SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA FATIR SURESİ 18. AYET
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah(Celle Celaluhu)’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
18- Hiç kimse başkasının günahını yüklenmez. Eğer günah yükü ağır bir kimse, yükünün sırtından alınmasını istese, en yakını bile yükünün en küçük bölümünü kendi sırtına almaz. Sen sadece görmeden Rabb’lerinden korkanları ve namaz kılanları uyarabilirsin. Kim kötülüklerden arınırsa kendi yararına arınmış olur. Sonunda Allah’a dönülecektir.
Sorumluluğun ve cezanın bireyselliği ilkesi hem ahlâk bilincini, hem de davranış tarzını kesin biçimde etkiler. Her insanın davranışlarının cezasını göreceği, başkasının davranışlarından sorumlu tutulmayacağı, fakat kendi davranışların5n sorumluluğundan da yakayı kurtaramayacağı bilincine vardığını düşünelim. Bu bilinç, o kişiyi uyanık tutan güçlü bir etken olur. Adam hesaba çekilmeden önce kendini hesaba çeker. Üstelik başka birisinin kendisine faydalı olacağı ya da sorumluluk yükünü paylaşacağı yolundaki bütün yanıltıcı amellerden sıyrılır. Bu ilke aynı zamanda insana güven aşılayan bir etkendir. Bireyler toplumların suçlarından sorumlu tutulacakları endişesinden kurtulurlar. Fertler topluma öğüt verdikten, ellerindeki bütün imkânları kullanarak onu sapıklıktan alıkoymaya çalıştıktan sonra görevlerini yapmış olacaklarının ve kendi kişisel iyi davranışlarının yararı ile başbaşa kalacaklarının vicdan huzurunu hissederler.
Yüce Allah insanları listeleri tutulmuş gruplar halinde huzuruna çağırıp hesaba çekmez. O herkesi tek tek hesaptan geçirir. Herkesi kendi davranışlarından dolayı ve sorumluluğunun sınırları içinde hesaba çeker. İnsanın dilinin döndüğü kadar başkalarına öğüt vermesi, elinden geldiği oranda bozuklukları düzeltmeye çalışması gerekir. Bu herkesin görevidir. Eğer birey bu görevi yerine getirirse, artık toplumun içinde yüzdüğü kötülüklerden sorumlu değildir. Tersine o yaptığı iyiliklerin ödülleri ile başbaşa kalır. Buna karşılık toplumun iyi olması da kötü bir kimseye fayda sağlamaz. Çünkü dediğimiz gibi yüce Allah insanları listeleri tutulmuş gruplar halinde karşısına alıp hesaba çekmez.
Ayette bu gerçek, Kur’an üslubuna uygun bir somutlaştırma yöntemi ile dile getiriliyor. Bu yüzden de daha etkili, daha içe işleyici oluyor. Ayet bu ilkeyi şöyle somutlaştırıyor. Herkes kendi yükünü sırtında taşır. Hiç kimse başkasının yükünü taşımaz. Eğer birinin yükü kendine ağır gelir de en yakın akrabasını bu yükün bir kısmını kendi sırtına almaya çağırırsa, ricasını kabul ederek yükünü hafifletecek bir yakın bulamaz.
Burada bir kafile sahnesi karşısındayız. Kafilede bulunan herkes yükünü sırtında taşıyarak yürür. Yolunun sonunda terazinin ve tartma işlemini yapacak olan yüce Allah’ın önünde durur. Bu durma ve bekleme sırasında son derece yorgun ve bitkin görünür, yükünün ağırlığından başka hiçbir şey düşünmez, uzak-yakın hiçbir Allah kulunu gözü görmez.
Bu ağır yüklü yorgun kafile sahnesinin arkasından, Peygamberimize dönülüyor. Okuyalım:
“Sen sadece görmeden Rabb’lerinden korkanları ve namaz kılanları uyarabilirsin.”
Ancak bunlara yönelik uyarı girişimleri başarılı sonuçlar verebilir. Bunlar Rabb’lerini görmeden O’ndan korkarlar. Rabb’leri ile ilişki halinde olmak ve O’na kulluk etmek için namaz kılarlar. İşte senin uyarı girişimlerinden yararlanacak olanlar ve senin çağrılarına olumlu karşılık verecek olanlar bunlardır. Allah’dan korkmayanlar ve namaz kılmayanlar ile senin işin yok. Devam ediyoruz:
“Kim kötülüklerden arınırsa, kendi yararına arınmış olur.”
O bu arınmayı ne senin için ve ne de bir başkası için yapıyor. O arınmışlığın yararını görmek için kötülüklerden arınıyor. “Arınma” ince ve esnek bir kavramdır. Bir yandan kalbi, kalbin çarpıntılarım, duygularını içerdiği gibi, öbür yandan davranışı, yönelmeyi ve sonucunu da ifade eder. Görüldüğü gibi bu kavram son derece duygu yüklü ve kıvrak bir kavramdır. Son cümleyi okuyoruz:
“Sonunda Allah’a dönülecektir.”
Hesaba çekme, ödül ve ceza biçme yetkisi O’nun tekelindedir. Ne iyi bir işi hesaptan siler ne de kötü bir davranışı göz ardı eder. Ödüle ve cezaya ilişkin kararını başkasına, yani yapıları itibarı ile kayırmacı, unutkan ve ihmalkâr olan insanlardan birine havale etmez.
Nasıl körlük ile görebilirlik, karanlık ile aydınlık, gölge ile kavurucu sıcak, hayat ile ötüm bir değil ise, bunlar yapısal olarak birbirine taban tabana zıt şeyler ise, aynı bunun gibi Allah katında müminlik ile kâfirlik, iyilik ve kötülük
hidayet ile sapıklık da bir değildir. Okuyoruz: