SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA EN’ÂM SURESİ 138. AYET
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
138- “Onlar saçma inançları uyarınca `Bu hayvanlar ve ekinler dokunulmazdır. Bizim istediklerimizden başka hiç kimse onları yiyemez, bunlar da sırtlarına yük vurulması ve binilmesi yasak hayvanlardır’, dediler. Bazı hayvanları keserken de Allah’ın adını anmazlar, bunu yaparken `Allah’ın emri böyledir, diye O’na iftira ederler. Allah onları yaptıkları bu iftiralardan ötürü cezalandıracaktır. “
Ebu Ca’fer b. Cerir et-Taberi şöyle der: Bu, yüce Allah’ın şu müşrik cahillerin durumuna ilişkin verdiği bir haberdir. Onlar, kendi kendilerine ve bu konuda Allah tarafından kendilerine verilmiş bir izin söz konusu olmaksızın haramlar ve helaller belirliyorlardı.”
Yasaklamak, haram kılmaktır. Allah’ın otoritesine tecavüz eden, buna rağmen koydukları kanunların Allah’ın şeriatı olduğunu iddia eden bu adamlar, bazı ekinleri ve hayvanları kastederek bunları -daha önce açıkladığımız gibi- ortak koştukları tanrılarına ayırarak şöyle derlerdi: “Şu hayvanların ve meyvelerin yenmesi yasaktır. -Asılsız iddialarına göre- Allah’ın dilediğinden başkası bunları yiyemez.” Tabii bu konudaki hükümleri belirleyenler, kâhinler, tapınak bekçileri ve kabile başkanlarıydı. Bazı hayvanları kastedip (bu hayvanlar Maide suresinde belirtilen hayvanlardır denilmişti. `Allah Bahire, Saibe, Vesile ve Hami diye bir şey koymamıştır) (Maide Suresi: 103) Bunlara binilmesini haram kabul ederlerdi. Nitekim bazı hayvanları da belirleyip “Bunlara binerken, sağarken ve keserken Allah’ın adı anılmaz” derlerdi. Ortak koştukları tanrılarının adlarını anıp onlara ayırırlardı. Kuşkusuz tüm bunlar “Allah’a iftira etmektir.”
Ebu Ca’fer b. Cerir şöyle der: Yüce Allah’ın “Allah’a iftira ediyorlar” (“Allah’a İftira Ediyorlar” ifadesi daha önceki bir ayette geçmişti. Bu ayette “Ona iftira ederler” şeklinde bir ifade geçmektedir.) sözüne gelince; burada yüce Allah şöyle diyor: Bu müşrikler yaptıkları şeylerle, belirledikleri haramlarla ve söyledikleri sözlerle Allah adına yalan söyleyip, batılı ona mal ediyorlardı. Çünkü onlar, yüce Allah’ın kitabında belirttiği gibi, bunu haram kılan Allah’dır” diyerek bu konudaki yasakları belirliyorlardı. Yüce Allah bu iddialarını reddedip onları yalanlamıştır. Peygamberine -salât ve selâm üzerine olsun- ve müminlere onların iddialarının yalan olduğunu haber vermiştir.
Burada cahiliye toplumlarının büyük çoğunluğunda yinelenen cahili yöntemler böylece gözümüzün önünde belirmektedirler. Bu durum bazı insanların varlığın maddeden oluştuğu iddiasını ileri sürmelerinden, bazısının Allah’ın varlığını tümden inkâr etmeye yeltenmesinden, din yalnızca bir “inanç” işidir, hayata hükmeden toplumsal, ekonomik veya siyasal bir düzen değildir” gibi sözler söylemeden öncesi için geçerliydi.
Kuşkusuz, yeryüzünde hakimiyetin Allah’a ait olmayıp insanlara ait olduğu bir sistem meydana getiren sonra da dine saygılı olduğunu ileri süren ve cahili sistemin dinden kaynaklandığını iddia eden cahiliyenin her zaman böyle yöntemlere başvurduğunu iyice kavramamız gerekmektedir. Bu yöntemin, başvurulan yöntemler arasında en iğrenç ve en kurnazcası olduğunu bilmemiz zorunludur. Sözde kahramanların eliyle gerçekleşen, bir zamanlar İslâm’ın egemen olduğu bazı ülkelerdeki deneyimlerin başarısızlığı ortaya çıktıktan sonra evrensel haçlı ve siyonistler, bir zamanlar Allah’ın Kitabıyla yönetilen bölgenin geri kalan ülkelerinde bu yönteme başvurmuşlardır. Kuşkusuz bu deneyim yeryüzünde İslâm toplumunun belirtisi konumundaki diğer birtakım kurumlar gibi halifeliğin kaldırılmasında onlar için son derece önemli bir görev başarmıştır. Ancak bu deneyim lâiklik açısından bölgenin geri kalanına etkin bir örnek oluşturamamıştır. Çünkü dinden tamamen kopmuş, görünümüyle ruhlarının derinliklerinde karmaşık dinsel duygular taşıyan kimselere büsbütün yabancı gelmiştir. Bu yüzden evrensel haçlılar ve siyonistler, aynı hedefe yönelik diğer deneyimlerinde dinsizliği bayraklaştırmak gibi bir hatayı işlememeye özen göstermişlerdir. Bu deneyimlerinin üzerine dinsel perdeler germiş, bu niteliklere ek olarak dinsel araçlara başvurmuşlardır. Gerek propagandalarla gerekse -Bunun dışındakiler sağlamdır- düşüncesine hizmet edecek tarzda sıradan yanlışlıkların bertaraf edilmesi çalışmaları teşvik edilmiştir. İşte bu, insanlardan ve cinlerden şeytanların bu dine karşı hazırladıkları komploların en iğrencidir.
Bununla beraber, tüm ağırlıklarıyla bütün dayanışma ve birleşmeleriyle tüm deneyim ve bilgi birikimleriyle bu dönemde etkin olan Haçlılar’ın ve siyonistlerin güdümündeki iletişim araçları Türkiye deneyiminde işlenen hatayı örtme çabası içine girmiş, böylece bu deneyimin İslâmi diriliş hareketi olduğunu iddia etmiş, dolayısıyla onun kendi kendini lâik ilân etmesini, dini bir kenara atıp, hayattan tamamıyla kopardığını doğru kabul etmemizin gerektiğini ileri sürmüşlerdir.
Oryantalistler -ki bunlar Haçlı ve siyonist emperyalizmin fikir ajanlarıdır Türkiye’deki girişimleri dinsizlik töhmetinden kurtarmak için büyük çabalar sarfediyorlar. Çünkü bu deneyimin dinsizliğinin ortaya çıkması sınırlı bir işlev görecektir. Gerçi bu girişimler yeryüzündeki İslâm toplumunun en son işaretini ortadan kaldırmıştır. Ancak bunun dışında başka bir başarı kazanamamıştır. Oysa bölgede daha başka deneyimlerin başarması gereken işler vardır. Cahili rejim ve görünümlerle dini kavramları ve dini koruma duygularını saptırmak, din adına dini değiştirmek, aynı şekilde din adına ahlâkı ve fıtratın temel dayanaklarını bozmak, içinde dini duygu bulunan her bölgede görevini yerine getirmesi için cahiliyeye İslâm kisvesini giydirmek, bu halkları yularlarından tutup Haçlı ve siyonistlerin kucağına atmak, bu üç yüz senedir İslâm’a komplolar kurup saldırılarda bulunan Haçlı ve siyonistlerin yapamadığını gerçekleştirmek gibi…
“Allah onları yaptıkları bu iftiralardan dolayı cezalandıracaktır.”