SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA YUSUF SURESİ 11. VE 14. AYETLER ARASI
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
11- Bunun üzerine üvey kardeşler, babalarına dediler ki; “Ey babamız, niçin Yusuf konusunda bize güvenmiyorsun? Oysa biz onun sadece iyiliğini isteriz.
12- “Yarın onu bizimle birlikte kıra gönder; yesin-içsin, eğlensin, biz ona kesinlikle göz-kulak oluruz. “
13- Babaları dedi ki; “Onu götürmeniz beni üzer, ayrılığına dayanamam; ayrıca korkarım ki, siz farkında olmadan onu kurt kapar. “
14- Üvey kardeşler dediler ki; “Bu kadar çok kişi olmamıza rağmen eğer onu kurt kaparsa yandık demektir. “
Yüce Allah’ın Hz. İbrahim soyuna bağışladığı lütfun gelecekteki mirasçısı, küçük bir çocuk durumundaki kardeşleri Yusuf’u sözkonusu malûm amaçlarını gerçekleştirmek üzere, kendileriyle birlikte götürebilmek için babalarından izin koparma noktasında ne denli ısrar edip dil döktüklerini ayetlerdeki ifadelerden çok iyi anlıyoruz:
“Ey bahamız!..”
Böyle diyerek önce, kendileri ile babaları arasındaki maddi ve manevi bağı hatırlatıyorlar. Ardından ekliyorlar:
“Niçin Yusuf konusunda bize güvenmiyorsun?”
İğneli, gizli bir kınama yüklü bir soru! Hz. Yakub’u, sorunun taşıdığı anlamını silmeye, yani isteklerinin tam tersine Hz. Yusuf’u kendilerine teslim etmeye çağıran bir soru! Oysa Hz. Yakub, Yusuf’un kendi yanında kalmasından yanaydı. Yusuf’unu sevdiğinden, onun başına bir şey gelmesinden çekindiğinden, onu kardeşleriyle de olsa, diğer oğullarının sürekli gittikleri çayırlara ve ıssız yerlere salmak istemiyordu. Zira diğer oğullarının hepsi büyüktü. Oysa Hz. Yusuf oralarda bir tehlike sözkonusu olursa, kendini koruyamayacak denli küçüktü. Yoksa Hz. Yakub’un Yusuf’u salmak istemesinin nedeni, diğer oğullarına güvenmemesi değildi. Ne var ki, oğulları bu tür bir soruyla kendisine, babaları olmasına karşın kardeşleri Hz. Yusuf’u onlara emniyet etmek istemediğini ima ediyorlardı. Onların bu kanaatleri doğru değilse, Hz. Yakub, Yusuf’u onlara teslim ederek bunu kanıtlamalıydı. Nitekim Hz. Yakub, onların kendisine bunca yüklenmeleri sonucunda, Hz. Yusuf’u kendi yanından hiç ayırmama düşüncesinden ister istemez ödün verecektir. Gerçekte ise onların bu sorusu, iğrenç bir tuzak girişiminden başka bir şey değildir:
“Niçin Yusuf konusunda bize güvenmiyorsun? Oysa biz onun sadece iyiliğini istiyoruz.”
Hz. Yusuf’a karşı yüreğimiz, en ufak bir kötülüğe yer vermeyecek denli tertemizdir! Onların bu sözleri karşısında, hedef seçilmiş, Yusuf’un bile neredeyse, “Ne olur beni de götürün” diye yalvarası gelecek. İyi niyetin, içtenliğin ifadesi olan “iyiliğini istemek” sözcüğünü kullanmalarındaki amaçları ise, Hz. Yusuf’u ortadan kaldırmak olan asıl hedeflerini gizleyebilmektir:
“Yarın onu bizimle birlikte kıra gönder; yesin-içsin, eğlensin, biz ona kesinlikle göz-kulak oluruz.”
Babalarını, isteklerini kabul edip Hz. Yusuf’u kendileriyle birlikte salmaya ikna için, kardeşlerinin de gezip oynamaya, biraz spor yapmaya ihtiyacı olduğunu belirterek, ricalarının normal olduğunu vurguluyorlar.
Onların, başlangıçtaki kınama yüklü sorularına karşılık olarak Hz. Yakub, -dolaylı yoldan- onlara güvenmemesi diye bir olgunun sözkonusu olmadığını belirtiyor. Onlara, Hz. Yusuf’u yanından ayırmak istememesinin gerçek nedeninin, ondan ayrı kalmaya dayanamaması ve de kurtların ona bir zarar vermesinden korkması olduğunu söylüyor:
“Babaları dedi ki; “Onu götürmeniz beni üzer, ayrılığına dayanamam; ayrıca korkarım ki, siz farkında olmadan onu kurt kapar.”
“Onu götürmeniz beni üzer.”
Onun ayrılığına dayanamam!.. Hz. Yakub’un -kendisine söylenildiği üzere gezip oynamak üzere de olsa, Hz. Yusuf’un kendisinden birkaç güncük bile olsa ayrı kalmasına dayanamayacağını; onu bu denli sevdiğini söylemesi, onların yüreklerindeki kıskançlık duygularını daha da körükleyecektir. Hz. Yakub, bu sözünün ardından eklemektedir:
“Siz farkında olmadan onu kurt kapar.”
Babalarının bu sözünü duyar duymaz, aramakta oldukları kılıf için bir ipucu yakalıyorlardı… Belki de yüreklerindeki o şiddetli kıskançlığın etkisiyle hiçbir şeyi göremez olduklarından, niyetlendikleri suçu işlediklerinden sonra babalarına nasıl bir gerekçe uyduracaklarını bile bilemez durumdaydılar. Ancak babalarının bu sözüyle birlikte kafalarında bir şimşek çakıyordu!
Babalarının yüreğindeki bu kaygıyı silebilmek için, onu etkileyebilecek bir yöntemle sürdürüyorlardı konuşmalarını:
“Üvey kardeşleri dediler ki, “Bu kadar çok kişi olmamıza rağmen, eğer onu kurt kaparsa yandık demektir.”
Biz bu denli güçlü bir grupken, onu kurtlara yem eder miyiz hiç? Böyle bir şeyin olabileceğini düşünmek, bizim kendimize bile bir hayrımız yok; biz her şeyden aciziz, hiçbir işe yaramayız demektir!
Tüm sevecenliğine ve Hz. Yusuf’una düşkünlüğüne karşın Hz. Yakub, oğullarının kendisini köşeye sıkıştırmaları ve bunca taahhütleri karşısında, onların ricasını kabul etmek zorunda kalmaktadır… Allah’ın kaderinin gerçekleşmesi, kıssanın diğer olaylarının yaşanabilmesi için de böyle olması zaten kaçınılmazdı!
VE HZ. YUSUF KUYUDA
Şu an Hz. Yusuf’u yanlarına alıp götürmüş bulunmaktalar. İşte, iğrenç komplolarını gerçekleştirmek üzereler. Allah, tam bu sırada, korku içerisindeki küçük Yusuf’a, bunun geçici bir sıkıntı olacağını, hayatına mal olmayacağını, daha sonra kardeşlerini bu tutumlarını tanımayacakları bir anda hatırlatma olanağına kavuşacağını vahyediyor: