller ve niyazlarla doludur.
Bu Kur’an güzeldir, mesajlar yüklüdür. insanın kalbini güzel olan kainata ve kainatı yüce yaratıcısına bağlayan dokunuşlar ve mesajlarla doludur. Mesaj yüklü bu koca evren, onu yüce yaratıcısına götürmektedir. “Onlara neler oluyor da inanmıyorlar? Kendilerine Kur’an okunduğu zaman secde etmiyorlar.”
Bu gerçekten Hayret edilecek bir durumdur. Ayetlerin akışı burada konuyu kesip kafirlerin gerçek halini ve onları bekleyen akıbeti açıklamaya geçmektedir.
22- Aksine kafir olanlar yalanlıyorlar.
23- Oysa Allah onların içinde gizlediklerini biliyor.
24- Onları acıklı bir azab ile müjdele.
25- İman edenler ve salih ameller işleyenler hariç. Onlar için bitip tükenmeyen mükafat vardır.
Aksine kafir olanlar yalanlıyorlar. Her şeyi yalanlıyorlar. Yani yalanlamak onların temel karakterleri, huyları ve en belirgin özellikleri olmuştur. Halbuki yüce Allah onların içlerinde sakladıklarını, gizlemeye çalıştıklarını; tüm kötülüğü, çirkinliği ve bu yalanlamanın tüm etkenlerini çok iyi bilmektedir.
Onlardan söz etme burada kesilerek hitab Hz. Peygambere yöneltiliyor: “Onları acıklı bir azap ile müjdele!” Ne çare ki bu sevindirici bir müjde değildir ve sevindirici haber bekleyen bir kimsenin hoşuna gidebilecek bir niteliği yoktur!
Aynı zamanda yalanlamayan ve geleceklerine amel-i sAlih ile hazırlık yapan müminleri bekleyen akıbeti de sergilemektedir. Surenin akışı içinde müminlerin bu akıbeti herşeyi yalanlayan kafirlerin akıbeti içinde bir istisna niteliğindedir.
Dilbilgisinde bu tür istisnaya “munkatı istisna” adı verilmektedir. Yani iman edip sAlih amel işleyenler başta bu kara haberin kapsamından değillerdi. Sonradan istisna edilmemişlerdi. Fakat olayın bu şekilde ifade edilişi istisna edilen şeye daha fazla dikkat çekmektedir.
Ayet-i kerimede geçen; “sürekli mükafat” ebedi ve sonsuz yurt olan ahiretteki kesilmeyen, eksilmeyen sürekli ödül demektir.
Bu kesin ve kısa vurgu ile, evrene ve vicdana ilişkin, derin anlamlar ifade eden bu sure sona ermektedir.
ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN