sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA ENFAL SURESİ 33. VE 35. AYETLER ARASI

SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA ENFAL SURESİ 33. VE 35. AYETLER ARASI
26.11.2020
800
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

33- Oysa sen aralarında bulundukça, Allah onları azaba çarptırmaz. Ayrıca bağışlanma dilerlerken de Allah onları azaba çarptırmaz.

34- Yoksa onlar insanların Mescid-ı Haram’a girmelerine engel oldukları halde, Allah onları niye azaba çarptırmasın ki? Onlar oranın korucuları değildiler. Oranın korucuları ancak Allah’ın yasaklarından sakınanlardır. Fakat çokları bunu bilmezler.

35- Onların Kâbe karşısında tapınmaları naradan ve alkıştan ibaretti. Süregelen inkârcılığınızın karşılığı olarak şimdi azabı tadın bakalım.

Onlara süre tanıyan Allah’ın rahmetidir. Yüce Allah rahmetinden dolayı inat etmelerine karşılık hemen onları cezalandırmıyor, insanları Mescid-i Haram’ı ziyaret etmekten alıkoymalarına karşılık olarak, onları hemen azaba çarptırmıyor. Müşrikler müslümanların Kâbe’yi ziyaret etmelerine engel oluyorlardı. Oysa müslümanlar, kimseyi Kâbe’yi ziyaret etmekten alıkoymamışlardı, kimseyi incitmemişlerdi.

Allah’ın rahmeti daha sonraları da olsa, imanın aydınlığı gönlüne yansımış herhangi biri hidayet çağrısına olumlu karşılık verebilir diye, onlara süre tanımaktadır. Peygamber aralarındadır ve onları davet etmektedir. Onlardan bazılarının olumlu karşılık verme ihtimali belirmiştir. Peygamberin aralarında yaşıyor olması sayesinde kendilerine süre tanımaktadır. İman çağrısına olumlu karşılık verdikleri, yaptıkları kötülüklerden dolayı bağışlanma dileyip tevbe ettikleri sürece, kökten yokolma azabından korunmanın yolu daima açıktır.

“Oysa sen aralarında bulundukça Allah onları azaba çarptırmaz. Ayrıca bağışlanma dilerlerken de, Allah onları azaba çarptırmaz.”

Yoksa eğer yüce Allah, içinde bulundukları durumlarına göre onlara muamele edecek olursa, onlar bu azabı çoktan haketmişlerdir: “Yoksa onlar insanların Mescid-i Haram’a girmelerine engel oldukları halde, Allah onları niye azaba çarptırmasın ki? Onlar oranın korucuları değildirler. Oranın korucuları, ancak

Allah’ın yasaklarından sakınanlardır. Fakat çokları bunu bilmezler.”

Onların azaba çarptırılmasına engel olan şey, iddia ettikleri gibi İbrahim Peygamberin -selam üzerine olsun- soyundan gelmiş olmaları veya Allah’ın evinin bekçileri, korucuları olmaları değildir. Bu, pratik bir temeli bulunmayan bir iddiadan başka bir şey değildir. Onlar bu evin (Kâbe’nin) dostları ve sahipleri değildirler. Onun düşmanıdırlar, onu gaspetmişlerdir. Çünkü Allah’ın evi öncekilerin sonrakilere bıraktığı bir miras değildir. Ona Allah’dan korkan dostları varis olur. Kendilerinin İbrahim’in -selâm üzerine olsun- varisi olduklarınà ilişkin iddiaları da böyledir. İbrahim Peygambere varis olmak kan ve soy bağıyla gerçekleşen bir şey değildir. Bu veraset ancak din ve inanç bağıyla gerçekleşir. İbrahim’in ve onun Allah için inşa ettiği bu evin varisleri Allah’dan korkanlardır. Onlar, bu evin gerçek korucularını, İbrahim’in dinine inananları Kâbe’den alıkoymaktadırlar.

Onlar Kâbe’nin yanında namaz kılıyor olsalar bile, onun dostları korucuları değildirler. Üstelik yaptıkları tapınma namaz da değildir. Yaptıkları ıslık çalmak ve el çırpmaktı. Vakardan uzak, karmakarışık birtakım davranışlardı. Ne Kâbe’nin saygınlığının bilincindeydiler, ne de Allah’ın heybetinden ürperiyorlardı.

İbn-i Ömer -Allah ondan razı olsun- şöyle der: “Müşrikler yanaklarını yere değdirerek ıslık çalıyor, alkış tutuyorlardı.”

Bu olay günümüzde “İslâm ülkeleri” (!) adı verilen birçok ülkede, yanaklarını kapı eşiklerine, mevki ve makam sahiplerinin ayaklarına sürten çalgıcıları, dalkavuk alkışçıları ve şamatacıları hatırlatmaktadır insana. İşte bu, değişik şekillerde ortaya çıkan aynı cahiliyedir. Ve bu cahiliye bir kez daha en büyük ve en açık şekliyle ortaya çıkmıştır. Yeryüzünde kulların ilahlık sürmesi, insanların hayatına hükmetmesi şeklinde ortaya çıkmıştır. Bu olay gerçekleşti mi,diğer cahiliye şekilleri bunu izler ve bunlar sadece bu büyük cahiliyenin bir ayrıntısı niteliğindedirler.

“Süregelen inkârcılığınızın karşılığı olarak şimdi tadın azabı bakalım.”

Burada işaret edilen Bedir günü müslüman kitlenin elinden çektikleri azaptır. İstedikleri azaba (kökten yoketme azabına) gelince, bu azap Allah’ın onlara yönelik rahmeti ve aralarında yaşayan peygamberine ikramı sayesinde ertelenmiştir. Belki tevbe edip yaptıklarından pişman olur, Allah’dan bağışlanma dilerler, diye.

ALLAH YOLUNDAN ALIKOYANLAR

Kâfirler insanları Allah’ın yolundan alıkoymak için, mal varlıklarını ortaya koyarak yardımlaşırlar. Peygamberimizin -salât ve selâm üzerine olsun- hayatını anlatan kitaplardan yaptığımız alıntılarda değinildiği gibi Bedir günü de yardımlaşmışlardı. Aynı şekilde Bedir’den sonra ikinci bir çarpışma için hazırlık yapmışlardı. Yüce Allah arzularının boşa çıkacağı, harcadıkları malların içlerinde yürek acısına dönüşeceği uyansında bulunuyor. Onlara dünyada bozgun, ahirette de cehennem azabı va’dediyor:

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.