SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA FURKAN SURESİ 4. ve 6. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
4- Kafirler “Şu Kur’an, Muhammed’in uydurduğu bir yalandır. Bu uydurma işinde kendisine yardım eden başkaları da vardır” dediler. Onlar gerçekten zulüm işlemişler ve yalan söylemişlerdir.
5- Yine onlar “Bu Kur’an, eski milletlerin masallarıdır. Muhammed onu adamlarına kopya ettirmiştir ve bu kopyalar sabahları ve akşamları kendisine okunmaktadır” dediler.
6- Onlara de ki; “Bu Kur’anı, göklerin ve yerin sırlarını bilen Allah indirdi. Hiç kuşkusuz O, affedicidir ve merhametlidir. “
Kureyşli kafirlerin bu sözleri söylemelerinden daha koyu bir yalan düşünülemez. Çünkü onlar bu sözlerin bir takım asılsız yakıştırmalar olduklarını herkesten iyi bilirler. Bu asılsız yakıştırmaları halk arasında yayan kabile şefleri, Peygamberimiz tarafından okunan şu Kur’anın “İnsan sözü” olmadığını bilmiyor olamazlar. Onların dil ve ifade zevkleri bu gerçeği görmelerini sağlayacak düzeyde yüksektir. Böyle olduğu içindir ki, Kur’anın etkisine kapılmaktan kendilerini kurtaramamışlardır. Üstelik onlar Peygamberimizi, Peygamber olmadan önce yalan söylemez, hiç kimseyi aldatmaya kalkışmaz, özü-sözü doğru, “güvenilir” bir kişi olarak tanıyorlardı. Böyle bir adam Allah hakkında nasıl yalan söyleyebilir, nasıl O’na söylemediği bir sözü yakıştırabilirdi?
Fakat onlar kör inatları ve din önderi sayılmalarına dayanan sosyal mevkilerini yitirme korkuları yüzünden bu düzenbazlıklara başvuruyorlar ve halk arasında böyle ulu-orta iddialar yayıyorlardı. Çünkü cahil halk, edebi değeri olan sözle böyle olmayan sözü biribirinden ayıramaz, edebi sözün de edebilik derecesini belirleyemezdi. İşte halkın bu bilgisizliğinden güç alan mevki düşkünü kabile şefleri şöyle diyorlardı:
“Şu Kur’an, Muhammed’in uydurduğu bir yalandır. Bu uydurma işinde kendisine yardım eden başkaları da vardır.”
Söylendiğine göre Kureyşli şefler “başkaları” derlerken arap asıllı olmayan üç kadar köleyi kasdediyorlardı. Onlara göre Peygamberimiz bu yabancı kölelerin yardımı ile Kur’anı uyduruyordu. Bu tartışma konusu edilmeye değmez, tutarsız ve boş bir sözdür. Çünkü bir insan, başkalarının yardımı ile bu Kur’anın benzerini düzebiliyordu. O halde onun bir benzerini ortaya koymalarına ne engel vardı? Niçin kendilerine bu yolda yardım edecek kimselerin yardımı ile bu Kitabın bir başka benzerini düzerek Peygamberimizin bu en büyük kozunu elinden almıyorlardı. Oysa Peygamberimiz bu konuda onlara meydan okuyor, onlar ise bu meydan okumaya karşılık veremiyorlardı.
Böyle olduğu içindir ki, bu tutarsız sözlerine karşılık verilmiyor, kendileri ile bu konuda tartışmaya girilmiyor. Bunun yerine açık ve değişmez sıfatları yüzlerine çarpılıyor:
“Onlar zulüm işlemişler, yalan söylemişlerdir.”
Yaptıkları iş hem gerçeğe karşı, hem Peygamberimize karşı ve hem de kendilerine karşı zalimliktir. Sözleri, yalan olduğu, asli-astarı bulunmadığı besbelli olan bir uydurmadır.
Daha sonra yine Peygamberimize ve Kur’ana ilişkin saçma iddialarının aktarılmasına devam ediliyor. Okuyalım:
“Yine onlar `Bu Kur’an, eski milletlerin masallarıdır. Muhammed onu adamlarına kopya ettirmiştir ve bu kopyalar sabahları ve akşamları kendisine okunmaktadır.’ dediler.”
Bu sözleri söylerken Kur’an’da rastladıkları eski milletlerle ilgili hikayelere dayanıyorlardı. Kur’an, bu eskilerle ilgili hikayeleri, okuyanların ders almalarını, geçmişten ibret almalarını sağlamak için, insanları eğitmek ve yönlendirmek amacı ile anlatıyordu. İşte onlar bu doğru hikayelere “Eski milletlerin masalları” diyorlardı. İddialarına göre Peygamberimiz bu hikayelerin derlenip yazıya geçirilmesini sağlamış, arkasından da sabahları ve akşamları onların kendisine okunmasını istemişti. Hani okuması, yazması olmayan bir “ümmi” idi ya. Sonra da kendisine anlatılan bu hikayeleri anlatıyor ve onları tutup Allah’a yakıştırıyordu!
Bu sözler, onların hiç bir temele dayanmayan ve dolayısıyle tartışma konusu edilmeye değmez tutarsız iddiaların bir uzantısıdır. Çünkü Kur’an’da anlatılan hikayeler çarpıcı bir ahenk gösterirler. Bu hikayeler ile asıl sözün konusu arasında sıkı bir uyum vardır. Hikayeler o konunun doğruluğunu gösteren somut kanıtlar olarak sunulurlar. Hikayelerin amaçları ile içinde anlatıldıkları surenin ilgili bölümünün amaçları arasında da denge ve örtüşme görülür. Bütün bu özellikler bu hikayelerde bir amacın derin bir tasarlayıcılığın ve ince bir esprinin varlığını kanıtlar. Oysa bu niteliklere, bir ana fikir etrafında örülmemiş olan, belirli bir amaç taşımayan, sadece insanları oyalamak ve boş zamanlarını doldurmak için anlatılan eski masallarda rastlayamayız.
Bu adamlar “Kur’an eski milletlerin masallarıdır” derken sözünü ettikleri masalların çok eski yıllara ait olduğunu vurgulamak istemiş olmalıdırlar. Buna göre Peygamberimiz onları kendiliğinden bilemez. Bunun için masal hafızlarının, yani bu masalları kuşaktan kuşağa aktaran kimselerin onları, ona anlatıp belletmeleri gerekir. İşte su saçma iddiaların sahiplerine verilen cevap, bu espriye dayanıyor. Onlara şöyle deniyor: Muhammed’e bu masalları belleten zat,bütün bilginlerden daha bilgindir. Çünkü o sırların tümünü bilir. Ne eskilere ne yenilere ilişkin bir olayı, ne de bir bilgi O’ndan gizli kalamaz. Okuyalım:
“Onlara de ki; `Bu Kur’anı, göklerin ve yerin sırlarını bilen Allah indirdi. Hiç kuşkusuz O, affedicidir ve merhametlidir.”
Masal hafızlarının, masal aktarıcılarının bilgisi nerede, bu geniş kapsamlı bilgi nerede? Göklerin ve yerin esrarı yanında eskilerin masallarının lafı mı olur? Uçsuz-bucaksız okyanusun içinde küçücük bir noktanın ne yeri olabilir?
Ama o adamlar, Peygamberimiz hakkında bu tutarsız iddiaları ileri sürmekle büyük bir suç işliyorlar. Bundan da önemlisi yüce Allah’ın yaratıkları olduklarını unutarak O’na ortak koşmakta ısrar ediyorlar. Fakat bütün bunlara rağmen tevbe kapısı açıktır, günahtan dönmek mümkündür. Çünkü göklerin ve yerin sırlarını bildiği gibi, o edepsizlerin iftiralarını ve dalaverelerini de iyi bilen yüce Allah, bağışlayıcı ve merhametlidir. Okuyoruz:
“Hiç kuşkusuz O, affedicidir ve merhametlidir.”
YİNE ESKİLERİN SÖZLERİ
Daha sonraki ayetlerde müşriklerin Peygamberimize ilişkin ileri-geri sözlerinin, O’nun bir insan olmasına yönelik cahilce itirazlarının ve Peygamberlik görevi konusundaki katı önerilerinin sunulmasına devam ediliyor. Okuyoruz: