SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA TEVBE SURESİ 36. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
DEĞİŞMEYEN DOĞAL YASALAR
36- Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günden beri geçerli olan evrensel yasasına göre O’nun katında ayların sayısı onikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. Bu dosdoğru dindir. Sakın bu aylarda konmuş yasakları çiğneyerek kendinize zulmetmeyiniz. Allah’a ortak koşanlar nasıl size karşı topyekün savaşıyorlarsa, siz de onlarla topyekün savaşınız ve biliniz ki, Allah kötülüklerden sakınanlarla beraberdir.
Bu ayet, zaman ölçüsünü, zaman dönüşümünü evrenin doğasına, yaratılış olgusuna, yani göklerin ve yerin yaratılışı temeline bağlıyor; değişmez ortada bir zaman dönüşümü (kronolojik dönüşümün) olduğunu ve bunun on iki aya bölünmüş bulunduğunu belirtiyor. Bu ayların sayısının değişmezliği, zaman dönüşünün değişmezliğine kanıt oluşturur. Buna göre zaman dilimleri, dönüşüm devrelerinin birinde artıp öbüründe eksilmez. Bu olgu, “yüce Allah’ın Kitabı’nda” yani evrenin düzenini dayandırdığı doğal yasalar sisteminde yer tutmuştur. Evrenin düzeni ise değişmez, sapmaya uğramaz, artış ve eksiliş göstermez. Çünkü değişmez kanunlara uygun olarak ortaya çıkar. Bu determinist (gerekirci) süreç, yüce Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı gün yürürlüğe koyduğu evrene ilişkin yasal sistemdir.
Ayet, evrene ilişkin bu yasal sistemin değişmèzliğini, haram ayların yasaklığını gerekçeye bağlamak ve bu yasağı belirlemek amacı ile gündeme getiriyor. Yüce Allah, şöyle demek istiyor: Bu belirleme ve bu yasak, yüce Allah’ın koyduğu evrensel yasaların bir parçası, bir uzantısıdır ve o yasalar gibi kalıcıdır, onu arzulara göre tahrif etmek, zaman süreci içindeki yerini oynatıp onu kâh öne almak ve kâh geriye atmak doğru değildir. Çünkü bu yasak ve bu sınırlama, değişmez bir plâna göre gerçekleşen ve sapmaz evrensel yasalar uyarınca oluşan zaman dönüşümüne (kronolojik dönüşüme) benzer. Ayeti okumaya devam ediyoruz:
“Bu dosdoğru dindir.”
Yani bu din, yüce Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günden beri işleyen ve o “gökler ile yer”in dayanağı olma işlevini sürdüren, köklü evrensel yasalarla uyum halindedir.
Gördüğümüz gibi bu kısacık ayet, uzun ve başdöndürücü bir anlamlar zinciri içeriyor. Bu anlamların hepsi birbirine bağlı, hepsi birbirini çağrıştırıyor ve hepsi birbirini destekliyor. Bu kısacık ayet, öyle çok sayıda evrensel gerçeği barındırıyor ki, deneysel bilim, ancak son zamanlarda, kendi yöntemi ile, kendi çabaları ile, kendi tecrübeleri ile onları yakalamaya çalışıyor. Bu kısacık ayet, evrenin yaratılışına ilişkin doğal yasaları ile bu dinin temel ilkeleri ve farzları arasında sıkı bir ilişki kuruyor. Amaç, bu dinin köklerinin derinliğini, ilkelerinin kalıcılığını ve temellerinin öncesizliğin enginliği ile kenetlenmişliğini vurgulamaktır. Ayet, bütün bunları yirmibir sözcüğün anlatım sınırları içine sığdırıyor. O kelimeler gibi onlar insana ilk bakışta sıradan, yalın, kolay anlaşılır ve tanıdık gibi görünüyorlar! Ayeti okumaya devam edelim.
“Bu dosdoğru dindir. Sakın bu aylarda konmuş yasakları çiğneyerek kendinize zulmetmeyiniz.”
Yani yasakları, göklerin ve yerin dayanağını oluşturan evrensel yasalara bağlı olan bu haram aylarda kendinize zulmetmeyiniz. Bu evrensel yasalar, yüce Allah’ın evrenin yasa koyucusu olduğu gibi, insanlar için de tek yetkili yasa koyucu olduğunu kanıtlarlar. Yüce Allah’ın güven dönemi ve barış sezonu olmalarını dilediği bu aylara ilişkin yasağı çiğneyerek sakın kendinize zulmetmeyiniz. Yoksa yüce Allah’ın isteğine ters düşersiniz. Bu ters düşme eyleminin altında kendinize zulmetmek yatar. Çünkü böylece kendinizi ahirette yüce Allah’ın azabının kucağına atmış olur, dünyada da korkunun ve endişenin ağına kapılırsınız. Sebebine gelince bu aylara ilişkin yasağı çiğnediğiniz takdirde yılın tüm ayları ateşkessiz ve barışsız bir savaş cehennemine dönüşür. Okumaya devam ediyoruz:
“Allah’a ortak koşanlar nasıl size karşı hep birlikte savaşıyorlarsa, siz de onların tümüne karşı savaşınız.”
Eğer müşriklerin tek taraflı saldırısına uğramış değilseniz, onlarla savaşmayı haram aylar dışında kalan aylara rast getiriniz. Fakat eğer bu aylarda onlar tarafından size bir saldırı başlatılırsa o saldırıya hemen karşı koymanız gerekir. Çünkü bu durumda tek taraflı olarak savaştan kaçınmak, yasakları çiğnetmemekle ve saldırgan, şer kuvvetlerini durdurmakla görevli olan iyilikten yana güçleri zayıflatır. O zaman da yeryüzü kargaşaya boğulur, ilahi kanunlara karşı serkeşlik başgösterir. Buna göre haram ayların yasaklığını koruyabilmek için bu aylarda girişilen saldırıyı geri püskürtmek gerekir. O zaman bu ayların yasaklığı artık çiğnenmez, ihanete uğramaz. Evet:
“Allah’a ortak koşanlar nasıl size karşı hep birlikte savaşıyorlarsa, siz de onların tümüne karşı savaşınız.”
Onların tümüne karşı savaşınız. Hiçbir fertlerini ve gruplarını savaş-dışı tutmayınız. Çünkü onlar sizin hepsinize karşı savaşıyorlar; hiçbir ferdinizi, hiçbir grubunuzu hedef-dışı saymıyorlar. Çünkü onlarla aranızdaki savaş aslında müşriklik ile Allah birliği inancı arasındaki, kâfirlik ile müminlik arasındaki, doğru yol ile sapıklık arasındaki bir savaştır. Bu savaş iki farklı kamp arasında, iki karşıt blok arasında kopan bir savaştır. Bu iki kamp arasında sürekli barış gerçekleşemez, tam bir ittifak kurulamaz. Çünkü bu iki karşıt kamp arasındaki anlaşmazlık gelip-geçici ve ayrıntılardan kaynaklanan bir uyuşmazlık değildir; aradaki anlaşmazlık bir çıkar çatışmasından kaynaklanmıyor ki, çıkarlar arasında bir uzlaşmaya varmak mümkün olsun; sözkonusu olan bir sınır anlaşmazlığı değil ki, aradaki sınırlar yeniden çizilerek iş tatlıya bağlanabilsin.
Eğer islâm ümmeti, kendisi ile müşrikler (gerek putperestler ve gerekse yahudiler ile hristiyanlar) arasındaki savaşın bir ekonomik savaş ya da milli savaş veya toprak savaşı yahut stratejik bir savaş olduğunu düşünür ya da yabancıların bu yoldaki telkinlerine kapılırsa büyük bir yanılgıya düşmüş, neyin uğrunda savaştığının farkında olmamış olur. Asla. Bu savaş, diğer her şeyden önce bir inanç savaşı ve bu inançtan kaynaklanan bir sistemin yani bu dinin savaşıdır. O yüzden bu savaşta arabuluculuklar bir işe yaramaz, ittifaklar ve siyasi manevralar ona çözüm getirmez. Bu savaşın tek çözüm yolu cihaddır, savaşmaktır. Geniş kapsamlı bir cihad ile dört-dörtlük bir savaşım. Bu yüce Allah’ın şaşmaz kanunudur; göklerin ve yerin dayanağı olan evrensel yasasıdır. İnançlar, dinler, vicdanlar ve kalpler de bu evrensel yasaya dayanırlar. Bu yasa, yüce Allah’ın Kitabı’nda yeralmıştır ve gökler ile yerlerin yaratıldığı günden beri işlerliğini sürdürmektedir.
Şimdi de bir sonraki ayeti incelemeye geçelim: