sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 171. AYET

SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 171. AYET
02.03.2020
968
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

171- Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda aşırılığa sapmayınız, Allah hakkında gerçek olmayan sözler söylemeyiniz. Meryem oğlu İsa-Mesih, Allah’ın sadece bir peygamberi, Meryem’e sunduğu bir kelimesi ve ondan gelen bir ruhtur. Allah’a ve peygamberine inanınız. Allah “üçtür” demeyiniz. Bundan vazgeçiniz, hayrınıza olan budur. Allah ancak tek bir ilahtır, çocuğu olmaktan münezzehtir, göklerde ve yeryüzünde bulunan herşey onundur. Allah insan için yeterli bir vekildir.

O halde bu aşırılıktır, sınırı ve hakkı aşmaktır. Bu Ehl-i Kitab’ı, Allah hakkında gerçek olmayan şeyleri söyleten bir saplantıdır. Bu yüzden O’nun çocuğu olduğunu zannediyorlar. -Allah çocuk edinmekten münezzehtir- Allah üçün biridir dedikleri gibi.

Düşünsel gelişme ve gerilemeyle orantılı olarak “oğul” ve “teslis” düşüncesi de aşama kaydediyordu onlarda. Bununla beraber, Allah’a oğul isnat etmekten dolayı fıtrî tiksinti karşısında zorlandıkları da kesindir. Aklın gelişmesiyle bu tiksinti gittikçe artıyordu. Bunun için bu görüşü; “insanların doğumu gibi gerçekleşmiştir” şeklinde yorumladılar. Bunun, baba ile oğul arasındaki sevgi anlamına geldiğini ileri sürdüler. Üç uknumdan ibaret tek ilah anlayışını da yorumladılar. Bunlar Allah’ın farklı durumlardaki “sıfat”larıdır, demeye başladılar. Buna rağmen bu çelişen düşünceleri insan idrakine sığdırmaya güçleri yetmiyordu. Bu yüzden, göklerle yeri örten perde kalkmadıkça, mahiyeti bilinmeyecek bir bilmece olarak sindirmeye çalışıyorlardı.

Kuşkusuz Allah ortaklardan münezzehtir. Benzerlerinin olmasından uzaktır O. O’nun yaratıcı olması yaratıklardan farklı olmasını gerektirir. Hiçbir idrak yaratanla yaratılan, Malikle mülk arasında başkalığı, bundan başka bir şekilde düşünemez. Kur’an ayetinin gösterdiği de budur:

“Allah ancak tek bir ilahtır. Çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yeryüzünde bulunan herşey onundur.”

Şayet İsa’nın babasız dünyaya gelişi, insanların adet ve alışkanlıklarına uymayan garip ve olağanüstü bir olay olarak görünüyorsa, bu gariplik alışılagelen durumdan farklı oluşundan kaynaklanmaktadır. Ancak insanların alışkanlıkları varlığın tümü demek değildir. Sünnetullah, insanların bildiği tabiat kanunlarından ibaret değildir. Kanunu yaratan ve uygulayan Allah’tır. Üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunan O’dur. Dilemesi de sınırlandırılmaz.

Gerçeği söyleyen yüce Allah, Hz. Mesih hakkında şöyle buyuruyor:

“Meryem oğlu İsa-Mesih, Allah’ın sadece bir peygamberi, Meryem’e sunduğu bir kelimesi ve ondan gelen bir ruhtur.”

Kısacası, O, “Allah’ın peygamberidir”

O’nun durumu da diğer peygamberlerin durumu gibidir. Nuh, İbrahim, Musa ve Muhammed (Allah’ın selamı üzerlerine olsun) gibi zaman boyunca gelen şerefli kafilenin durumu gibidir.

“Meryem’e sunduğu bir kelimesidir.”

Bu ifadenin en akla yakın yorumu şöyledir: Yüce Allah, İsa’yı Kur’an-ı Kerim’in çeşitli yerlerinde sözünü ettiği doğrudan evrensel emriyle yaratmıştır. Bu emir “Ol… O da oluverirdi” şeklinde ifade edilmektedir. Yüce Allah bu kelimeyi Meryem’e sunmuş, Adem’in dışında insanların alışa geldikleri gibi bir babanın nutfesi olmaksızın onun karnında İsa’yı yaratmıştır. Kuşkusuz herşeyi yoktan var eden kelimenin, İsa’yı, Meryem’in karnında bir “nefes”ten yaratması şaşılacak bir şey değildir. Yüce Allah bu nefesi şöyle ifade etmektedir:

“Ondan gelen bir ruhtur.”

Bundan önce yüce Allah, Adem’in çamurdan kalıbına ruhundan üflemiş O da “insan” oluvermişti. Bu konuda yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Hani Rabbin Meleklere ben çamurdan bir insan yaratacağım, ona şekil verip ruhumdan üflediğim zaman siz hemen onun için secdeye kapanın, demişti” (Hicr Suresi, 28-29)

Yine İsa’nın kıssasında şöyle buyurmaktadır: “Irzını koruyan Meryem’i hatırla ki, biz O’na ruhumuzdan üflemiştik.” (Enbiya Suresi, 59) Bu iş daha önce de meydana gelmişti. Oradaki ruhla bu ruh aynıdır. Adem’in kıssasını kabul eden ve Allah’ın ruhundan üflediğine inanan hiçbir Ehl-i Kitap mensubu kimse, Adem’in ilah olduğuna ya da İsa için söylendiği gibi yada tanrısal uknumlardan biri olduğunu kabul etmeyecektir. Oysa ruh ve üfleme noktasında birbirine benzemektedir, her iki olay. Üstelik Adem (a.s), annesiz-babasız yaratılmıştır. İsa’nın ise bir annesi vardır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“Allah katında İsa örneği, Allah’ın topraktan yarattıktan sonra “ol” demesiyle “oluveren” Adem örneği gibidir.” (Al-i İmran Suresi, 59)

Sorunun son derece açık ve basit olduğunu gördükten sonra, heva ve heveslerin, putperest kalıntıların, İsa (a.s)’ın olayını peş peşe gelen nesillerin kafasında, nasıl içinden çıkılmaz bir düğüme dönüştürdüğüne şaşırıyor insan. Oysa -Kur’an’ın tasvir ettiği gibi- olay son derece basittir. Apaçık ve nettir.

Kuşkusuz, annesiz-babasız Adem’e ruhundan üfleyerek diğer yaratıklardan farklı bir hayat bahşeden, İsa’ya da, babasız olarak bu insanî hayatı bahşeden Rabtır. Bu basit ve açık sözler sırf babasız dünyaya geldi diye İsa’yı tanrılaştıran ve üç uknumun tanrılığından söz eden efsanelerden daha akla yakındır. Yüce Allah bu efsanelerden beri ve büyüktür.

“… Allah’a ve peygamberlerine inamız, Allah “üçtür” demeyiniz. Bundan vazgeçiniz, bayrınıza olan budur.”

Allah’a, -aralarında Allah’ın peygamberi sıfatıyla İsa ve peygamberlerin sonuncusu sıfatıyla Muhammed’e (salât ve sefâm üzerine olsun) olmak üzere peygamberlerine iman etmeye ve bu tür iddia ve efsanelerden uzaklaşmaya : ilişkin bu çağrıdan sonra, yerinde bir münasebetle şu net açıklama ve aydınlatıcı bildirim ver almaktadır:

“Allah ancak tek bir ilahtır.”

Bunu evrene egemen yasanın birliği, yaradışın birliği ve yöntemin birliği -“ol” ve “oluverir”- şahittir. İnsan aklı da şahittir buna. Çünkü bu sorunu kavrayabilecek kapasitededir. Ve akıl yaratıklara benzeyen bir yaratıcıyı, yada bir içinde üç tanrıyı, yada üç içinde bir tanrıyı tasavvuru edemez.

“… Çocuğu almaktan münezzehtir.”

Çocuk sahibi olmak fani birisi için süreklilik unsurudur. Nesil şeklinde kalıcı olma çabasıdır. Oysa Allah bakidir. Fanilerin şekline bürünüp kalıcı olmaya ihtiyaç duymaz. Göklerde ve yerde bulunanlar hep birlikte onun mülküdürler:

“… Göklerde ve yeryüzünde bulunan her şey onundur.”

İnsanlığın yüce mabutlarına kulluk bağı ile bağlanmaları yeterlidir. O hepsini gözetecektir. Aralarından birini O’nun oğlu ilan etmekle, O’nunla aralarında akrabalık icad etmeye ihtiyaç yoktur. Gözetme ve koruma olma seklinde bu bağ her zaman mevcuttur:

“… Allah insan için yeterli bir vekildir.”

Böylece Kur’an-ı Kerim, akideye ilişkin gerçeği açıklayıp bildirmekle yetinmiyor. Aynı zamanda yüce Allah’ın onları gözettiğini, onların, ihtiyaçlarını ve yararlarını bildiğini de ekliyor. Bu şekilde insanların herşeyini güvenle Allah’a havale etmesini sağlamayı hedefliyor.

Ayetlerin akışı tutarlı itikâdî düşüncenin, en büyük sorununu belirlemekle sürüyor. Birlik gerçeğinin ruhta iyice yer etmesinden kaynaklanan inanç gerçeğidir bu. Bu gerçeğe göre; yaratıcının ilahlığı yaratıkların kulluğunu gerektirir. Ortada sadece ilahlık ve kulluk gerçeği vardır. Bir tek ilahlık ve varlık aleminde yer alan herşeyi ve herkesi kapsayan kulluk vardır.

Kur’an-ı Kerim, burada İsa’nınki gibi meleklere de oğulluk isnat eden ya da İsa’da olduğu gibi onları da ilahlığa ortak sayan her inancı doğrulttuğu gibi, hıristiyanların inançlarını da düzeltiyor:

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.