sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

SEYYİD KUTUB BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 247. VE 249. AYETLER ARASI

SEYYİD KUTUB BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 247. VE 249. AYETLER ARASI
26.08.2019
685
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

 

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

247- Peygamberleri onlara; Allah size hükümdar olarak Talut’u gönderdi’ deyince, `O bize nasıl hükümdar olabilir? Hükümdarlık bize ondan daha çok yakışır. Çünkü ona bol servet verilmiş, değildir’ dediler. Peygamberleri onlara; Allah onu hükümdar olarak seçerek başınıza getirdi, Ona bilgi ve vücud gücü bakımından üstünlük bağışladı’ dedi. Allah mülkünü (egemenlik yetkisini) dilediğine verir, Allah’ın lütfu geniştir ve O, herşeyi bilir.

Burada görülen ısrarlı karşı koyma, İsrailoğulları’nın bu surede sık sık değinilen bir özelliğini ortaya koyuyor. Bilindiği gibi onlar, sancağı altında savaşacakları bir hükümdarları olsun istemişlerdi. Yine bilindiği gibi açıkça “Allah yolunda” savaşmak istediklerini belirtmişlerdi.

Fakat aynı kişiler hararetle istedikleri ve onayladıkları Allah’ın kendileri için uygun gördüğü ve Peygamberleri aracılığıyla bilgilerine sunduğu tercihe karşı çıkıyorlar, bizzat yüce Allah tarafından başlarına getirilen Talut’un hükümdar olmasını içlerine sindiremeyerek ona itiraz ediyorlar. Niçin? Çünkü onların düşüncelerine veraset gerekçesiyle hükümdarlığa kendileri daha layıktır. Çünkü Talut eski yahudi hükümdarların soyundan gelmiyordu! Üstelik serveti de yoktu ki kendisine verilen liyakat önceliğine göz yumsunlardı. Bütün bunlar, yahudilerin tarih boyunca vazgeçmedikleri bilinen karakteristik huyları olduğu gibi aynı zamanda sapık düşüncelerini ve kavram kargaşası içinde olduklarını da açığa vurucu özelliklerdir.

Peygamberleri onlara, Talut’un liyakat önceliğine sahip olduğunu ve Allah’ın ne hikmetle onu tercih ettiğini açıklıyor:

“Peygamberleri onlara; `Allah onu hükümdar olarak seçerek başınıza getirdi, ona bilgi ve beden gücü bakımından üstünlük sağladı: dedi. Allah mülkünü (egemenlik yetkisini) dilediğine verir. Allah’ın lütfu geniştir ve O, herşeyi bilir.”

Talut, doğrudan doğruya Allah’ın seçtiği bir kişidir. Bu onun için bir liyakat gerekçesidir. Bunun yanısıra Allah ona bilgi ve beden gücü bakımından üstünlük sağlamıştır. Bu da onun için bir başka liyakat gerekçesidir. Ayrıca Allah “Mülkünü, egemenlik yetkisini dilediğine verir.” Çünkü mülk, O’nundur, onu dilediği gibi kullanma yetkisi kendisine aittir, buna göre kulları arasından kimi isterse onu seçer. Yine Allah “engin kerem sahibi ve herşeyi bilen”dir. Ne hazinesinin bekçisi ve ne de bağışlayıcılığının sınırı vardır. Bunun yanında O, neyin hayırlı olduğunu ve işleri nasıl düzenleyeceğini herkesten iyi bilir.

Bu uyarılar ve öğütler, aslında insan kafasındaki kavram kargaşasını düzene koyduracak ve düşüncelerdeki yanılgıyı ortadan kaldıracak nitelikte ve yeterliliktedirler. Fakat önemli bir savaşın eşiğinde olan yahudilerin karakter yapılarındaki olumsuzlukları bu yüce gerçekler tek başına düzeltmeye yetmez. Onların karakter yapısındaki bu olumsuzlukları peygamberleri de biliyor. Onlara, kalplerini sarsarak, güvene ve kesin kanaate vardıracak açık bir mucize göstermek gerekir:

248- Peygamberleri onlara dedi ki; Talut’un hükümdarlığının belirtisi, size meleklerin taşıdığı bir sandığın gelmesidir. Bu sandıkta Rabbinizden size yönelik bir huzur ile birlikte Musa ve Harun ailelerinin geride bıraktıkları bazı önemli eşyalar vardır. Eğer mümin kimseler iseniz, bu sizin için kesin bir belirtidir.

Yahudiler, çöldeki perişanlık dönemlerinden ve Hz. Musa’nın ölümünden sonra peygamberleri Hz. Yuşa’nın (Allah’ın selâmı her ikisi üzerine olsun) liderliği altında mukaddes topraklara egemen olmuşlardı. Fakat bir süre sonra düşmanları kendilerini bu topraklardan sürüp çıkarmış ve bu arada Hz. Musa ve Hz. Harun’un oğullarından gelen peygamberlerinin geride bıraktıkları değerli eşyaları içeren bir sandıkta somutlaşan kutsal emanetlerine de el koymuşlardı. Bir rivayete göre bu sandıkta yüce Allah’ın Tur dağında Hz. Musa’ya vermiş olduğu levhaların kopyaları saklı idi. Peygamberleri onlara, belirti olarak Allah’tan kaynaklanan ve gözleri ile görecekleri bir mucize göstermeyi ve bu amaçla sandukanın, üstelik “melekler tarafından taşınarak” önlerine getirilmesini uygun gördü; bu sandukanın bu şekilde önlerine getirilmesi onların kalplerini huzur ve güvenle dolduracaktı. Arkasından da onlara “Eğer mümin kimseler iseniz, bu mucize, Talut’un Allah tarafından seçilmiş olduğunu kanıtlamaya yeterli bir delildir” diyecekti.

Ayetin akışından anlaşıldığına göre bu olağanüstü olay, gerçekten meydana gelmiş ve yahudi ileri gelenlerinin kuşkularını dağıtarak peygamberlerinin sözlerine kesinlikle inanmalarını sağlamıştı.

Daha sonra Talut, cihad farzını terk etmeyen daha yolun başında peygamberleri ile yaptıkları sözleşmeyi çiğnememiş olanlardan ordusunu oluşturdu. Kur’an-ı Kerim, kıssa anlatımında kullandığı her zamanki üslubu uyarınca burada iki tablo arasında bir boşluk bırakıyor ve doğrudan doğruya aşağıdaki tabloyu sunuyor. Bu tabloda Talut, ordusu ile sefere çıkmıştır:

249- Talut, ordusu ile birlikte sefere çıkınca askerlerine dedi ki; ;9llah sizi bir ırmak aracılığı ile sınavdan geçirecek. Kim bu ırmağın suyundan kana kana içerse benden değildir. Kim onun suyundan içmez de sadece bir avuç dolusu ile yetinirse o bendendir.

Askerlerin az bir kısmı dışında çoğu bu ırmaktan su içtiler. Bir süre sonra Talut, yanında kalan müminlerle birlikte o ırmağı geçince, askerlerin bir kısmı “Bugün bizim Calut ve ordusu ile başa çıkacak gücümüz yok.” dediler. Fakat Allah’ın huzuruna çıkacaklarına kesinlikle inanmış olanlar “Allah’ın izni ile nice az sayılı topluluk, nice kalabalık topluluğu yenilgiye uğratmıştır.”dediler. “Hiç kuşkusuz Allah, sabırlılarla beraberdir.”

Burada yüce Allah’ın bu kişiyi hükümdar seçmesinin hikmeti somut biçimde ortaya çıkıyor. O, adım adım savaşa doğru ilerliyor. Komutası altındaki ordu, tarihinde birçok kez bozgunu ve ezikliği tatmış mağlup bir milletten oluşmuş, bir süre sonra da galip bir milletin ordusu ile karşılaşacak. O halde, ordusunun vicdanında gizli bir güç bulunmalıdır ki, onun sayesinde karşılaşacağı üstün ve güçlü ordu karşısında durabilsin. Bu gizli güç olsa olsa iradede bulunabilir. Nefsin arzularını ve içgüdülerini denetim altına alan, mahrumiyetlere ve sıkıntılara dayanan, zaruretlerin ve ihtiyaçların üstesinden gelen, itaati elden bırakmayan, bunun getireceği yükümlülüklere katlanan ve böylece ardarda gelecek sınavları başarı ile aşan bir iradedir onun aradığı.

O halde Allah tarafından seçilmiş olan komutan, ordusunun iradesini, direnme gücünü ve sabırlılık derecesini mutlaka denemeli, sınavdan geçirmelidir. İlk önce, ordusunun isteklere ve arzulara karşı ne kadar dayanabildiğini, ikinci aşamada da yokluklara ve sıkıntılara karşı ne derece sabırlı olduğunu deneyecektir. Bu yüzden rivayetlerin verdikleri bilgiye göre Talut, askerlerinin susuz oldukları bir sırada bu denemeyi yapmayı uygun gördü. Böylece kendisi ile birlikte kalıp sabredecek olanlar ile rahatını tercih edip geri dönecek olanları ayırt edebilecekti. Deneme sonunda ileri görüşlülüğü ortaya çıktı:

“Askerlerinin az bir kısmı hariç, çoğu bir ırmağın suyundan içtiler.”

Kana kana içtiler. Oysa isteyenlere, ırmağın suyundan bir avuç dolusu olarak aşırı susuzluklarını gidermeleri ve böylece ordudan ayrılmak isteğinde olmadıklarını kanıtlamaları serbest bırakılmıştı. Ordunun çoğunluğu sırf nefislerinin isteklerine boyun eğerek söz dinlemedikleri için ondan ayrıldılar. Ondan ayrıldılar, çünkü onun ve kendilerinin omuzlarına yüklenen görev için yeterli kimseler değillerdi. Onların düşmanla yüzyüze gelmenin eşiğinde olan ordudan ayrılmaları hayırlı ve tedbirliliğe uygun bir olaydı. Çünkü orduda zayıflık, moralsizlik ve bozgunculuk tohumu oluşturuyorlardı. Orduların gücü, asker sayılarının kalabalıklığı ile değil, bu askerlerin kalplerinin dirençlilik derecesi ile, iradelerinin kesinliği ile, yolundan sapmaz ve sarsılmaz imanları ile ölçülür.

Bu tecrübe sadece kalplerde gizli olan niyetlerin yeterli olmadığını, savaşa girmeden önce ordunun pratik bir sınavdan geçirilerek, bu yolda kaçınılmaz gerçekleri daha baştan ortaya çıkarıp tavrını ona göre belirleme gereğini ispatladı. Bunun yanısıra bu tecrübe, Allah tarafından seçilen komutanın cevherinin de dayanıklı olduğunu, çünkü ilk tecrübe sırasında ordusunun dökülüşü yüzünden sarsılmayarak yoluna devam ettiğini kanıtladı.

Gerçi bu tecrübe, Talut’un ordusunu faydadan çok zararı olacak askerlerden arındırmıştı, ancak aşılması gereken tecrübeler henüz sona ermiş değildi:

“Bir süre sonra Talut, yanında kalan müminler ile birlikte o ırmağı geçince askerlerin bir kısmı; `Bugün bizim Calut ve ordusu ile başa çıkacak gücümüz yok’ dedi.”

Sayıları çok azalmıştı. Üstelik Calut komutasındaki düşmanlarının güçlü ve sayıca kalabalık olduğunu biliyorlardı. Yukardaki sözü söyleyenler mümindi, peygamberleri ile,yaptıkları sözleşmeyi bozmamışlardı. Fakat burada gözleri ile gördükleri somut realite ile karşı karşıya idiler ve bu realiteye karşı koyacak güçleri olmadığını algılıyorlardı. İşte şimdi belirleyici tecrübeye, nihai sınava sıra gelmişti. Bu tecrübe gözle görünen somut realiteden daha büyük bir gücü üstün tutmaktı. Bu sınavı ancak eksiksiz imana sahip olarak kalpleri ile Allah arasında sıkı ilişki olanlar, insanların somut durumlarından edindikleri ölçüleri bir yana bırakarak imanlarının realitesi sayesinde edinilmiş yeni ölçüleri olanlar başarı ile aşabilirdi!

İşte bu denemede bir avuç mümin grup ortaya çıktı. Sayıca az, fakat seçkin grup. İlâhi ölçülere sahip olan küçücük grup:

“Fakat Allah’ın huzuruna çıkacaklarına kesinlikle inanmış olanlar; `Allah’ın izni ile nice az sayılı topluluk, nice kalabalık topluluğu yenilgiye uğratmıştır. Allah sabırlılarla beraberdir.’ dediler.”

İşte böyle… “Nice az sayılı topluluk, nice kalabalık topluluğu yenilgiye uğratmıştır.” Dikkat edilirse çokluk ifade eden bir üslup ile karşı karşıyayız; başka bir deyimle tek-tük görülen, istisnai bir durum değil sözkonusu olan. İşte Allah’a kavuşacaklarından kuşku duymayanların algıladıkları kural budur. Kural bu mümin grubun az sayılı olmasıdır. Çünkü bu küçük grup, sıkıntı merdiveninin basamaklarından bir bir çıkarak seçilme ve kalbur üstünde kalma mertebesine ulaşmış kimselerden oluşur. Fakat galip gelecek olan da bu gruptur. Çünkü o merkezi güç kaynağı ile sıkı ilişki halindedir; çünkü üstün ve galip gücü, Allah’ın gücünü temsil ediyor. O Allah-ki, iradesi tartışmasız, kulları üzerinde kesin egemenliğe sahip, zorbaların belini kıran, zalimlerin burnunu yere sürten ve kendini beğenmişleri kahredendir.

Onlar “Allah’ın izni ile” derken elde edecekleri bu zaferi Allah’a dayandırıyorlar ve “Allah sabırlılar ile beraberdir” derken de bu zaferi gerçek sebebine bağlıyorlar. Böylece de hak ile batılı birbirinden kesinlikle ayıracak hak savaşının Allah tarafından seçilmiş erleri olduklarını kanıtlamış oluyorlar.

Kendimizi hikâyenin akışına bırakıyoruz. Ve… Allah’a kavuşacağına kesinlikle inanan, tüm sabırlılığını bu buluşmanın kesinliğine dair beslediği imandan alan, tüm gücünü Allah’ın izninden alan, tüm inanç kesinliğini Allah’a güveninden ve Allah’ın sabırlıların yanında olduğu gerçeğinden alan bu bir avuç grup…

İşte az sayılı ve zayıf olmasına rağmen, düşmanın sayılı üstünlüğünün ve gücünün kalbindeki güveni sarsamadığı bu güvenle, sabırlı, kararlı küçücük grup, savaşın sonucunu belirleyen etkin güç oluyor. Bu inanılmaz başarıya, yüce Allah ile arasındaki taahhüdü yenileştirdikten, kalbi ile O’nun dergâhına yöneldikten, savaşın korkunç dehşeti karşısındayken zaferi sırf O’ndan dilemesinden sonra ulaşıyor:

 

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.