ŞEHİT SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 83. AYET
YOKSA ONLAR
“Yoksa onlar Allah’ın dininden başka bir din mi arıyorlar. Oysa göklerde ve yerde bulunanların tümü ister-istemez O’na teslim olmuşlardır ve O’nun huzuruna döndürüleceklerdir.”(Al-i İmran 83)
Fasıklardan başkası son peygambere uymaktan geri durmaz. Anormallerden, sapıklardan başkası Allah’ın dinine sırt çevirmez. Bu koca kainatta Allah’ın yasasına her yönüyle bağlı olan, itaat ve teslimiyet gösteren kainatın ortasında sapıklardan ve itaatsizlik edenlerden başkası karşı koymaz.
Allah’ın dini birdir. Tüm peygamberler ona çağırmıştır. Bütün peygamberler bu din üzere antlaşmışlardır. Allah’ın sözü birdir. Her peygamberden o sözü almıştır. Yeni dine iman etmek, peygamberine uymak, onun yaşam yolunu her yaşam yoluna karşı desteklemek, bu sözleşmeye bağlılığın gereğidir. İslâm’a sırt çevirenler Allah’ın dininden bütünü ile sırt çevirmiş, Allah’a verilen söze ihanet etmiş olurlar.
Yeryüzünde Allah’ın sistemini yürürlüğe koyan, ona bağlılık gösterme ve ona tüm varlığını adama ile gerçekleşecek olan İslâm, evrenin değişmez yasasıdır. Bu kâinatta her canlının dini odur.
Bu, İslâm’ın ve teslimiyetin kapsamlı, engin bir tablosudur. İnsanların gönüllerine inen ve vicdanlarını etkisi altına alan evrensel bir tablodur bu. Bütün canlıları ve cansızları bir yasaya, bir kanuna, bir sonuca götüren üstün ve egemen bir yasanın tablosudur bu.
“Ve O’na döndürülürler.”
En sonunda yüce tasarlayıcı, egemen ve hakim olan Allah’a dönüşten başka çıkar yolları yoktur.
İnsan kendi mutluluğunu, rahatını, gönül huzurunu, durumunun düzelmesini dilediğinde; kendi gönlünde, yaşam tarzında ve toplum hayatında Allah’ın yoluna dönüş yapmalıdır. Zira bunun dışında evrenin bütün düzeni ile uyum sağlayacak bir sistem yoktur. İnsan kendi başına bir yaşam tarzı düzenlediğinde Rabbinin düzenlediği evrenin sistemiyle uyuşmaz. Oysa insan evrende yaşayacak ve evrenin düzeniyle ilişki içinde olacaktır. Düşüncesinde ve bilincinde, realitesinde ve ilişkilerinde, işinde ve çalışmasında insanın nizamı ile evrenin düzeni arasında bir uyum sağlandığında, ancak insanın gücü korkunç kainat güçleriyle çatışma yerine onlarla işbirliğini garanti eder. Bu kainat güçleriyle çatıştığında paramparça, darmadağın olur gider. Ya da herhalde Allah’ın kendisine bağışladığı oranda yeryüzünde hilafet görevini yerine getiremez. İlahi sisteme boyun eğdiğinde kendisine hükmettiği gibi kainatta bulunan bütün canlılara da egemen olan evrenin yasalarıyla uyum içine girer. Evrenin yasalarına karşı anlayışlı olduğundan onun sırlarını elde etme; onlara egemen olma; kendisine mutluluk rahat, huzur getirecek biçimde ondan yararlanma; korku, sarsılma ve yok olma endişesinden kurtulma imkânını elde eder. Evrenden yararlanma, kâinatın ateşiyle kendisini yakmak değil; ateşle pişirme, aydınlanma ve ısınmadır.
İnsanın fıtratı temelde evrenin yasasıyla uyum içindedir. Her nesnenin ve her canlının ilâhına teslim oluşu gibi o da teslim olmuştur. İnsan, yaşam düzeni ile bu değişmez yasanın dışına çıktığında yalnız evrenle çatışmakla kalmaz, her şeyden önce yapısında varolan fıtratı ile çatışır, güçsüz düşer, darmadağın olur, sarsılır, şaşkınlığa düşer ve böylece bugünkü yolunu şaşırmış, talihsiz insanlığın yaşadığı gibi onca bilimsel başarılara, maddî ve medeni bütün kolaylıklara rağmen, işkence içinde ve bunalımlar içinde yaşar .
Bugün insanlık acı bir boşluğun ızdırabını çekmektedir. Bu boşluk; ruhun fıtratının, yokluğuna katlanamayacağı gerçeklerden boş bırakılmasıdır. İman gerçeğinden, hayatının ilahi yoldan uzak kalma boşluğundan, kendi hareketi ile içinde yaşadığı evrenin hareketini koordineli hale getiren yoldan mahrum oluşudur.
İnsanlık, içinde yaşadığı susuz çöllerin kavurucu sıcaklığında, nemli serin gölgelerden uzak kalış boşluğunun ızdırabını çekmektedir. Doğru çizgiden, alışılmış, belirginleşmiş yoldan uzak kalışın içinde yüzdüğü ızdırab ve bataklığın boşluğundan!..
Bu nedenle insanlık; bedbahtlık, ızdırab, şaşkınlık ve sıkıntı içindedir. Mahrumiyet, açlık ve boşluğu somut olarak yaşamaktadır. Afyon, esrar ve uyuşturucularla, delicesine hız yarışıyla, ahmakça maceralarla, hareketlerde, giyinişte ve yemede anormalliklerle kendi realitesinden kaçmak istemektedir. Maddi bolluk, bol üretim, kolay yaşam ve boş zaman onun bu boşluğunu dolduramamaktadır. Aksine Maddi bolluk, uygarlık alanındaki kuşatıcı gelişmeler, yaşam şartları ve vasıtalarının kolaylaşmasında görülen artış kadar insanlığın şaşkınlığı, sıkıntıları ve boşlukları da artmaktadır.
Bu korkunç boşluk dehşet verici bir hayalet gibi insanlığı kovalamaktadır. O kovalamakta, insanlık ise kaçmaktadır. Yalnız bu kaçış da aynı şekilde insanlığı korkunç boşluğa salıvermektedir!
Dünyanın zengin ve servet sahibi ülkelerini gezenlerin hepsi bu insanların boşluğa koşuşan topluluklar olduğunu ilk bakışta görecektir. Kendilerini kovalayan hayaletlerden kaçan! Kendi kendilerinden kaçan ve bataklıkta debelenme derecesine varan bir kaçış somut nimetler ve maddi bolluk, kısa zamanda sinirsel ve psikolojik hastalıklara, anormalliklere, sıkıntılara, hastalıklara, streslere, uyuşturucu ve sarhoşluk verici maddelerin tüketimine, cinayetlere zemin hazırlamaktadır. Artık, hayatın hiç de güzel bir yanı kalmamıştır!
Bu insanlar bir türlü kendi kendilerini bulamıyorlar. Çünkü varlıklarının gerçek amacına varabilmiş değiller. Onlar mutluluklarını bulamıyor; çünkü kendilerinin hareketi ile evrenin hareketi, kendi düzenleri ile varlık yasası arasında bir ahenk oluşturacak Allah’ın sistemini bulamıyorlar. Onlar huzuru bulamıyorlar; çünkü kendisine dönecekleri Allah’ı bilmiyorlar.