SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA MAİDE SURESİ 105. AYET
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
105- Ey müminler, siz kendinizden sorumlusunuz, eğer siz doğru yolda olursanız sapıklar size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O size yapmış olduklarınızın iç yüzünü bildirecektir.
Bu, müminler ile diğer insanlar arasındaki ayrılık ve farklılıktır. Bu bir tek ümmet olmaları nedeniyle aralarında gerçekleşen dayanışma ve beraberliğin ifadesidir.
“Ey müminler, siz kendinizden sorumlusunuz, eğer siz doğru yolda olursanız sapıklar size zarar veremez.”
Siz diğer insanlardan ayrı bir birliksiniz. Aranızda dayanışma ve beraberlik içindesiniz. Öyleyse siz kendinizden sorumlusunuz. Kendi nefsinizden sorumlusunuz, onu temizleyin ve arındırın. Kendi cemaatınıza bakın, ona bağlanın ve bu bağlılığın gereklerini yerine getirin. Siz doğru yolda olduktan sonra, başkasının sapıklığından dolayı size bir zarar gelmez. Siz başkasından apayrı bir birliksiniz. Siz kendi aranızda dayanışma içinde bir ümmetsiniz. Siz birbirinizin dostlarısınız. Sizin başkaları ile bir dostluğunuz ve bağlılığınız yoktur
Bu ayet-i kerime tek başına, İslâm ümmetinin karakterini ve diğer insan toplulukları ile ilişkilerindeki ana ilkeleri belirlemektedir.
İslâm ümmeti, Allah’ın taraftarı olan bir topluluktur. Onun dışındaki uluslar ise şeytanın taraftarlarıdır. Bu nedenle İslâm ümmeti ile diğer uluslar arasında herhangi bir dostluk ve dayanışma söz konusu olamaz. Zira akidelerinde bir beraberlik yoktur. Dolayısıyla herhangi bir hedef ve yöntem, ceza ve sorumlulukta bir beraberlik söz konusu değildir.
İslâm ümmetinin kendi arasında bir dayanışma içerisine girmesi, birbirine tavsiye ve öğütlerle destek olması gerekir. Allah’ın gösterdiği doğru yolu izleyerek diğer uluslardan bağımsız ve ayrı ümmet olması lazımdır. Bundan sonra kendisi doğru yolu izlediği müddetçe çevresindeki insanların sapıklığa düşmesi ona asla bir zarar vermez.
Yalnız bu demek değildir ki, İslâm ümmeti tüm insanları doğru yola davet yükümlülüğünü ihmal etsin. Çünkü doğru yol onun dinidir, yasası ve sosyal düzenidir. İslâm ümmeti, yeryüzünde kendi düzenini kurduktan sonra, tüm insanları bu sisteme davet etmek ve onları doğru yola erdirmek için çalışmak zorundadır. Tüm insanlar üzerinde İslâm’ın hakimiyetini gerçekleştirip onların arasında adaleti gerçekleştirmelidir. İnsanları içinden çekip çıkardığı cahiliye ve sapıklık bataklığından uzaklaştırmalıdır.
İslâm ümmetinin Allah’ın huzurunda yalnız kendisinden sorumlu olması, doğru yolu izledikten sonra sapıklığa düşenlerin ona zarar vermemesi, öncelikle kendi aralarında, sonra yeryüzünün tamamında iyiliği yaygınlaştırmak, kötülüğü ortadan kaldırmak konusundaki görevinde, kusur yaptığında hesaba çekilmeyeceği anlamına gelmez. En başta gelen özelliği Allah’a teslim olmak ve O’nun yasasını yürürlüğe koymaktır. Kötülüklerin başı ise cahiliyettir. Allah’ın hakimiyeti ve yasasına karşı haddini aşmaktır. Cahiliyenin idaresi tağutun idaresidir. Tağut ise, Allah’ın hakimiyetinden ve otoritesinden başka, tüm egemenliklerin ortak adıdır. İslâm ümmeti, önce kendisine sonra da tüm insanlığa önder olmak zorundadır.
Ayet-i kerimedeki sorumluluğun sınırları, eskiden bazı kimselerin anladığı ve şimdi de bazı kimselerin anlayabileceği gibi, müminlerin birer fert olarak iyiliği yaymak, kötülüğü engellemek göreviyle mükellef olmadığı anlamına gelmez. İslam ümmetinin bizzat kendisi doğru yolda olduktan sonra, etrafındaki insanların sapıklığa düşmesi ona zarar vermez. O, yeryüzünde Allah’ın yasasını hakim kılmak zorunda değildir, denemez.
Bu ayet-i kerime ne ferdin ne de ümmetin kötülüğe karşı koyması, sapıklığa karşı direnmesi ve azgınlarla savaşması konusundaki sorumluluğûnu kaldırmamaktadır. Bütün zulümlerin en büyüğü hiç kuşkusuz Allah’ın ilahlığına karşı haddini aşmak, hakimiyetini gasp etmek ve insanları Allah’ın yasaları dışında başka yasalara boyun eğdirmektir. Bu öyle bir kötülüktür ki, bu kötülük ayakta durduğu müddetçe ne ferdin doğru yolda oluşu ne de ümmetin doğru yolda oluşu bir fayda verir.
Ashabus Sünen’in rivayetine göre, Hz. Ebu Bekir bir ara ayağa kalkmış, Allah’a hamd ve övgüsünü dile getirdikten sonra şöyle demişti: “Ey insanlar siz `Ey müminler, siz kendinizden sorumlusunuz. Eğer siz doğru yolda olursanız sapıklar size zarar veremez’ ayetini okuyorsunuz. Ve onu yanlış şekilde yorumluyorsunuz. Halbuki, ben peygamberin şöyle dediğini işitmiştim; `İnsanlar bir kötülüğü görüp onu engelleyemezlerse Allah’ın onları toptan cezalandırması yakındır.’
Böylece birinci halife (Allah ondan razı olsun) kendi zamanında bazı insanların bu ayetle ilgili yanlış anlayışlarını düzeltmiştir. Bugün biz de böyle bir düzeltmeye daha da muhtacız. Zira kötülükleri engellemeye yönelik yükümlülükleri yerine getirmek o kadar zorlaşmıştır ki, zayıf iradeli insanlar bu ayeti kendilerini cihadın zorluklarından ve yorgunluklarından kurtaracak, cihadın katılığından ve belasından(!) sıyrılmak için, rahat bir yaşama imkan verecek yorumlara rahatlıkla kaymaktadırlar!
Allah’a yemin olsun ki hayır! Bu din ancak gayret ve cihad ile ayakta durabilir. Ancak çalışma ve mücadele ile düzelebilir. Bu dinin, insanları tekrar ona döndürerek, insanları kulların kulluğundan yalnız Allah’ın kulluğuna ulaştıracak çalışkan fedailere ihtiyacı vardır. Allah’ın ilahlığını yeryüzünde egemen kılacak, Allah’ın bu otoritesini gasp edenlerin elinden bu otoriteyi geri alacak, Allah’ın yasasını insanların hayatında yürürlüğe koyacak ve insanları buna göre yönlendirecek, çalışmalara kendini adayıp var gücüyle çalışan müslümanlara ihtiyaç vardır. İnsanların teker teker sapıklığa yuvarlandığı, yol gösterilmeye ve aydınlatılmaya muhtaç olduğu durumlarda, güzellikle onlara ulaşabilecek çalışmalara ihtiyaç vardır. İnsanların Allah’ın yolundan alıkoyan, Allah’ın dinini yok etmek isteyen ve Allah’ın yasasının yürürlüğe girmesine karşı koyan zalim kuvvetlerin ortalıkta cirit attığı durumlarda ise, Allah’ın dininden yana olacak güce ihtiyaç vardır.
İşte ancak bundan sonra müminlerin görevi bitmiş olur. Bundan önce değil. Doğru yolda olanların da sapıkların da Allah’ın huzurunda bir araya geldiği sırada, sapıklar Allah’ın cezasına müstehak olurlar:
“Hepinizin dönüşü Allah’adır. O, size yapmış olduklarınızın içyüzünü bildirecektir.”
VASİYET VE ŞAHİTLİK
Şimdi de bu surede yer alan şer’i hükümlerin sonuncusu gelmektedir. İslâm toplumunda sosyal ilişkilere yönelik bir hükmün açıklanmasıdır bu. Bu hüküm, yolculuk esnasında ve kişinin toplumdan uzak olduğu durumlarda vefat edeceği sırada yaptığı vasiyete şahit tutmasıyla ve İslâm şeriatının hakkı sahibine ulaştırmak için ön gördüğü güvencelere ilişkin bir hükümdür: