sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 174. VE 175. AYETLER ARASI

SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 174. VE 175. AYETLER ARASI
04.03.2020
694
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

174- Ey insanlar size Rabbinizden kesin kanıt geldi ve size apaçık bir ışık indirdik.

175- Allah kendisine inanıp sarılanları rahmetine, bol bağışına kavuşturacak, onları doğru yola iletecektir.

Bu Kur’an, insanların Rabbinden insanlara, bir kanıt taşımaktadır.

“… Ey insanlar size Rabbinizden kesin bir kanıt geldi.”

Onu insan sözünden ve insan sanatından ayıran ilahî sanatın mührü orada açıkça görülür. Hem söz hem d:. anlam bakımından. Bu olay o denli açıktır ki, kimi zaman Arapça’dan bir tek harf bile anlamayanlar bile, insanı dehşete düşürecek şekilde kavrayabilirler.

Bir geminin güvertesinde Atlas okyanusunda Newyork’a doğru yol alıyorduk. Bu arada çeşitli Arap ülkelerinden müslüman yolculardan altı kişi ve gemide çalışan bir çok Sudanlı’yla birlikte güvertede Cuma namazı kıldık. Kur’an’dan ayetler de içeren Cuma hutbesi okundu. Çeşitli ülkelere mensup diğer yolcular da etrafımızda halka tutup seyrediyorlardı.

Namazın sonunda -İslâm’ın namazından duyduğu derin etkiyi ifade etmeye gelenler arasından, Yugoslavya’daki komünist rejimden kaçıp Amerika’ya gitmekte olan bir bayan yanımıza yanaştı. Gözleri yaş doluydu, kendini zor tutuyordu. Konuşurken sesi titriyordu. Zayıf bir İngilizceyle bile “Kıldığınız namazda açıkça görülen huşuya hayran olmaktan kendimi tutamadım. Ancak ben bunun için gelmedim. Sizin dilinizden bir tek harf bile anlamıyorum fakat, başka hiçbir dilde bulamadığım müzikal bir ahenge sahip olduğunu görüyorum. Bu arada hatibin konuşmasında bazı bölümler vardı ki sesler arasında uyum daha belirgindi. Bu bölümler ruhumda apayrı bir etki bırakıyordu. dedi.

Tabii belirgin bir uyuma ve özel bir etkileme gücüne sahip bölümlerin Kur’an ayetleri olduğunu anlamıştım.

Arapça bilmeyen herkes için bu, geçerli bir kuraldır demek istemiyorum. Ancak bu Kur’an’ın, belirgin bir özelliği olduğu da kuşkusuzdur.

Bu dilin tadına varanlar ve onun üsluplarını kavrayacak özellikte olanların durumu, Muhammed (salât ve selâm üzerine olsun)’in bu Kur’an’la yüzyüze getirdiği insanların durumu gibidir. Ahnes b. Şureyk, Ebu Süfyan b. Harb, Ebu Cehil Amr b. Hişam’ın ayıplandıkları halde gizlice Kur’an’ı dinlemeye gelmeleri olayı meşhurdur. (İbn-i Hişam siretinin Mektebeti Ticariyenin Hicaz baskısının 1. c., 337. sayfasında İbn-i İshak der ki; Bana Muhammed bin Müslim b. Şihab b. ez-Zührî anlattı. Ona da şöyle anlatılmış: Ebu Süfyan b. Harb Ebu Cehil b. Hişam ve Beni Zühre müttefiki Ahnes b. Şûreyk b. Amr Vehb es-Sakafi bir gece Resulullah’ı evinde namaz kılarken dinlemek üzere yola çıktılar. Herbiri bir yerde oturup O’nu dinlemeye koyuldu. Hiç kimse diğerinin yerini bilmiyordu. Geceyi O’nu dinlemekle geçirdiler. Şafak söküncede oradan ayrıldılar. Ancak yolda karşılaştılar. Birbirlerini kınayarak şöyle dediler: “Bir daha böyle birşey yapmayın, aptalın biri sizi görürse içine kuşku düşürürsünüz.”

Sonra da dağıldılar. İkinci gece herbiri tekrar aynı yerine gelip geceyi onu dinlemekle geçirdi. Şafak sökünce de dağıldılar. Yine yolda birbirleriyle karşılaştılar. Önceki sefer birbirlerine söylediklerini tekrarlayıp dağıldılar. Üçüncü gece tekrar gelip sabaha kadar O’nu dinlediler. Oradan ayrılırlarken tekrar yolda karşılaştılar. Bu sefer “Bir daha gelmemek üzere anlaşalım” dediler. Böylece anlaşıp dağıldılar.) Bu örneklerden sadece bir tanesidir. Hangi nesilde olursa olsun zevk sahibi olanlar bu yönden Kur’an-ı Kerim’de bir özellik, bir güç ve apaçık bir kanıt olduğunu anlarlar.

Ancak Kur’an’ın anlamına, taşıdığı düşünceye, belirlediği hayat sistemine, yerleştirdiği düzene ve hayat için koyduğu plana gelince; onları burada ayrıntılı bir şekilde ele almamız mümkün değildir. Ancak içindeki kanıtlar, geldiği kaynağı ve bunun da insan sanatı olmadığı gerçeğini göstermektedir. Çünkü o, insanın mühründen farklı eksiksiz bir sanatın mührünü taşımaktadır.

Ayrıca bu Kur’an’ın aydınlatıcılık özelliği de vardır: “… Size apaçık bir ışık indirdik.”

Bu ışığın aydınlığında eşyanın gerçek mahiyeti tüm çıplaklığıyla ortaya çıkar. Hak ile batıl arasındaki yol ayrımı belirlenmiş ve çizilmiş olarak, hem ruhun derinliklerinde hem de pratik hayatta belirir. Öncelikle nefis bu ışık sayesinde her yanının aydınlandığını görür. Karanlık dağılıp yok olur. Gerçek olanca çıplaklığıyla ortaya çıkar.

Öyle ki insan, bu kadar açık ve kolay anlaşılır olmasına rağmen nasıl olur da bu gerçeğin görülmediğine hayret eder.

İnsan, bir dönem ruhuyla Kur’an atmosferinde yaşarsa, düşüncesini, değer ve ölçülerini ondan alırsa algılar, karşısında bir kolaylık bir basitlik ve açıklık hisseder. `

Kendisine sıkıntı veren bir çok düşüncenin ferahlığa kavuştuğunu ve kolaylıkla gerçek durumunu algıladığını görür. Allah’ın elinden çıktığı günkü gibi fıtrî arılığına ve temizliğine yeniden kavuşmak için üzerine bulaşan parazit fazlalıkları bir kenara atar.

“Size apaçık bir ışık indirdik” ifadesi için söylediklerimiz her ne kadar az ise de, bunun tadına varmayana, onu içinde hissetmeyene sözlerimle bu gerçeği tasvir etmem imkansız. O halde bu anlamları kavramak için zorluklara katlanmak gerek. Bizzat tatmak zorunludur. Doğrudan doğruya denemek kaçınılmazdır.

“Allah kendisine inanıp sarılanları rahmetine bol bağışına kavuşturacak, onları doğru yola iletecektir.”

Allah’a sarılmak O’na inanmanın zorunlu bir sonucudur. İman sağlıklı olduğu zaman, kişi hem Allah’ın hem de O’na yönelik herşeyin kulluğunun gerçeğini anladığında önünde sadece Allah’a bağlanmaktan başka yol kalmaz. Çünkü tek başına otorite ve güç sahibi odur. İşte böylelerini yüce Allah rahmetine ve lütfuna kavuşturuyor. Ahiret hayatından önce bu dünyada rahmetine sokuyor onları. O sonsuz alemdeki lütuftan önce şu fani dünyada bolluk lütfediyor. İman, şaşkınlık, bunalım ve hiçliğin çölünde yer alan yemyeşil bir vahadır. Ruh sapıklığın kavurucu sıcağından kaçıp, iman gölgesine sığınır. Aynı zamanda iman, toplumsal hayat düzenin -daha öncede değindiğimiz gibi onurluluk, özgürlük, temizlik ve doğrulukla dayandığı bir temeldir. Bu sayede insan gerçek konumunu bilir, Allah’ın kulu, O’ndan başkasının efendisi… İslâm’ın getirdiği şekliyle iman düzeninden başka hiçbir düzende böyle birşey söz konusu değildir. Bu düzen, insanları kullara kulluk yapmaktan kurtarıp yalnızca Allah’a kul yapar. İlahlık birlendiği zaman, tüm yaratıklar kullukta eşitleşir. Otorite ve hakimiyet tek başına Allah’a verildiği kişi kendisi gibi bir insanın koyduğu kanuna boyun eğmez. Böyle bir durumda ne kadar özgür olduğunu söylese de ona kulluk yapmış olur.

İman edenlerse, hem şu andaki hayatlarında hemde ahiretteki hayatlarında Allah’ın rahmeti ve lütfu ile kuşatılırlar.

“… Onları doğru yola iletecektir.”

Ayette geçen “ileyhi” kelimesi ifadeye bir tasvir unsurunu katmaktadır. Mü’minleri Allah’ın eli tarafından Allah’a yönelik doğru yolda hareket ettirilirken adım adını O’na yaklaştırılırken çizmektedir adeta. Görerek Allah’a inanan ve güvenle O’na sarılan birinin ruhunda hissedeceği bir ifadedir bu. Her an doğru yolda olduğunu önünün apaçık olduğunu hissediyor. İnsan doğru yolda O’na doğru yol alırken Allah tarafından yaklaştırıldığını hissediyor.

Bu tadına varılarak anlaşılabilen bir anlamdır. Tadmadan anlamak mümkün değildir.

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.