SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA YUSUF SURESİ 37. VE 38. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
37- Yusuf dedi ki; “Payınıza ayrılan yemek, henüz önünüze gelmeden önce onun ne olduğunu size bildirebilirim. Bu önsezi bana Allah’ın öğrettiği bilgilerdendir. Ben Allah’a inanmayan ve ahireti inkâr eden milletin dininden çıktım. “
38- “Onun yerine atalarım İbrahim’in, İshak’ın ve Yakub’un dinlerine bağlandım. Allah’a herhangi bir şeyi ortak koşmak bize yakışmaz. Bu inanç Allah’ın, gerek bize ve gerekse tüm insanlara yönelik bir lütfudur. Fakat insanların çoğu Allah’a şükretmezler. “
Hz. Yusuf’un konuyu ele alış biçiminde izlediği yöntemde, kişilerin gönüllerine girebilme noktasında bir incelik; konuşması sırasında yaptığı geçişler ve kullandığı üslupta hoşgörülü bir nezaket göze çarpıyor… Kıssanın baş kahramanı Yusuf’un, tüm olaylarda tanık olduğumuz ayırıcı niteliğidir bu…
“Yusuf dedi ki; payınıza ayrılan yemek, henüz önünüze gelmeden önce onun ne olduğunu size bildirebilirim.”
Böylece, karşılarındaki adamın yenilecek yemeği daha gelmeden görebilecek ve gördüğünü bildirebilecek denli özel bir bilgiye sahip olduğuna güvenmeleri gerektiği vurgulanıyor: Bunun yanısıra bu sözde -elbette ki Allah’ın, salih kulu Yusuf’a bahşettiği nimete ve de ayrıca- geleceğe ilişkin haber verme ve rüya yorumlama gibi o dönemin karakteristik yapısına işaret vardır. Yine Yusuf, onların gönüllerini kazanarak Rabbinin yoluna davet edebilmek için onlara rüyalarını yorumlamada yararlanacağı özel bilgisini açıklarken kullandığı “Bu önsezi bana Allah’ın öğrettiği bilgilerdendir.” biçimindeki ifadesini de psikolojik açıdan tam gediğe yerleştirdiği gözleniyor.
“Ben, Allah’a inanmayan ve ahireti inkâr eden milletin dininden çıktım.”
Hz. Yusuf bu sözüyle aralarında yetiştiği millete; başvezirin ailesi, kralın kurmayları, milletin ileri gelenleri ve onlara tâbî olan halka işaret ediyor. Aslında karşısındaki delikanlılar da o milletin dinindendir. Ama Hz. Yusuf, onların kişiliklerini hedef seçmiyor. Tam tersine, onları rencide etmemek, kendinden nefret ettirmemek için, genel bazda sözkonusu milleti hedef seçiyor. Bu bir üsluptur, hikmettir, nezakettir, kişilerin gönlüne güzellikle girebilme yöntemidir.
Yusuf’un burada ahiretten söz etmesi, -daha önce de belirttiğimiz üzere insanlık var oldu olalı ahirete imanın, tüm peygamberlerin öğrettiği biçimiyle inancın temel öğelerinden biri olduğunu perçinlemektedir. Mukayeseli Dinler Bilimi’nde ileri sürüldüğü gibi, gerçi ahiret inancı cahiliye inançlarına sonradan girdiği doğrudur, ama bu inanç bozulmamış, semavi dinlerin sürekli temel unsuru olmuştur.
Kâfirlik inancının genel niteliklerini açıklamasının ardından Yusuf, kendisinin ve atalarının tâbî olduğu imana dayalı inanç sisteminin genel niteliklerini açıklamaya devam ediyor:
“Onun yerine atalarım İbrahim’in, İshak’ın ve Yakub’un dinlerine bağlandım. Allah’a herhangi bir şeyi ortak koşmak bize yakışmaz.”
Bu, Allah’a asla hiçbir ortak koşmayan gerçek tevhid dinidir… Tevhide erebilmek, doğru yola ulaşanlara Allah’ın bir lütfudur… Çaba göstermeleri, istemeleri durumunda tüm insanların onurlanabilecekleri bir lütuftur bu. Bunun kökleri ve ipuçları, insanın doğasındadır. Esprileri ve kanıtları, insanların çevresindeki varlıklar alemindedir. Açıklaması ve tanımı, peygamberlerin getirdikleri mesajlardadır. Ama insanlar bizzat kendileri, bu lütfu anlamadıklarından, buna şükretmesini de bilmemektedirler:
“Bu inanç; Allah’ın, gerek bize ve gerekse tüm insanlara yönelik bir lütfudur. Fakat insanların çoğu Allah’a şükretmezler.”
Tatlı mı tatlı bir giriş… Dikkatlice ve yumuşak bir edayla adım adım ilerlemektedir Yusuf… Giderek, onların yüreklerinin ta içine girecek; inancını ve çağrısını ayrıntısıyla ve bütünüyle açacak; onların ve mensup oldukları milletin inançlarındaki bozukluğu, yaşadıkları realitedeki bozukluğu gözler önüne serecektir… Nitekim şu ana dek yaptığı uzun girişin ardından hemen ekliyor: