sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 172. VE 173. AYETLER ARASI

SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 172. VE 173. AYETLER ARASI
03.03.2020
714
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

172- Ne Mesih Allah’a kul olmaktan kaçınır ve nede Allah’a yakın melekler. Kim ona kul olmaktan kaçınır, büyüklük taslarsa, bilsîn ki, Allah hepsini huzurunda bir araya getirecektir.

173- İman edip iyi ameller işleyenlere mükafatlarını eksiksiz ödeyecek, hatta lütfundan onlara daha fazlasını verecektir. Kul olmayı kendisine yedirmeyip büyüklük taslayanları da acı bir azaba çarptıracaktır. Bunlar Allah’tan başka hiçbir dost, hiçbir yardım edici bulamazlar.

İslâm, yüce Allah’ın birliği gerçeğini yerleştirmeye büyük önem vermiştir. Öyle ki bu birliğe şirk yada herhangi bir şekliyle müşahebet (benzerlik) kuşkusu bulaşmamıştır. Ayrıca hiçbir şeyin yüce Allah gibi olmadığını da belirtmeye önem vermiştir. Ne mahiyet, ne sıfat ne de özellik bakımından hiçbir şey O’na ortak olamaz. Nitekim aralarında tüm canlılarda olmak üzere evrende yer alan herşeyle yüce Allah arasındaki bağın gerçeğini de belirlemeye büyük önem vermiştir. Bu, ilahlık ve kulluk bağıdır. Allah’ın ilahlığı ve herşeyin O’na yönelik kulluğu. Kur’an’ın tümünü gereği gibi inceleyenler bu gerçeklerin -yada çeşitli yönleriyle bu gerçeğin- yerleştirilmesi üzerinde önemle durulduğunu görecektir. Böylece nefiste bir kuşku, bir şüphe veya kapalılığın kalmasına imkan bırakılmadığını görecektir.

Ayrıca Kur’an, tüm peygamberlerin, bu gerçeği getirdiklerini bildirmektedir. Her peygamberin hayatında ve davet sürecinde bu gerçeği öne çıkarır. Bunu Nuh (Allah’ın selamı üzerine olsun)’un zamanından Muhammed (salât ve selâm üzerine olsun)’in zamanına kadar ki risaletlerin ekseni kılar. Her peygamberin dilinden bu gerçeği tekrarlar: “Ey kavmim Allah’a kulluk edin, sizin ondan başka ilahınız yoktur.” (Araf Suresi, 59)

Esas şaşırtıcı olan, bu gerçeğin yerleşmesi konusunda bu kadar kesin ve katı olan semavi dinlere mensup olanlardan kimisinin bu gerçeği bozması, yüce Allah’a oğul yada kız yakıştırması yada cahiliye toplumlarında yaşayan putçuluktan esinlenerek yüce Allah’ın uknumlar şeklinde yarattıklarından biriyle sentez oluşturduğunu söylemesidir.

İlahlık ve kulluk. Bu gerçeğin dışında herhangi birşey ve bu temelin dışında bir temelin varlığı söz konusu değildir. İlahlıkla kulluk yada kullukla ilahlık arasındaki bağın dışında bir bağ mevcut değildir.

Bu gerçek, her türlü bulanıklıktan, şüphe ve gölgeden kurtulmadığı sürece -hayatları istikamet bulamayacağı gibi- insanların düşünceleri istikrara kavuşamaz.

Evet, Rableriyle aralarındaki bağın gerçek mahiyetini iyice kavramadıkları ” sürece insanların, düşünceleri istikamet bulamaz, bilinçleri yerine oturamaz.

O, ilahlarıdır, onlar da O’nun kulu. O, yaratıcılarıdır onlar da yaratık. O, sahipleridir onlar da O’nun mülküdür. Tümü de bu bağda eşit durumdadır. ‘. Hiç kimsenin oğulluğu söz konusu değildir. Yüce Allah’ın herhangi biriyle ‘ birleşmesi de mümkün değildir. Bu yüzden herkesin sahip olduğu ve istediği ‘ zaman yönelip elde edebildiği bir şeyin dışında, herhangi birinin O’na yakınlık . kurması mümkün değildir. Bu da, takva ve salih ameldir. Bu ise, herkesin gücü dahilindeki bir şeydir. Ancak onun oğlu olmak ve O’nunla birleşmek. İşte bunlar olmayacak şeylerdir.

Hayatları, ilişkileri ve hayattaki görevleri hiçbir zaman istikamet bulamaz, hep birlikte bir tek Rabbin kulları oldukları gerçeği gönüllerinde yer etmediği sürece. Bu nedenle biricik otorite sahibinin karşısındaki konumları birdir. O’na yakınlık kurmak ise herkesin gücü dahilindedir. Bu durumda Allah ile insanlar arasındaki tüm aracılık iddiaları geçersiz olur. Herhangi bir fert, toplum yada insanlardan bir grup nesilden nesile geçen hakları iddiası da boşta kalmış olur. Bunun dışında insanların toplumsal hayatlarında, düzenlerinde ve bu düzen içindeki konumlarında köklü bir eşitlik düşünülemez.

O halde sorun sadece bu sağlam temel üzerinde kalbin huzurunu sağlayan soyut bir inanç sorunu değildir. Bunun yanında, hayat düzeni, toplumsal bağlar, uluslar ve nesiller olarak insanların birbiriyle ilişkileri sorunudur da.

Bu, İslâm’ın eliyle gerçekleşen insanlık için bir yeniden doğuştur. Kulların Rabbine kul olmak suretiyle, kullara kul olmaktan kurtulmuş özgür insanın doğuşu. Bu yüzden İslâm tarihinde Allah’ın oğlu yada tanrısal uknumların tamamlayıcısı uknum adına insanları ezen, kendine kul-köle edinen bir “kilise” olayı yaşanmamıştır. Bilindiği gibi kilise, otoritesini oğulun yada uknumun otoritesinden alıyordu. Aynı şekilde İslâm tarihinde, egemenlik yada kanun koyma hakkının, Allah’a yakınlığından ve O’nun onayından kaynaklandığını iddia ederek “tanrısal hak”la egemenlik sürdüren kutsal bir otoritenin de izine rastlanmamıştır.

Bir yandan kilisenin ve papaların öte yandan, kilisede olduğu gibi kendileri için kutsal bir hak iddia eden Patriklerin Avrupa’da oğul yada uknum birleşimi adına ileri sürdükleri “kutsal hak” iddiaları, “Haçlılar”ın İslâm toprağın talan etmek için saldırmalarına kadar sürdü. İslâm ülkesinden, “kutsal hak”ka karşı devrim fikrini edinerek, geri dönmüşlerdi. Reform adıyla “Martin Luter” “Kalvin” ve “Zenceli” hareketleri bundan sonra başlamıştır. Bu hareketler, temelde İslâm’dan İslâm düşüncesinin berraklığından, insanoğlundan kutsallığı ve egemenlik ayrıcalığını kaldıran özelliğinden etkilenerek başlamıştı. Çünkü İslâm inancında sadece ilahlık ve kulluk gerçeği yer alıyordu.

Burada Kur’an-ı Kerim, İsa’nın tanrılığı ve oğulluğu, (Uknumlardan biri olan) kutsal ruhun tanrılığı ve Allah’la birlikte her tür oğulluk ve tüm şekilleriyle tanrılık iddialarına ilişkin net cevabı veriliyor. Kur’an-ı Kerim Hz. İsa’nın Meryem’in oğlu ve Allah’ın kulu olduğunu ayrıca, Allah’a kul olmaktan kaçınmayacağını, Allah’a yakın meleklerin de onun kulları olduklarını ve O’na kul olmaktan kaçınmayacaklarını bildirerek doğru ile yanlışı ayırıcı sözü yerleştiriyor. Aynı zamanda tüm yaratıkların Allah’ın huzurunda toplanacağını, ona kul olmayı kendilerine yediremeyenleri acıklı bir azabın beklediğini ve O’na içten kul olanları da büyük bir mükafatın beklediğini bildiriyor:

“ne Mesih Allah’a kul olmaktan kaçınır ve nede Allah’a yakın melekler. Kim Allah’a kul olmaktan kaçınır, büyüklük taslarsa bilsin ki, Allah hepsini huzurunda bir araya getirecektir.”

Kuşkusuz Meryemoğlu İsa-Mesih, Allah’a kul olmaktan büyüklük taslayarak kaçınmaz. Çünkü O -Allah’ın peygamberi ve elçisi olduğundan- ilahlık ve kulluk gerçeğini ve bu ikisinin bir araya gelmez mahiyetlerinin farklı olduğunu çok iyi bilir. Yine O, Allah tarafından yaratılmış olduğunu çok iyi bilir. Allah tarafından yaratılmış olanın, Allah gibi yada O’nun bir parçası gibi olamayacağını çok iyi bilir. Tek ve pekiştirilmiş gerçek olmakla beraber Allah’a kul olmanın değerinden bir şey eksiltmediğini ve Allah’a kulluğun yaratılma ve meydana gelme nimetini inkar eden kafirlerden başkasının küçümseyip kaçınmadığı bir mertebe olduğunu da en iyi bilenlerden birisidir. Allah’a kulluk, yüce Allah’ın peygamberlerini nitelendirdiği bir mertebedir. Üstelik peygamberlerin durumu son derece üstün ve O’nun katında oldukça onurlu bir durumdur. Aralarında Ruhul Kudüs, Cebrail’de olmak üzere Allah’ın yakın meleklerin durumu da İsa ve diğer peygamberlerin durumu gibidir. O halde İsa’ya tabi olanlar, O’nun kendisi için hoşnut olduğu ve çok iyi de bildiği bir şeyden niçin kaçınıyorlar?

“… Kim O’na kul olmaktan kaçınır, büyüklük taslarsa bilsin ki Allah hepsini huzurunda bir araya getirecektir.”

Onların kaçınmaları ve büyüklük taslamaları yüce Allah’ın gücüyle onları huzurunda toplamasına engel olamaz. Kullar üzerindeki mutlak ilahlık otoritesidir bu. Bu konuda onlarla, yüce Allah’a içtenlikle kul olup ona teslim olanlar arasında bir fark söz konusu değildir.

Ancak gerçeği bilip, Allah’a gerçeği gibi kul olanların ve bu bilgi ve kabullenmenin doğal sonucunun salih amel olduğunu bilerek hareket edenlerin mükafatları fazlasıyla verilecektir.

“… Kul olmayı kendilerine yediremeyip büyüklük taslayanları da acı bir azaba çarptıracaktır. Bunlar Allah’tan başka hiçbir dost, hiçbir yardım edici bulamazlar.”

Yüce Allah, kulluklarına ve ibadetlerine muhtaç olduğundan yada mülkünde bir artma veya eksilme söz konusu olduğundan kullarının içtenlikle kullukta bulunmalarını ve sadece kendisine ibadet etmelerini istemiyor. Aksine, hayatları ve konumları gibi düşünce ve duygularının da doğrulması için ilahlık ve kulluk gerçeğini bilmelerini istemektedir. Çünkü düşüncelerin, duyguların, hayat ve konumların istiklal bulması ancak, bu sağlam temele dayanmakla mümkün olur. Bu gerçeği bilmek; ardından kabullenmek, sonra da hayata geçirmekle mümkündür.

Yüce Allah, bu gerçeğin açıkladığımız tüm boyutlarıyla insanların gönüllerinde ve hayatlarıyla yerleşmesini dilemektedir. Kulların kulluğundan kurtulup bir tek Allah’ın kulluğuna yükselmeleri ancak bu şekilde mümkün olur çünkü. Bu evrende ve yeryüzünde gerçek otoritenin kime ait olduğunu bilmelerini istemektedir. Böylece sadece O’na ve O’nun hayat sistemine ve şeriatına bir de, hayatlarına sadece onun sistemi ve şeriatıyla hükmedene boyun eğerler. Herkesin O’na kul olduklarını bilmelerini istemektedir. Sadece O’nun için yüzlerini ve alınlarını eğip ve O’ndan başkasına karşı alınlarını dik tutmaları için. O’nun için secde ve rukuya varmakla yalnızca, Allah’ı anıp O’ndan başkasını zikretmemekle, despotların ve tağutların karşısında üstünlük duymalarını istemektedir. O’na yakınlık kurmanın hısımlık yada soy bakımından olmadığını aksine, takva ve salih amelle mümkün olduğunu bilmelerini istemektedir. Böylece Allah’a yaklaşmak için yeryüzünü bayındır hale getirip salih ameller işlemiş olurlar. İlahlık ve kulluk gerçeğini gereği gibi bilmelerini istemektedir. Bu sayede yeryüzünde Allah’ın otoritesini korumuş olurlar. Allah adına bu otoriteyi ele geçirmek isteyenlere karşı çıkıp, her işi Allah’a döndürmüş olurlar. Böylece hayatları düzelir, bu temel üzerinde yücelir, onurlanırlar.

Bu büyük gerçeği değerlendirmek, insanların bakışlarını sadece Allah’a bağlamak, kalplerini O’nun hoşnutluğuna, davranışlarını takvasına veya, hayat düzenlerini sadece O’nun iznine şeriat ve sistemine bağlamak, insanların yeryüzündeki hayatlarına iyilik, üstünlük, özgürlük, adalet ve doğruluk saçan bir hazinedir. İyilik, üstünlük özgürlük, adalet ve doğruluktan ibaret bir besin kaynağıdır. Tüm yeryüzü hayat boyu yararlanır. Yüce Allah’ın, içtenlikle kul olan ve salih ameller işleyenlere ahirette vereceği mükafata gelince, kuşkusuz bu, O’ndan bir onur ve üstünlüktür. Allah’ın bağışından bir bolluktur.

Bu açıklamaların ışığında, İslâm’ın getirdiği ve mensupları tarafından bozulmadan, nesillerin geçmesiyle değiştirilmeden önce tüm risaletlerin ve tüm peygamberlerin çağrısının temeli olduğunu bildirdiği net şekliyle iman sorununa bakmamız gerekmektedir. Bu olaya, onunla birlikte onur, özgürlük, adalet ve doğruluk buldukları ve hem sembolik kulluk davranışlarında hem de hayat nizamında kullara kulluktan kurtulup, tek basına Allah’a kul oldukları insanlığın yeniden doğuşu gözüyle bakmalıyız.

Allah’a kul olmaktan kaçınanlar, sınırsız mercilere kul olma zilletini yaşarlar. Arzu ve ihtirasların, kuruntu ve hurafelerin kulu olmak alçaklığını tadarlar. Kendileri gibi olan insanlara kul olurlar. Onların önünde eğilme alçaklığını yaşarlar. Kendileri gibi insan olan kulların düzenlerini, şeriat ve kanunlarını, değer ve ölçülerini, hayatlarına uygulamak suretiyle aşağılık bir hayat sürdürürler. Bunlar ve onlar Allah’ın katında bir oldukları halde, onları bu dünyada Allah’ın dışında ilahlar edinirler. Ahirette ise;

“…Acı bir azaba çarptıracaktır. Bunlar Allah’tan başka hiçbir dost, hiçbir yardım edici bulamazlar.”

Kuşkusuz bu, Kur’an’ın akışı içinde şu ayetin Ehl-i Kitap’tan hıristiyanların o zamanki ve kıyamete kadarki tahriflerine karşılık sunulan semavi inançlarda yer alan önemli bir sorundur.

SON ÇAĞRI

Bu yüzden -geçen derste Ehl-i Kitap’tan yahudilerle karşılaşmanın sonunda yapıldığı gibi- tüm insanlığa yönelik bir çağrı yer almaktadır. Son risaletin Allah’tan bir kanıt taşıdığı ve onun karanlıkları ve kuşkuları dağıtan bir nur olduğunu bildirmektedir. Kim bu nur aracılığıyla doğru yolu bulur ve Allah’a sarılırsa, Allah’ın rahmeti tarafından kuşatıldığını görecek kendini, Allah’ın lütfu içinde bulacaktır. Böylece bu nur sayesinde Allah’ın dosdoğru yolunu bulacaktır:

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.