SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA YUNUS SURESİ 5. VE 6. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
5- “Haberiniz olsun ki, müşrikler kendilerine Kur’an okunurken Allah’dan gizlenmek için başlarını göğüslerine yapıştırarak iki büklüm olurlar. Haberiniz olsun ki, Allah başlarını elbiselerinin altında sakladıklarında gerek gizli tuttukları ve gerekse açığa vurdukları tüm duygularını bilir. O kalplerin özünü bilir. “
6- Yeryüzündeki bütün canlı türlerinin beslenmelerini ve geçinmelerini sağlamak Allah’ın garantisi altındadır. O, onların ilk barınma yerleri ile geçiş yerlerini bilir. Bütün bunlar açık bir kitapta yazılıdır. “
Herhalde ayetin metni müşrikler tarafından ortaya konan somut bir davranışı tasvir ediyor. Peygamberimiz kendilerine Kur’an okurken bu adamlar Allah’dan saklanmak amacı ile önlerine eğdikleri başlarını göğüslerine yapıştırarak vücudlarını iki büklüm haline getiriyorlardı. Anlaşılan dinledikleri Kur’an’ın Allah sözü olduğunu vicdanlarının derinliklerinde seziyorlardı. Çünkü zaman zaman bu sevgiye vardıklarını gösteren davranışları, reaksiyonları görülmüştü.
Ayetin metni hemen arkasından bu hareketin saçmalığını, anlamsızlığını açıklıyor. Çünkü işitmekten kaçtıkları bu ayetleri indiren yüce Allah, hem gizlendiklerinde, hem meydana çıktıklarında kendileri ile beraberdir. Ayet, bu anlamı, Kur’an’ın üslubu uyarınca, ürkütücü, somut bir tabloda tasvir ediyor, onları son derece gizlilik sağlayan bir pozisyonda canlandırıyor. Adamlar yataklarına sığınmışlardır, sadece kendileri ile başbaşadırlar, üzerlerini gecenin karanlığı örtüyor. Gecelik elbiseleri de onların saklanmışlıklarını katlayan başka bir örtüdür. Bütün bu gözlenmelere rağmen yüce Allah yanıbaşlarındadır, bu katmerli örtülerin ötesinden onları gözetliyor, denetimi ve ezici iradesi altında tutuyor. Bu gizli pozisyonda onların gerek saklı tuttukları ve gerekse açığa vurdukları tüm duyguları biliyor. Okuyoruz:
“Haberiniz olsun ki, Allah başlarını elbiselerinin altına sakladıklarında, gerek gizli tuttukları ve gerekse açığa vurdukları tüm duygularını bilir.”
Yüce Allah, aslında bundan daha da gizli olan şeyleri bilir. Onların elbiseleri, yorganları, O’nun bilgisinin yolunu kesen bir perde olamaz. Fakat insan böylesine kuytu köşelerdeyken normal olarak, alışkanlıklarının sonucu olarak yapayalnız olduğunu, hiç kimse tarafından görülmediğini sanır. Fakat Kur’an’ın bu somutlaştırıcı anlatım biçimi, insanın vicdanını avucunun içine alarak uyarıyor, onun derinliklerine kadar sarsarak çoğu kere farkında olmadığı bu gerçeği, yalnız başınayken kendisini gözetleyen bir gözün olmadığını sanmasına yolaçan gafleti ona hatırlatıyor. Okuyoruz:
“O kalplerin özünü bilir.”
Yüce Allah, kalplerin yoldaşları, ayrılmaz yoldaşları, iki yakın arkadaş gibi hep ona yapışık kalan, mal ile sahibi arasındaki gibi sıkı beraberlik halinde bulunan sırlarını bilir. Bu sırlar, bu duygular son derece gizli oldukları için “kalplerin özü” deyimi ile ifade ediliyorlar. Buna rağmen yüce Allah onları bilir. d halde hiç bir şey O’ndan saklanamaz. İnsanların hiçbir hareketi, hiçbir eylemsizliği O’nun gözünden kaçmaz, bilgi alanının dışında kalmaz. Daha sonraki ayeti okuyalım:
“Yeryüzündeki bütün canlı türlerinin beslenmelerini ve geçinmelerini sağlamak, Allah’ın garantisi altındadır. O onların ilk barınakları ile geçiş yerlerini bilir. Bütün bunlar açık bir kitapta yazılıdır.”
Burada da yüce Allah’ın geniş kapsamlı ve ürkütücü bilgisini tasvir eden başka bir tablo karşısındayız. Şu yeryüzünde `kımıldayan’ tüm canlıları düşünelim. Tüm insanlar, hayvanlar, sürüngenler ve böcekler bu kavramın kapsamına girerler. Yeryüzünün yüzeyini dolduran, toprağın derinliklerinde yaşayan, yerin gizli dehlizlerinde ve labirentlerinde saklanan bütün bu canlı türlerini hayalinizden geçiriniz. Bunlar ne sayılabilirler ve ne de istatistikleri tutulabilir. Ama onların tümüne ilişkin bilgi, yüce Allah’ın katında olduğu gibi, hepsinin beslenmesi, geçimlerinin sağlanması da yüce Allah’ın garantisi altındadır. O onların nerelerde barındıklarını, nerelerde saklandıklarını, nerelerden gelip nerelere gittiklerini bilir. Bu canlıların her biri O’nun ayrıntıları belirleyici, hassas bilgisinin satırlarında yazılıdır.
Bu tablo, O’nun yaratıklara ilişkin bilgisini akıl almaz ayrıntılar düzeyinde canlandıran bir tablodur. İnsan bu tabloyu, insana özgü hayalı ile tasavvur etmeye kalkışınca ürpertiye kapılır, dehşetten tüyleri diken diken olur.
Öte yandan yüce Allah bu yaratıkları sadece bilmekle yetinmiyor, ayrıca insanın tasavvur etmekten bile aciz olduğu bu korkunç kalabalık içindeki her canlı tekinin beslenmesini, geçimini de takdir ediyor. Bu bir başka aşamadır. İnsan hayali bunu tasavvur etmekten, bir önceki tabloya göre, daha da acizdir. Bunları tasavvur edebilmek için mutlaka yüce Allah’ın göndereceği özel bir ilhama muhtaçtır.
Yüce Allah yeryüzünde hareket eden bu korkunç kalabalığı beslemeyi özgür iradesi ile üstlenmiştir. Yeryüzünü bütün bu canlıların ihtiyaçlarını karşılayabilecek imkânlarla donatmış, ayrıca bu canlıları sözkonusu imkânlardan çeşitli biçimlerde yararlanarak besinlerini sağlayacak yetenekte yaratmıştır. Kimi canlılar besinlerini yalın, hammadde biçiminde, kimi tarımsal ürün biçiminde, kimi endüstriyel mamuller biçiminde ve kimisi de sentetik maddeler halinde alırlar. Bilimin ve teknolojinin gelişimine paralel olarak birçok besin maddesi üretme ve hazırlama yöntemleri keşfediliyor. Hatta bazı canlılar besinlerini sindirilmiş besin maddelerinden çıkan, özümlenmiş hazır kan biçiminde sağlarlar. Pire ve sivrisinek gibi.
Yüce Allah’ın evreni gördüğümüz, bildiğimiz gibi yaratmasına ilişkin hikmetine ve rahmetine uygun düşen şekil işte budur. Allah, bütün canlıları çeşitli yeteneklerle ve güçlerle donatarak yarattı. Özellikle insanı, onu yeryüzündeki halifesi, temsilcisi olarak ortaya çıkardı. Ona analiz ve sentez yapabilme yeteneği, üretme ve kalkınma gücü, yeryüzünü değiştirebilme ve sosyal hayatın şartlarını geliştirme yeteneği bağışladı. Yalnız insan, besin maddelerini sağlarken kendisi bu maddelerin ve sentetik ürünlerin hiçbirini yaratmıyor. Sadece evrenin birikimlerinden yararlanarak yeni bileşimler meydana getiriyor. Bu evrensel birikimleri, çeşitli güçler ve enerjiler biçiminde yaratan yüce Allah’dır. İnsan, Allah’ın koyduğu evrensel yasalar yardımı ile bu evrenin bütün canlıların yararına açık olan çeşitli birikimlerini ve besin kaynaklarını hizmetine sunuyor.
Bazı insanlar sanıyorlar ki, herkes için önceden belirlenmiş, kişiye özel bir rızk vardır. Bu rızık çalışmaya bağlı değildir, hiçbir engel onun ele geçmesini erteleyemez, ferdin ne yanlış davranışı ve ne de tembelliği onun kaybedilmesine yolaçamaz. Biz yukarıdaki açıklamalarımız ile böyle bir şey söylemek istemiyoruz. Öyle olsaydı, yapışmamızı emrettiği ve evrensel yasal sisteminin bir parçası saydığı sebeplerin ne fonksiyonu kalırdı? Sözünü ettiğimiz yetenekleri ve enerjileri canlı varlıklara sunmasının ne anlamı kalırdı? Sosyal hayat düzeyi, yüce Allah’ın bilgisinde belirlenen doruğuna nasıl ulaşabilecek? Oysa insan bu alandaki fonksiyonunu yerine getirsin diye, yeryüzünde Allah’ın halifesi, temsilcisi olarak görevlendirilmedi mi?
Her canlı yaratığın bir rızkı vardır. Bu doğru. Fakat bu rızık bu evrenin çeşitli yerlerinde saklıdır. Yüce Allah’ın evrensel yasaları uyarınca emek harcanarak üretilmesi, kullanılır hale getirilmesi planlanmıştır. Hiç kimse boş oturup bu rızkın kendiliğinden ayağına gelmesini beklememelidir. Herkes biliyor ki, gökten ne altın ve ne de gümüş yağar. Fakat gökler ve yeryüzü bütün canlılara yetecek miktardaki besin kaynaklarını yapılarında taşırlar. Bu canlı varlıklar, yüce Allah’ın yasaları uyarınca sözkonusu besin kaynaklarının peşinden koştukları taktirde, hiç kimse eli boş dönmez, emeği havaya gitmez, rızkının uzağına düşmez.
Yalnız bir de iyi-temiz kazanç ile kötü-kirli kazanç vardır. Her iki kazanç türü de çalışma ve emek karşılığında elde edilir, ama bunlar hem tür ve nitelik bakımından, hem de kendilerinden yararlanmayı izleyecek akıbet bakımından birbirlerinden farklıdırlar.
Az yukardaki direktif içerikli ayette “iyi rızık”tan “mutlu yaşatan geçim”den söz edildikten sonra bu ayette canlıların ve bu canlıların rızıklarının gündeme getirilmiş olmasının taşıdığı ince anlam dikkatlerimizden kaçmamalı, bu ikisi arasındaki ilişki aklımızdan çıkmamalıdır. Kur’an’ın “muhkem” ve uyumlu ayetleri, böylesine dikkat çekici üslup ve konu inceliklerini hiçbir zaman kaçırmaz, bu konu ve üslup kaynaklı uyarıların ortak katkısı ile ayetler grubunun özel atmosferi oluşturulur.
Bu iki ayet, insanlara gerçek Rabblerini tanıtmanın başlangıç adımını oluşturuyorlar. İnsanlar bu ayetlerde tanıtılan yüce Allah’ın ortaksız egemenliğini benimsemelidirler, yani sırf O’na kulluk sunmalıdırlar. Çünkü O, bilgisi ile bütün yaratıklarını kuşatan bir bilgindir. Yine O, hiçbir canlı varlığı aç bırakmayan bir rızık’ vericidir. İnsanlar ile yaratıcıları arasında sağlıklı bir ilişkinin kurulabilmesi için, insanların kulluklarını yaratıcı,rızık verici, her şeyi bilen ve her şeyi avucunun içinde tutan Allah’a sunmaları için onların yüce Allah’ı bu nitelikleri ile tanımaları gereklidir.
ALLAH’IN EŞSİZ KUDRETİ
Sonraki ayetlerde insanlara Rabbleri tanıtılmaya devam ediliyor, O’nun gücünün ve hikmetinin izlerine dikkatleri çekiliyor. Bu izler, öncelikle göklerin ve yerin belirli süreler, belirli zaman birimleri içinde belirli bir düzende yaratılması olgusunda irdeleniyor. Bu belirli süreler ile belirli düzen özel bir hikmete dayanır. Okuyacağımız ayette bu olgular ile yeniden dirilme, hesaba çekilme, davranışlar ve karşılıkları arasında bağ kuruluyor; birinci grup olgular, ikinci gruptaki olguları çağrıştırıyor.