SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA AHKAF SURESİ 13. VE 14. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
13- Doğrusu, “Rabbimiz Allah’tır” deyip, sonra da dosdoğru gidenlere korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.
14- İşte onlar cennetliklerdir; yaptıklarına karşılık olarak, içinde temelli kalacaklardır.
“Rabbimiz Allah’tır” sözü, dille söylenip geçilecek bir kelime değil; dahası, insanın iç dünyasında kalan salt bir inanç da değil. O eksiksiz bir hayat düsturu olup, hayattaki tüm girişim ve yönelimleri, hareket ve heyecanları kapsar. Düşünce, bilinç, insanlar, nesneler, eylemler, olaylar ve bu varlığın tüm öğeleri arasındaki bağlantı ve ilişkilere bir ölçü koyar.
“Rabbimiz Allah’tır”: Kulluk O’na, yönelim O’nadır, yalnız O’ndan korkulur ve yalnız O’na dayanılır.
“Rabbimiz Allah’tır”: O’nun dışında ne bir kimseye ne de herhangi bir şeye hiçbir şekilde hesap verilmez. O’nun dışında kimseden korkulmaz, bir yararlılık da umulmaz.
“Rabbimiz Allah’tır”: Her girişim, her düşünce, her değerlendirme O’na yönelik olup, rızası gözetilir.
“Rabbimiz Allah’tır”: O’ndan başkasının hakimliğine başvurulmaz. O’nun şeriatından başkasına egemenlik tanınmaz. O’nun yol göstermesinden başka şeyle doğru yol bulunmaz.
“Rabbimiz Allah’tır”: Varlığın içerdiği canlı cansız bütün varlıklar bizimle bağlantılıdır. Allah’la olan bağlantımız üzerinde onlarla kesişiriz.
İşte bu açılardan “Rabbimiz Allah’tır”, dilin telaffuz ettiği bir kelime veya hayatın gerçeklerinden uzak edilgen bir inanç sistemi değil, eksiksiz bir hayat programıdır.
“Sonra dosdoğru gidenler.” Bu da diğer önemli bir mesele. Rabbimiz Allah’tır düsturunun benimsenmesini izleyen tutumun düstura uyarlanması ve gereklerini yerine getirilmesi konusunda direnilmesi aşaması kısaca şöyle özetlenebilir: Psikolojinin dengeye oturması; kalbin dinginliğe ermesi; duygu ve heyecanların kararlılık kazanarak çok çeşitli ve etkin olan iç dürtülerle dış dünyadaki cazibeli şeylerin etkisiyle sallantı, sarsıntı ve kuşkuya düşmemeleri. Yolun kayganlıklar, dikenler ve engeller içermesi ve şurdan burdan sapıklığa çağıran özellikte olmasına karşın amel ve davranışların seçilmiş düstur çerçevesinde yürütülmesi.
Dolayısıyla “Rabbimiz Allah’tır” bir düstur, öğrenilip seçildikten sonra ona göre hareket etme ikinci aşamadır. Allah’ın kendilerine doğru olma ve bilgi nasib ettikleri, seçilmiş kişilerdir. Ayetin “Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir” ifadesiyle değindiği kimseler onlardır. Sistem hedefe götürür ve ona göre hareket etme de hedefe ulaşmanın güvencesi iken, korku üzüntü niçin olsun?
İşte “Onlar cennetliklerdir, yaptıklarına karşılık olarak içinde temelli kalacaklardır.”
“Yaptıkları” kelimesi; “Rabbimiz Allah’tır” düsturu ile hayatta ona göre hareket etmenin anlamına açıklık getiriyor. O, ortada karşılığı cennette temelli kalış olan bir amelin varlığına işaret ediyor ki o da; “Rabbimiz Allah’tır” düsturu çizgisinde gevşemeksizin çalışmanın vücuda getirdiği ameldir.
Bu noktada, bu dindeki inanca ilişkin kelimelerin, dille söylenen soyut lafızlar olmadığı bilincine eriyoruz. İşte `Lâ ilâhe illallah’la yapılan şahitlik, bir söz olmayıp bir düsturdur. Eğer salt bir söz olarak kalmış olsa, islamın müslüman olmak için istenilen sayılı esasları arasında yer almazdı.
Yine bu noktada; günümüzde milyonların söyleyip de dudaklarından öteye geçmeyen, hayatlarında herhangi bir etkisi görülmeyen tanıklığın gerçek değerini de kavrıyoruz. Onlar putçuluk benzeri cahili bir hayat düsturu çerçevesinde yaşıyorlar, fakat bir de bakıyorsunuz ki bu tür sözleri döktürüyor boş dudakları!
Kuşku yok ki; `Lâ ilâhe illallah’ veya `Rabbimiz Allah’tır’ bir hayat düsturudurlar. Vicdan ve ruhların, bu tür sözlerin işaret ettiği eksiksiz hayat programının arayışına girmeleri için onlarda önce bunların yer etmesi gerekir.
Bu bölüm, düzelmesi, sapması; düzeldiği ve saptığı durumlarda karşılaştığı sonuçlar konusunda fıtratı izliyor. Çocuklara ana babaya iyi davranmaları tavsiyesi ile başlıyor. Bu konuya ilişkin tavsiyeler Kur’an’da genellikle ya Allah inancına ilişkin sözleri izliyor veya onunla birlikte yer alıyor. Nedeni, güç ve önem açısından babalık oğulluk bağının, iman bağından sonra en öncelikli ve gözetilip üstün tutulmaya en layık bağ olması. Bu birliktelik iki işareti içerir: Biri yukarıda söylediğimiz. Diğeri: İman bağı ilk ve öncelikli bağ olup, en güçlü durumu gözönüne alındığında da kan bağının onun ardından geldiği.
Bu bölümde insan tutumuna iki örnek yer alıyor: Birinci örnekte, iman bağı ile ana baba bağı; hidayete erdiren ve Allah’a ulaştıran doğru yolda kesişirler. İkincisinde soy bağı karşılaşmamak üzere iman bağından ayrılır. Birinci örnekte görülenin varacağı yer cennet, nasibi müjdelenmektir. İkincidekinin varacağı yer ateş, azabı haketmektir. İkinci örnektekinin varacağı yer ve azabı haketmesine bağlı olarak; kıyamet sahnelerinden bir sahnede, yoldan çıkma ve büyüklenmenin cezalandırılmasını canlandıran azabın görünümünü de veriyor.