Hamd alemlerin Rabbi, Maliki olan hangimizin daha iyi amel işleyeceğini belirlemek için ölümü ve hayatı yaratan Allah(Celle Celaluhu)’a aittir. Salat ve selam önderimiz ve rehberimiz Hz. Muhammed (sav)’e onun ehli beytine, dinin yaşanması konusunda bizlere örneklik teşkil eden ashabına ve tüm Müminlerin üzerine olsun.
İman eden mü’minlerin düşmanının vasıflarını iyi bilmeleri gerekmektedir. Nasıl ki Allah(Celle Celaluhu)’ı tanımadan ona karşı olması gereken taat ve kulluk noksan kalmakta ise aynı şekilde Mü’minlerin apaçık düşmanı olan şeytanı tanımadan ondan korunmaya çalışmaları da noksan kalmaktadır. Bir ordu komutanı muharebeye gireceği düşmanını araştırıp, vasıflarını öğrenerek tedbir alması ve yapacağı atakları ona göre planlaması bu konuda bizler için güzel bir örnektir. Çünkü düşmanının vasıf ve gücünü öğrenmeden adım atması koca bir ordunun felaketine sebep olabilir, yenilgiyi de akabinde getirir.
Allah(Celle Celaluhu) ayeti kerimede şöyle buyurmaktadır;
‘Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin.’(fatır/6)
Yani Allah(Celle Celaluhu)’ın emri gereği şeytanı düşman edineceğiz. Bizler bir cephe şeytan ise ayrı bir cephe açmış durumda, karşılıklı bir mücadelenin var olması gerektiğinin beyanıdır bu ayet.
Şeytanın anonim bir kişilik olmaktan çıkartılarak vasıflarının bilinmesi, tanınması gerekmektedir. Aksi halde onu hafife almak veyahut gözlerde yenilmez bir duruma getirmek bizleri aldatıp doğru yoldan uzaklaştıracaktır. Şeytan (a.l) biz insanoğlunun apaçık düşmanı olduğunu ilan etmiş;
‘İblîs dedi ki: “Bundan böyle benim sapmama izin vermene karşılık, ant içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım.’(A’raf/16)
Ve bizlerin her yönünü araştırıp, tanıyarak bizlere ona göre saldıracağına ant içmiştir;
“Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın.”(A’raf/17)
Bizlerinde şeytanı tanıyarak ona cephe almamız, onun vasıflarını bilerek hareket etmemiz gerekmektedir. Çünkü şeytanın sırat-ı müstakim yolunda tek bir yolu ve metodu yoktur. Nitekim Abdullah ibn mes’ud (r.a) der ki; ‘Bir gün Peygamberimiz bize bir çizgi çizdi ve ‘İşte bu, Allah(Celle Celaluhu)’ın yoludur’ dedi. Sonra onun sağından ve solundan birkaç çizgi daha çizdi ve şöyle dedi; ‘Bunların her biri de birer yan yoldur, her birinin üzerinde bu yan yollara sapmaya çağıran birer şeytan vardır’ Arkasından şu ayeti kerimeyi okudu;
‘Şüphesiz bu benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun; (başka) yollara sapmayın; sonra onlar sizi Allah’ın yolundan ayırır. İşte günahtan korunmanız için Allah bunları size emretti.’ (En’am/153)
Görüldüğü üzere şeytanın batıl yoluna davet ederken birçok yolu ve metodu vardır. Müslümanları aldatmak, onları doğru yoldan saptırmak için aldatacağı insanın nelerden hoşlanıp nelerden nefret ettiğini iyi bilmekte ve batıl yolunu ona göre çizmektedir.
Şeytan (a.l) İnsanoğlunun nefsi hastalıklarından beslenmektedir. Zayıflığı, ümitsizliği, şımarıklık, aşırı sevinç, övünme, zulüm, cimrilik, hırs, münakaşa, düşkünlük, cehalet vb. birçok hastalık şeytan için birer ok misalindedir. Ve hedefe odaklandığı vakit her bir noktadan ayrı birer ok atarak insanı savunmasız ve etkisiz hale getirmeye çalışmaktadır.
Bu noktalardan kurtulmanın yolu elbette Allah(Celle Celaluhu)’ın dinine teslimiyet ile olmaktadır. Allah(Celle Celaluhu)’a yönelmek, kalbi Allah(Celle Celaluhu)’ın rızası doğrultusunda yönlendirmek ve fıtri, vicdani olarak mevcut olan özellikleri Allah’ın dini için kullanmak bizlerin bu konuda en iyi alternatifidir. Nitekim meşhur sahabi Hz. Ömer (r.a) için Peygamberimiz(sav) şöyle demiştir;
‘Ey Hattaboğlu Ömer, şeytan asla seninle karşılaşmaz. Sen bir yoldan giderken, o muhakkak senin yolundan başka bir yola yönelir gider’ (Buhari/ Fedailul ashab)
Nitekim Rahmanın zikrinden yüz çevirmek şeytanı celbetmektedir;
‘Kim, Rahmân’ın Zikri’ni görmezlikten gelirse, biz onun başına bir şeytan sararız. Artık o, onun ayrılmaz dostudur.’ (Zuhruf/36)
Şeytanı tanımak ona karşı tedbir ve tavır almayı, onun fitnesini önceden fark etmemizi sağlayacaktır. Nitekim Yakup(as) Kur’an’da bu konuda bizlere örnek olmaktadır;
Yusuf(as) bir rüya gördü ve babasına;
Hani bir zaman Yusuf babasına: “Babacığım, gerçekten ben (rüyamda) on bir yıldızla, Güneş’i ve Ay’ı gördüm; onların (hepsini) bana secde etmektelerken gördüm” demişti.(Yusuf/4)
Yakup(as) oğlunun rüyasını dinledikten sonra şeytanın bu rüya ile kardeşlerinde bulunan kıskançlık duygusunu azdırarak büyük bir felakete sebep olacağını anladı ve oğluna şöyle söyledi;
‘Babası, “Yavrucuğum” dedi, “Rüyanı sakın kardeşlerine anlatma, sonra sana tuzak kurarlar! Çünkü şeytan insana apaçık bir düşmandır.’ (Yusuf/5)
Şeytanı tanıyan, vasıflarını bilen Yakup(as) onun fitnesinin önüne geçmek için hemen önlem almıştır.
Bu yazımızda maksadımız şeytanın vasıflarını tek tek yazmak, veyahut ondan korunma yollarını anlatmak değil. Bu yazımızdan maksadımız düşmanımız olan şeytanı iyi tanımamız, vasıflarını bilmemiz, bizlere nerelerden yaklaşabileceğini kestirebilmemiz için nasıl bir tavır sergilememiz gerektiğinin önemini belirtmektir.
O halde bizler önce kendi nefsim daha sonra sizler, apaçık düşmanımız olan şeytanı iyi tanımamız, nasıl bir metod sergilediğini araştırıp, korunma yollarını öğrenmemiz gerekmektedir.
‘O, size yalnızca, kötülüğü, çirkin-hayasızlığı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.’(Bakara/169)
ELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN