SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA DUHAN SURESİ 43. VE 59. AYETLER ARASI
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
43- Zakkum ağacı.
44- Günahkarların yemeğidir.
45- Tıpkı erimiş madenler gibi karınlarında kaynar.
46- Sıcak suyun kaynaması gibi.
47- “Tutun onu, cehennemin ortasına sürükleyin.”
48- “Sonra başının üzerine kaynar su azabından dökün.”
49- “Tad bakalım, hani şerefli olan, üstün olan yalnız sendin?”
50- İşte o kuşkulanıp durduğunuz şey budur!
51- Müttakiler ise güvenli bir makamdadır.
52- Bahçelerde ve çeşme başlarında.
53- İnce ipekten ve parlak atlastan giysiler giyerek karşılıklı otururlar.
54- Ayrıca onları, iri gözlü hurilerle de evlendirmişizdir.
55- Orada, güven içinde, her meyveyi isterler.
56- Orada ilk ölümden başka ölüm tatmazlar, sürekli yaşarlar. ve Allah onları cehennem azabından korumuştur.
57- Cehennemden korunmaları Rabbinden bir lütuftur. İşte büyük kurtuluş budur.
Sahne, zakkum ağacının günahkârların yiyeceği olduğunu belirttikten sonra bu ağacın tanıtımı ile başlıyor. Ürpertici, dehşet verici, korkunç bir sunuş. Bu yiyecek kaynamış yağın tortusu gibidir. Tıpkı kaynar su gibi karınları yakmaktadır. İşte o, günahkâr da orada duruyor. Rabbine ve güvenilir peygambere karşı büyüklük taslayan günahkâr… Ve işte yüce Allah’tan zebaniye yönelik bir emir geliyor, onu “saygın(!)” konumuna yaraşır biçimde yakalayıp sürüklemesini istiyor.
“Tutun onu, cehennemin ortasına sürükleyin!” “Sonra bayın üzerine kaynar su azabından dökün.”
Kıskıvrak yakalayın onu. Sürükleyin cehenneme doğru. Saygı göstermeden, acımadan, aşağılayarak, kaba davranarak bağlayın. Orada haşlayan, yakan kaynar sudan dökün başından aşağı. Bağlanmanın, itilip kakılmanın, sürüklenmenin, yanıp haşlanmanın yanısıra bir de azarlanıyor, rezil ediliyor:
“Tad bakalım, hani şerefli olan, üstün olan yalnız sendin.”
Bu üstün ve şerefli olmadıkları halde, üstelik Allah’a ve O’nun peygamberine karşı büyüklük taslayan şerefli ve üstün (!) kimselerin cezasıdır.
“İşte o kuşkulanıp durduğunuz şey budur!”
Siz, peygamberleri alaya alıyor, onların sunduğu ayetlerle eğlendiğiniz gibi bugünün geleceğinden de kuşku duyuyordunuz.
Sahanın bir kenarında yakalayıp sürükleme, başından aşağı kaynar sular dökme, haşlama, azarlama, rezil rüsva etme manzaraları görülürken, insanın hayali bakışları bir başka tarafa ilişiyor. Birden, bugünün dehşetinden korkan, azabından titreyen “Müttakiler” görünüyorlar. Hem de “Güvenilir bir makamda” oturuyorlar. Burada korkmuyorlar, dehşet içinde değildirler. Ne bağlanıyorlar, ne de itilip kakılıyorlar. Yakalanıp sürüklenmiyorlar, başlarından aşağı kaynar sular dökülmüyor. Aksine kendilerine sunulan sayısız nimetler içinde yüzüyorlar. “Bahçelerde ve çeşme başlarında.” İnce ve kalın ipekten giysiler giyerek karşılıklı koltuklara kurulup sohbet ediyorlar. Bütün bunlarla ve iri siyah gözlü hurilerle evlendirilmeleriyle nimetler tamamlanıyor. Onlar cennette ev sahibidirler ve istediklerini alabiliyorlar: “Orada güven içinde, her meyveyi isterler.” Bu nimetlerin tükeneceğini düşünmezler. Orada ölüm sözkonusu değildir. Bir kere ölmüşlerdi ve bir daha ölümü tatmayacaklar. (Bu, müşriklerin “Bir kez öleceğiz ve herşey bitecek! Biz dirilecek değiliz.” şeklindeki sözlerine karşılık olarak yeralıyor. Evet, bir defa ölünecek âma, ondan sonra cehennem ve cennet vardır.) “Ve Allah onları cehennem azabından korumuştur.” Bu, yüce Allah’ın onlara yönelik bir lütfudur. Çünkü azaptan kurtuluş ancak onun lütfu ile, onun merhameti ile mümkündür. “Cehennemden korunmaları Rabbinden bir lütuftur. İşte büyük kurtuluş budur.” Hem de ne büyük bir kurtuluş!
Bu sert ve etkisi derinlere varan sahnenin, atmosferi içinde, peygamberlik nimetinin hatırlatılmasına ve insanların bu nimeti yalanlamanın akıbetinden kurtulmalarına ilişkin bir ifadeyle sona eriyor sure:
58- Biz o Kur’an’ı senin dilinde indirerek kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alsınlar.
59- Öyleyse bekle, onlar da beklemektedirler.
Bu, surenin havasını, genel içeriğini özetleyen bir bitiştir. Bu bitiş cümlesi surenin başlangıcı ile, ayrıca surenin akış çizgisi ile uyuşuyor. Nitekim sure kitaptan ve kitabın uyarmak ve hatırlatmak amacı ile indirilişinden söz ederek başlamıştı. Surenin akışı içinde de kitabı yalanlayanları bekleyen akıbete değinilmişti. “O gün büyük bir şiddetle çarparız. Zira biz öç alıcıyız.!”
Bu bitiş cümlesi de onlara bu Kur’an’ın anlayıp kavrayabildikleri arapça olarak peygamberin dilinde indirilmek suretiyle kolaylaştırılmasında somutlaşan Allah’ın kendilerine yönelik nimetini hatırlatıyor. Bunun yanısıra, üstü kapalı ama korkutucu bir ifadeyle onları yaptıklarının akıbetinden korkutuyor:
“Öyleyse bekle onlar da beklemektedirler.”