ŞEHİD SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA SAF SURESİ 10-11-12-13. AYET
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
10- Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi?
11- Allah’a ve Resulüne inanır, mallarıyla canlarıyla Allah yolunda savaşısınız. Eğer bilirseniz bu sizin için en iyi yoldur.
12- Böyle yaparsanız Allah günahlarınızı bağışlar, sizi altlarından akan cennetlere Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar İşte en büyük kurtuluş budur.
13- Seveceğiniz bir şey daha var Allah’tan bir zafer ve yakın bir fetih, müminleri müjdele!
Bu ayetlerdeki ifade biçimi ayırma ve bitiştirme soru ve cevap, ileri alma ve geriye alma. yöntemleri ile bilinen bir anlatım üslubudur. İfade gücünün tüm etkileme araçlarını kullanarak bu çağrının kalpler üzerinde daha fazla etki yapmasını amaçlamaktadır.
Bu bölüm iman adı ile yapılan bir çağrıyla başlamaktadır. “Ey iman edenler.” Bunun ardından anlamlı bir soru gelmektedir. Burada onlara soru yönelten ve onları cevaba teşvik eden yüce Allah’tır:
“Sizi acıklı azaptan kurtaracak bir ticareti size gösteriyim mi?”
Yüce Allah’ın böyle bir ticareti kendisine göstermesini kim istemez ki? İşte burada birinci ayet sona eriyor. Araya, dikkat çekilen şiddetli bir bekleyişle cevabı duymaya teşvik eden iki cümle giriyor. Sonra cevap geliyor. Kalpler ve kulaklar ona pür dikkat kesilmiş durumdadır: “Allah’a ve Peygamberine inanırsınız?” Onlar zaten Allah’a ve Peygamberine inanmışlardır. Böylece kalpleri cevabın bu ilk yarısını duyduğunda bunun kendilerinde bulunduğu sevinci ile parlamaktadır! “Mallarınız ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz.” Bu, surenin ele aldığı temel konudur. Burada bu üslupla verilmektedir, böyle tekrar edilmektedir, ve bu tür bir anlatım içinde değinilmektedir. Çünkü yüce Allah insanın iç dünyasının böyle bir tekrara, böyle bir çeşitlemeye ve böyle bir hatırlatmaya ihtiyacı olduğunu bilmektedir. İlahi sistemin yeryüzünde kurulması ve bunun bekçiliğini yapması için; böyle zorunlu ve kaçınılmaz bir görevi yüklenmesi için sürekli teşviklere ihtiyacı olduğunu .bilmektedir. Süsleyip güzel gösterdiği bu ticaretin ardından şöyle demektedir: “Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.” Gerçek bir bilgi, bilenleri bu köklü ve değerli iyiliğe götürür. Sonra bu iyiliği ardından gelen başka bir ayette açıklanmaktadır. Çünkü önce özet halinde verip sonra ayrıntılara girmek kalbi sözü edilen iyiliğe teşvik etmekte, onu duygulara yerleştirmekte ve orada pekiştirmektedir. “Günahlarınızı bağışlar.” Bu bile yalnız başına yeterlidir. Kim insanlara günahlarının bağışlanacağını garanti edebilir ki? İnsan bunun ötesinde başka şeyleri niye arasın? Ya da onun yolunda birtakım azıklar niye hazırlamasın? Fakat Allah’ın lütfu sınırsızdır. “Sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. Adn cennetlerinde güzel evlere yerleştirir.” Hiç şüphesiz bu müminlerin şu kısacık hayatları boyunca yapabilecekleri en kârlı ticarettir. İsterse bu ticaret onların hayatlarına mal olsun. Ardından onlara bunun yerine güzel cennetler ve güzel evler verilecektir. Sürekli nimetler içinde. Ve gerçekten “bu en büyük kurtuluştur.”
Sanki burada kazançlı ticaretin son sınırına ulaşmaktadır. Bu gerçekten çok büyük ve önemli bir kazançtır. Mümin dünyasını vermekte ahiretini satın almaktadır. Pazarda bire on kazanan tüccarlara pazardaki herkes gıpta eder. Bu yeryüzündeki sayılı birkaç gününü ve bu dünya hayatının sınırlı bazı nimetlerini eğlencelerini vererek bunlarla Allah’ın dilemesi dışında hiç kimsenin bir sonu olacağını bilemediği ebedi bir hayatı, sınırsız ve bitmez tükenmez nimetleri elde eden insana nasıl gıbta edilmez?
Akabe gecesinde Hz. Peygamber ve Abdullah İbni Revaha -Allah ondan razı olsun- arasındaki bey’atlaşma tamamlanmıştı. O Hz. Peygambere şöyle demişti: “Rabbin ve kendin için şartlar ileri sür.” Hz. Peygamber: “Rabbim için şartım, O’na kulluk etmeniz ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamanızdır. Kendim için şartım ise, canlarınızı ve mallarınızı koruduğunuz gibi beni de korumanızdır.” dedi. Abdullah: Böyle yaptığımız zaman bize ne var? diye sordu. Hz. Peygamber: “Cennet” karşılığını verdi. Hep beraber: “Bu alış-veriş mübarek olsun. Artık ne bunu bozar ne de bozulmasına müsaade ederiz” dediler.
Fakat Allah’ın lütfu büyüktür ve O biliyor ki insanların gönülleri sınırlı beşeri yapılarına uygun olarak bu yeryüzündeki yalan şeylere takılırlar. Bunun içindir ki O, gizli olan ilmindeki takdirini müjdeleyerek onların bu isteklerini karşılıyor. Bu dinin yeryüzünde hakim olacağını, sisteminin gerçekleşeceğini ve kendi nesillerinde onun hayata hakim olacağını haber veriyor: “Diğeri sevdiğiniz bir şeydir. Allah katından gelen yardım ve yakın bir fetih. Müminleri müjdele!”
İşte, burada kazanç zirveye ulaşıyor. Bu kazancı Allah’tan başkası veremez. Çünkü O’nun hazineleri tükenmez ve kimse O’nun rahmetini sınırlayamaz. Ahirette günahların bağışlanması, cennetlere, güzel evlere yerleştirilme ve sürekli nimetler bu kazancın içindedir. Bunlardan başka kazançlı alış-veriş ve kazançlı anlaşmadan başka Allah’ın yardımı ve yakın vadeli zafer var. Kim Allah’ın gösterdiği bu ticareti görür de ondan geri kalır veya başka tarafa yönelebilir?
Burada gönüllere yönelik bu teşvik ve sevdirme yanında birde hatırlatma yapılıyor. Evrene ve hayata ilişkin imana dayalı düşüncenin gerçeğini anlayan ve kalbiyle bu düşüncenin atmosferinde yaşayan, bu alemin ufuklarına, derinliklerine ulaşan bir mümin, bundan sonra hayata imansız bir şekilde küçük ve dar sınırları içinde, düşük ve alçak düzeyi içinde, basit ve değersiz uğraşları içinde ona baktığında bu kalp sözkonusu iman olmadan bir an dahi yaşayamaz. Adı geçen geniş kapsamlı yüce düşünceyi gerçekler dünyasında ortaya koymak, bu dünyada yaşamak ve insanlarında orada yaşamasını sağlamak için cihad etmekte bir an dahi tereddüt etmez ve herhalde o bu cihadına karşılık ondan ayrı bir mükafat istemez. Çünkü bu cihad, onun gönüllere doldurduğu sevinç ve hoşnutluk kendi başına bir mükafattır. İşte bu mümin imansız bir dünyada yaşayamaz. İmanın egemen olduğu bir dünyayı kurmak için cihad etmeden oturamaz. Sonucu ne olursa olsun o kendisini hep cihad arzusu içinde bulur. Ona doğru atılır.
Fakat yüce Allah gönüllerin zaafa düşeceğini bu arzuların sönebileceğini, çabaların tükenebileceğini ve rahatlık sevgisinin tüm bu duyguları bastırabileceğini ve onları alçak bir hayata razı olmaya götürebileceğini bilmektedir.
İşte bu nedenle Kur’an-ı Kerim sözkonusu gönüllere cihad aşkını aşılamaya ve onları bu şekilde tedavi etmeye çalışır. Çeşitli vesilelerle defalarca pekiştirdiği çağrılarda bulunur. Değişik mesajlar ve etkileyici çağrılarla onları beslemeye çalışır. Onları sadece imanları ile başbaşa bırakmaz. Bu iman adıyla yaptığı bir çağrı ile yetinmez.
İşte yine Kur’an, sureyi yeni bir çağrı ile sona erdiriyor. Bu çağrı yeni bir karakter, yeni bir teşvik ve yeni bir mesaj taşıyor:
ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN