ŞEHİD SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA MÜDDESSİR SURESİ 53-56
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
53- Hayır, hayır! Aslında onlar ahiretten korkmuyorlar.
Bu zavallılar, ahiretten korkmadıkları için kendilerine yapılan hatırlatmaları umursamıyorlar, gerçeğe yönelik çağrıdan bucak bucak kaçıyorlar. Eğer kalpleri, ahiret gerçeğinin bilincinde olsaydı, tutumları farklı olur, kendilerini rehavete sürükleyen tereddütlerinden arınırlardı.
Adamlar bir kere daha paylanıyorlar ve bu azarlama ile birlikte onlara son söz söyleniyor. Bu sözün arkasından seçtikleri yolla ve gelecekle başbaşa bırakılıyorlar. Okuyoruz:
54- Hayır, hayır! Bu Kur’an bir öğüt, bir hatırlatmadır.
55- İsteyen ondan ders alır.
Peygambere karşı için için kin besledikleri ve ahireti umursamadıkları için dinlemek istemedikleri ve çağrısından yaban eşekleri gibi kaçtıkları bu Kur’an uyarısı bir hatırlatma, bir öğüttür. isteyen bundan dersini alsın. Ders almak istemeyene gelince kendini bilir,durumu ve geleceği kendini ilgilendirir. isterse cenneti ve onurluluğu seçer, dilerse “sakar” cehennemini ve onursuz geleceği tercih eder.
Adamların diledikleri yolu seçebilecekleri belirtildikten hemen sonra yüce Allah’ın dileğinin sınırsızlığı ve her şeyin eninde sonunda bu dileğe bağlı olduğu vurgulanıyor. Kur’an, yüce Allah’ın dileğine ilişkin iman içerikli düşünceyi ne zaman doğru yere oturtmak isterse bu dileğin sınırsızlığını, geniş kapsamlılığını, bütün olayların ve gelişmelerin arkasında birinci derecede rol oynayan baş faktör olarak yer aldığını özenle hatırlatır. Okuyoruz:
56- Fakat Allah dilemedikçe onlar bundan ders alamazlar. O kendisinden korku duyulmaya ve affetmeye lâyıktır.
Şu evrende meydana gelen bütün olaylar ve gelişmeler bu büyük dileğe bağlıdır. Bu dilek kendi doğrultusunda, kendi alanı içinde engellenmeksizin yolunu izler. Yüce Allah’ın hiçbir yaratığı O’nun dileği ile çelişecek bir şey dileyemez. O’nun dileği tüm evrenin kaderine egemendir. Evreni yoktan var eden, onun kanunlarını ve geleneklerini koyan O’dur. Evren, canlı-cansız bütün varlıkları ile her türlü çerçeveden, her türlü sınırdan ve her türlü bağdan arınmış olan bu yüce dileğin çizdiği çerçeve içinde varlıklarını ve gelişmelerini sürdürürler.
Öğütlerden ders almak, yüce Allah’ın lütfettiği bir başarıdır; o bu başarıyı ancak onu hakkeden iyi niyetli kullarına nasip eder. “Kalpler, yüce Allah’ın parmakları arasındadır”, onları dilediği tarafa çevirir. Eğer kulunun iyi niyetli olduğunu belirlerse kendisini ibadet etmeye, iyi işler yapmaya yöneltir.
Kul, yüce Allah’ın kendisine yönelik dileğinin ne yönde olduğunu bilemez. Bu bilgisi kullara kapalı bir “gayb” sırrıdır. Fakat herkes, Allah’ın kendisinden ne istediğini bilir. Bu konu kullara açıklanmıştır. Eğer kul, iyi niyetle yükümlülüklerine sarılırsa yüce Allah onun yardımına koşarak, onu özgür dileği uyarınca iyiliğe yöneltir.
Kur’an’ın Müslümanın zihnine işlemek istediği şey, Allah’ın dileğinin özgürlüğü ve bütün kulların dileklerini kapsamına aldığıdır. Amaç kulun bu dileğe içtenlikle yönelmesi, ona kayıtsız şartsız teslim olmasıdır. Bu islamın her kalbe yerleştirmek istediği bir gerçektir. Bu gerçekten yoksun olan kalplerde islamın da yeri olmaz. Eğer bu gerçek bir kalbe yerleşirse onu özel ve köklü bir değişime uğratır, orada hayatın bütün olayları için başvuru merkezi oluşturan kendine özgü bir düşünce meydana getirir. Yüce Allah’ın gerek cennete ve cehenneme, gerekse hidayete ve sapıklığa ilişkin her vaadinden, her tehdidinden sözedildikten sonra hemen Allah’ın dileğinin özgür kapsamlı olduğunun vurgulanmasındaki asıl amaç budur.
Yüce Allah’ın dilediğinin sonsuz olduğu gerçeğini çarpıtarak onu determinizm (gerekçilik) ve volantarizm (iradecilik) tartışmalarına malzeme yapmaya gelince bu tutum genel bir kavramı, mutlak bir gerçeği kesip biçerek kapalı ve dar bir kalıba sokmaktır ki bundan gönül açıcı bir sonuca varılamaz. Çünkü bu genel kavaramı dar ve sıkışık bir kalıba yerleştirme girişiminin Kur’an’ın hiçbir ayetinde yeri yoktur. Evet;
“Allah dilemedikçe onlar bundan ders alamazlar.”
Yani kulların diledikleri, yüce Allah’ın dilediği ile çatışamaz. Onlar yüce Allah’ın iradesi olmaksızın herhangi bir yönde hareket edemezler. Onlara yönelme ve hareket gücünü verecek olan O’dur. Evet;
“Allah kendinden korku duyulmaya layıktır.”
Kulları O’ndan korkmalıdırlar. Bu onlardan istenen ve beklenen bir reaksiyondur. Bunun yanısıra;
“Allah affetmeye layıktır.”
O dileği uyarınca kullarının günahlarını bağışlar. Allah korkusu, bağışlanmaya kapı açar. Yüce Allah bunların her ikisine layık ve yatkındır.
Sure, bu kalp ürpertici “tesbih”le noktalanıyor. insan ruhu bu tesbih cümleciklerinin verdikleri cesaretle yüce Allah’ın cömert dergahına umutla yöneliyor. Yüce Allah’tan hatırlatmalardan öğüt alma kendinden korkmaya yöneltme başarısı ile karşılıksız bağış bekliyor. Çünkü o “Kendinden korku duyulmaya ve affetmeye layıktır.”
ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN