“SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA YUSUF SURESİ 67. VE 69. AYETLER ARASI”
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
67- “Yavrularım, şehre aynı kapıdan girmeyiniz, değişik kapılardan giriniz. Gerçi ben Allah’ın size ilişkin hiçbir ön kararını başınızdan savamam. Egemenlik sadece Allah’ın tekelindedir. Ben yalnız O’na güveniyorum. Tüm dayanak arayanlar da yalnız O’na güvenmelidirler. “
Burada Hz. Yakub’un “Egemenlik sadece Allah’ın tekelindedir” şeklindeki sözü üzerinde birazcık durmak istiyoruz.
Sözün gelişinden açıkca anlıyoruz ki, bu cümlede yüce Allah’ın kaçınılmaz ve karşı konulmaz nitelikteki ezici takdiri ile bu takdirini yürürlüğe koyan ve insanlara hiçbir müdahale yetkisi tanımayan ilahi hükmü kasdediliyor.
İşte “hayır ve şerr” yönleri ile “kader”e inanmak, budur.
Yüce Allah’ın bu “kader”ine ilişkin hükmü insanlar üzerinde işler, yürür. Bu işlerlik ve yürürlük konusunda onların iradelerinin ve tercihlerinin hiçbir rolü olamaz. Bu ilahi hükmün yanısıra bir başka ilahi hüküm türü daha vardır ki, insanlar onu kendi rızaları ile, kendi tercihleri ile yürütürler. Bu hükümler, yüce Allah’ın emirleri ile yasaklarında somutlaşan, şeriat kaynaklı ilahi hükümlerdir. Bu hükümler de tıpkı “kader”e bağlı ilahi hükümler gibi yüce Allah’ın tekelindedirler, O’nun iradesinden kaynaklanırlar. Yalnız birinci kategoriye giren hükümleri ile aralarında şu fark vardır. Bu hükümleri, insanlar özgür tercihleri ile yürürlüğe koyabilecekleri gibi, yürürlüğe koymayabilirler de. Bu tercihin olumlu ya da olumsuz olması insanlara birtakım sonuçlar ve akıbetler getirir, onların gerek dünyadaki hayatları ve gerekse ahirette görecekleri karşılık üzerinde belirleyici rol oynar. Fakat insanlar, yüce Allah’ın bu kategoriye giren hükümlerini benimseyip kendi istekleri ile yürürlüğe koymadıkça müslüman olamazlar.
Hz. Yakub’un oğullarının oluşturduğu kafile yola çıktı. Kafiledekiler, babalarının bu yolculuğa ilişkin öğütlerine aynen uydular. Okuyoruz:
68- Yusuf’un kardeşleri babalarının direktifi uyarınca şehre girdiler. Gerçi bu önlem, Allah’ın onlara ilişkin hiçbir ön kararını başlarından savacak değildi. Sadece Yakub, içinden gelen bir görev duygusunun gereğini yerine getirmişti. Onun bu meseleye ilişkin, tarafımızdan kendisine öğretilmiş bilgisi vardı. Fakat insanların çoğu bu meseleye ilişkin gerçeği bilmezler.
Hz. Yakub’un bu öğüdünde kasdettiği şehir, acaba hangi şehirdir? Niçin oğullarına “Aynı kapıdan girmeyiniz, değişik kapılardan giriniz” diyor?
Bu konuda ileri geri ve gereksiz birçok görüşler ve yorumlar ileri sürülmüştür. Hatta bu yorumlar, ayetlerin akışı ile bağdaşmayan zorlamalardır. Eğer Kur’an, bu öğüdün sebebini açıklamak isteseydi, bunu açıklardı. Fakat buna gerek görmediği için sadece “Yakub, içinden gelen bir görev duygusunun gereğini yerine getirmişti” demekle yetindi. Bu durumda tefsir bilginlerinin Kur’an’ın amacının önünde hurmaları, onun yansıtmak istediği atmosfere bağlı kalmaları gerekir. Kur’an’ın burada yansıtmak istediği atmosfer şudur: Hz. Yakub’un çocukları hesabına çekindiği bir “şey” vardı ve eğer ayrı kapılardan şehre girerlerse, bu tehlikeden sakınmış, ona karşı önlem almış olacaklarını düşünüyordu. Böyle düşünürken yüce Allah’ın takdirini evlâtlarının başından hiçbir önlemin savamayacağının da bilincindeydi. Hüküm yetkisi tümü ile yüce Allah’ın tekelinde idi. Güvenilecek tek dayanak O’ydu. O sadece içinde doğan bir duyguyu, dile getiriyor,kalbinde beliren bir önlem alma gereğini yerine getiriyordu. Yüce Allah’ın iradesinin eninde sonunda gerçekleşeceğinden kuşkusu yoktu. Bunu ona öğreten yüce Allah’dı ve o da bunu iyi öğrenmişti. Devam ediyoruz:
“Fakat insanların çoğu bu meseleye ilişkin gerçeği bilmezler.”
Hz. Yakub’un evlâtlarının karşılaşabileceklerden korktuğu tehlike göz değmesi olabilir, delikanlılık çağlarını yaşayan oğullarının kalabalık bir halde şehre girmelerinin, kralın kıskançlık duygularını depreştirmesi olabilir, yol kesicilerin oğullarının peşine düşmeleri olabilir, ya da başka herhangi bir şey olabilir. Bu tehlike ne olursa olsun konumuza hiçbir katkıda bulunmaz. Sadece tefsir bilginlerine ve belge aktarıcılarına (ravilere) Kur’an-ı Kerim’in etkileyici atmosferinden ayrılıp dedikoduya dalmanın açık kapısını sağlar. Oysa bu sapma, çoğu kez, Kur’an’ın atmosferini tümü ile yokeder.
Şimdi biz de ayetlerin akış temposuna uyarak gerek bu öğüdün ve gerekse bu yolculuğun üzerinden hızla geçelim ve yolculuğun bittiği yerde Hz. Yusuf’un kardeşleri ile aşağıdaki sahnede buluşalım:
HZ. YUSUF’UN PLANI
69- Yakub’un oğulları, Yusuf’un yanına girdiklerinde o öz kardeşini bağrına basarak “Ben senin öz kardeşinim, onların yaptıkları kötülüklerden ötürü sakın tasalanma” dedi.
Ayetlerin bu noktada da akış temposunu hızlandırdığını görüyoruz. Amaç Hz. Yusuf’u öz kardeşi ile tenha bir köşede buluşturmaktır. Buluşmada Hz. Yusuf, kardeşine ağabeysi olduğunu haber veriyor ve onu vaktiyle öbür kardeşlerinden gördüğü kötülüklerin anılarını kalbinden silmeye çağırıyor. Bu acı anılar mutlaka küçük çocuğun kalbinde olumsuz duygu birikimine yolaçmıştır, içinde yaşadığı aileden öğrenmiş olduğu bu anılar, mutlaka küçük kardeşin kalbinde kardeşlerine yönelik düşmanca tepkiler doğurmuştur. Üstelik bu acı olayları, Kenan ilindeki çevresinde hiç duymamış olması, bu üzücü geçmişin kendisinden saklanmış olabileceği de düşünülemezdi.
Dediğimiz gibi ayetler, akış temposunu hızlandırarak sözü hemen bu buluşmaya getiriyorlar. Oysa doğal olarak anlıyoruz ki, kafile Hz. Yusuf’un yanına varır varmaz, hemen arkasından meydana gelen olay, bu konuşma değildi. Daha önce Hz. Yusuf, mutlaka küçük kardeşi ile tanışmış, samimiyet kurmuş olmalı idi. Fakat kuşku yok ki, kafile kahramanımızın yanına girdiğinde ve Hz.
Yusuf, uzun yıllardır ayrı kaldığı öz kardeşini gördüğünde aklına gelen ilk iş, ona bu çağrıyı yöneltmekti.
İşte Kur’an-ı Kerim, bu yüzden bu çağrıyı, yapılmış ilk iş olarak sunuyor. Çünkü akla ilk gelen iş oydu. İşte bu nükte, bu harikulâde kitabın, yani Kur’an’ın anlatım inceliklerinden biridir!
Ayetlerin akışı, kafilenin konukluk dönemini de atlıyor. Bu süre içinde Hz. Yusuf ile kardeşleri arasında neler geçtiğinden de söz etmiyor. Bunları bir yana bırakarak kafilenin son geriye dönüş sahnesini gözlerimizin önüne getiriyor. Bu sahnede bize Hz. Yusuf’un öz kardeşini yanında alıkoymak için başvurduğu önlem anlatılıyor. Amaç, hem kardeşlere son derece önemli olan bir ders vermek, hem de her zaman ve her yerde bütün insanların ibret alacakları bir örnek sunmaktır.