sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA EN’ÂM SURESİ 65. AYET

SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA EN’ÂM SURESİ 65. AYET
05.06.2020
676
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

65- De ki; “O, size üstünüzden ya da ayaklarınızın altından azap göndermeye veya düşman gruplara ayırarak size birbirinizin hıncını, birbirinizin terörünü, acısını tattırmaya kadirdir. Ola ki, anlarlar diye, ayetlerimizi çeşitli açılardan nasıl açıkladığımızı görüyor musun?

Üstten gelip her tarafı kaplayan ya da dipten fışkıran azabı düşünmek, nefislere sağdan ya da soldan gelen azabı düşünmekten daha çok etki eder. Çünkü insan sağ taraftan ya da sol taraftan gelecek bir azabı savabileceği kuruntusuna kapılabilir, ancak tepesinde ya da ayaklarının dibinden gelecek bir azaba gelince, bu, her tarafı bürüyen kahredici ve sarsıcı bir azapdır. Karşı koymak, direnmek mümkün değildir. Bu duygulandırıcı ifade, insanın duygu ve düşüncesini sarsan böylesine güçlü etkenleri içermektedir. Bu ifade, aynı zamanda yüce Allah’ın dilediği zaman, dilediği gibi kullarına azap edebileceği gerçeğini de dile getirmektedir.

Yüce Allah’ın onunla dilediği zaman kullarını yakalayıp azaba uğratabildiği gücünün dahilindeki azap türlerine daha yavaş ve sürekli bir yenisi eklenmektedir. Bir anda işlerini bitirmiyor, tersine, gece-gündüz onlarla birliktedir bu azap. Onlarla oturuyor onlarla birlikte yaşıyor.

`Veya sizi birbirinize katıp, kiminize kiminizin hıncını tattırmaya kadirdir.’ Bu kalıcı, uzun ve sürekli bir azaptır. Onları gruplar ve topluluklar haline getirmekle, kendi elleriyle tattırmaktadır bunu; kendi kendileri yudumluyorlar azabı. Bu gruplar, kimisi kimisinden ayırd edilmeyecek, ayrılamayacak şekilde birbirlerine girmişlerdir. Sürekli bir çekişme ve didişme içindedirler. Bir düşmanlık ve çarpışmadır sürüp gidiyor. Şu grubun şunun başına getirdiği felâketler içinde yaşayıp gideceklerdir.

İnsanlık her ne zaman Allah’ın sisteminden sapmış, hayatın yönlendirilmesini insanların arzularına, çekişmelerine, ihtiras ve bilgisizliklerine, zaaf ve eksikliklerine bırakmışsa, uzun tarihinin birçok döneminde bu tür bir azapla hep karşı karşıya kalmıştır. Ne zaman ki insanlar, hayatları için düzen, sistem, şeriat ve kanun, değer ve ölçüleri kendi kendilerini belirleme alçaklığına düştülerse, o zaman bazısı bazısına kulluk yapmak zorunda kalmıştır. Kimisi koyduğu düzen, sistem, yasa ve kanunlara başkalarının boyun eğmesini istemiştir. Onlar da bundan kaçınıp, karşı çıkmışlar. Bu sefer de boyun eğmekten kaçınıp, karşı çıkanlara saldırmaya başlamışlar. Eğilimleri, arzuları, ihtirasları ve düşünceleri hep çatışır. Böylece kimisi diğerlerinin belâsını çeker. Bazısı geri kalanlara kin besler. Bazısı da başkalarını inkâr eder. Çünkü hep birlikte, tüm kulların emirlerine uyduğu yüce ma’budun koyduğu ölçüye başvurmuyorlar. O zaman hiç kimse boyun eğmekten kaçınıp büyüklenmeyecekti. Aynı şekilde boyun eğdiği zaman da içinde bir eziklik hissetmeyecekti.

Kuşkusuz yeryüzünde kopacak en büyük fitne, kullar arasında birilerinin çıkıp kullar üzerinde ilâhlık iddiasında bulunması, sonra da bu iddiayı pratiğe geçirmesidir. İşte bu, insanları birbirine girmiş gruplara dönüştüren fitnedir. Çünkü tek bir millet ya da birlik halinde bir toplum görüntüsünü verseler de gerçekte kimisi kimisine kulluk yapmaktadır. Allah’dan gelen bir şeriat’a bağlı olmadığından, kimisi diğerlerini ezmek üzere otoriteyi eline geçirmiştir. Geri kalanı da büyük bir kinle fırsatı kollamaktadır. Pusuda bekleyenlerle ellerindeki yetkiye dayanarak geri kalanları ezenler, her defasında birbirlerine birtakım acılar tattırmaktadırlar. Bunlar aslında çeşitli gruplara ayrılmışlardır ancak, bu ayrılıkları belirgin değildir. Birbirlerinden ayrılmamışlardır, kopmamışlardır.

Bütün yeryüzü bugün, ağır ancak sürekli bir azabın içinde yaşamaktadır. Bu durum bizi müslüman toplumun konumunu belirlemeye sevkediyor. En kısa zamanda etrafını saran cahiliyeden farklı bir konum edinmesi sonucuna götürüyor. Cahiliye, tek başına Allah’ın şeriatının hükmetmediği her kurum, her hüküm ve her toplumun ortak adıdır. Cahiliye toplumunda yüce Allah, ilâhlık ve egemenlikte birlenmez. Bu yüzden İslâm toplumunun çevresindeki cahiliye toplumundan ayrılması da bir zorunluluk haline gelmektedir. Çünkü İslâm topluluğu, cahiliye içinde kalmaya, onun sistemine, yasalarına, hükümlerine, ölçü ve değerlerine bağlanmayı tercih eden uluslardan farklı bir ümmeti oluşturmaktadır.

Aksi taktirde dünyanın her tarafındaki İslâm topluluğunun bu azaba uğramaktan kurtulması mümkün olmayacaktır.

Veya düşman gruplara ayırarak size birbirinizin hıncını, birbirinizin terörünün acısını tattırmaya kadirdir.

Yüce Allah’ın, onunla korundukları bir İslâm ülkesinin kurulmasına izin vereceği zamana kadar, hayat metodu bakımından cahiliyeden büsbütün ayrılmaları ve kendilerinin `İslâm ümmeti’ olduklarını, çevrelerindeki herkesin ve her şeyin bağlısı bulundukları İslâm’a girmekten kaçınan cahiliyeden ve ona bağlı bulunanlardan ibaret olduğunu iyice bilmesi azaba uğramasını engeller. Ayrıca, inanç ve hayat metodu bakımından uluslarından tamamen ayrılmaları ardından, kendileriyle uluslarının arasını hak üzerine açmasını (kuşkusuz yüce Allah açanların en hayırlısıdır) yüce Allah’dan istemeleri zorunludur.

Bu ayrılığı gerçekleştirmediği zaman, bu denli net bir şekilde belirgin bir konum edinmediği sürece belirtilen azaba uğraması kaçınılmaz olacaktır. Onlar da toplum içindeki diğer gruplardan biri haline geleceklerdir. Diğer gruplara karışıp gideceklerdir. Bu durumda ne kendilerini açıklayabilirler, ne de çevrelerindeki diğer insanların onları anlama imkânları olabilir. O zaman da bu kalıcı ve sürekli azaba mahkûm olurlar. Allah’ın vaadettiği fethi görmeksizin.

Kuşkusuz müslüman topluluğun iyice belirginleşip farklı bir konum edinmesi, birtakım fedakârlıklar ve zorluklar çekmesine neden olacaktır. Ancak bu fedakârlıklar ve zorluklar diğer topluluklara karışması, iyice belirginleşmemesi, ulusuna ve çevresindeki cahiliye toplumuna karışıp erimesi sonucu uğrayacağı acılardan, korkunç azapdan daha şiddetli ve daha büyük olmayacaktır.

Allah’ın peygamberlerinin elleriyle gerçekleştirilen davet tarihine baktığımızda, Allah’ın fetih ve yardımının, peygamberlerinin ve beraberlerindeki müminlerin galip gelmesine ilişkin vaadinin, müslüman topluluk iyice belirginleşip inanç ve hayat metoduna -yani dine- dayanarak ulusundan ayrılmadan, inanç ve din bakımından cahiliyenin inanç ve dininden -yani hayat düzeninden- kopmadan önce, bir kerede gerçekleşemeyeceğini açık seçik göreceğiz. Burası bütün davet hareketlerinin ayrılış noktası ve yol ayrımıdır.

Bu davanın yolu birdir. Tüm peygamberlerin dönemlerinde yapılan neyse, yine o yapılacaktır. (Allah’ın salât ve selâmı hepsinin üzerine olsun.)

Ola ki anlarlar diye, ayetlerimizi çeşitli açılardan nasıl açıkladığımızı görüyor musun?

Yüce Allah’dan dileğimiz, bizi iyice anlasınlar diye ayetleri açıkladığı kimselerden kılmasıdır.

YOLLARIN AYRILIŞI

Bu, geçen mesajın sonunda yeralan ayrılığın bildirilmesine ilişkin bir gezintidir. Peygamberimizin kavmi, -gerçek olduğu halde- kendilerine getirdiği mesajı yalanlamışlardı. Bu yüzden, kavmi ile arasını ayırmış, tüm ilişkileri koparmıştı. Onlardan ayrılması ve üzerlerine vekil olamayacağını bildirmesi emredilmişti. Başlarına gelmesi kaçınılmaz olan kötü sonuçtan dolayı kendilerini terk ettiğini bildirmesi söylenmişti. Dini dillerine doladıklarını, oyun ve eğlenceye aldıklarını, dine karşı takınılması zorunlu tavrı takınmadıklarını görünce, onlardan yüz çevirmesi, toplantılarına katılmaması emredilmişti. Bununla beraber, onlara anlatması, sakındırması, tebliğ edip korkutması emredilmişti, ancak kendisiyle onların -kendi kavmi oldukları halde- farklı iki grup, belirgin iki ümmet olduklarını unutmadan. İslâm’da kavmin, ırkın, aşiretin ve ailenin önemi yoktur. İnsanları birbirine bağlayan ya da birbirinden koparan unsur dindir. İnsanları birlik haline getiren ya da farklı kılan, sahip oldukları inançtır. Dinin esası bulununca diğer tüm ilişkiler mevcut demektir. Ancak bu kulp koptuğu zaman tüm ilişkiler ve bağlar da kopar.

İşte ayetlerin akışında yer alan bu dalganın toplu bir değerlendirmesi.

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.