SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA HAC SURESİ 55. VE 57. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
55- Kâfirler ise ansızın kıyamet günü ile karşı karşıya kalıncaya ya da “ertesi olmayan ” o son günün azabına uğrayıncaya kadar Kur’an hakkında sürekli kuşku beslerler.
56- O gün kesin egemenlik Allah’ın tekelindedir. Onlar hakkında hükmünü verir. İman edip iyi ameller işleyenler nimet cennetlerine girerler.
57- Kâfir olup ayetlerimizi yalanlayanları ise onur kırıcı bir azap bekliyor.
Kur’an’ın bütününü kabul etmeyen kâfirlerin durumu bundan ibarettir. Surenin akışı bu duruma, onların şeytanın peygamber ve elçilerin isteklerine karıştırmak istediği kendi planlarına karşı takındıkları tavrı anlattıktan sonra yer veriyor. Çünkü her iki durum birbirinin aynısı ve birbiriyle bağlantılıdır. Onlar Kur’an hakkında hep bir kuşku içindedirler. Bu kuşkuları nedeniyle kalplerine Kur’anın aydınlığının yansımamış olması, içindeki gerçek ve doğru şeyleri kavramamış olmalarındandır.
“Kâfirler ise ansızın kıyamet günü ile karşı karşıya kalıncaya ya da `ertesi olmayan, o son günün azabına uğrayıncaya kadar.”
Yani kıyamet kopana kadar bu durumları devam eder. Kıyametin koptuğu günün, devamı olmayan gecesiz bir gün olarak nitelendirilmesi, konuya özel bir gölge yansıtmaktadır. Gerçekten bu günün devamı yoktur, çünkü son gündür.
Bugün mülk sadece Allah’ındır. Hiç kimse herhangi bir şeye sahip değildir. Hatta insanların yeryüzünde görünürde kendilerine ait mülkler sandıkları şeyler bile hiç kimseye ait değildir. O gün egemenlik de tek başına Allah’a aittir. O gün her grup hakkındaki belirlenmiş hükmünü verir.
“İman edip iyi ameller işleyenler nimet cennetlerine girerler.”
“Kâfir olup ayetlerimizi yalanlayanları ise onur kırıcı bir azap bekliyor.” Allah’ın dinine komplo hazırlamanın cezası budur. Budur Allah’ın açık ve anlaşılır ayetlerini yalanlamanın cezası. Ve Allah’a itaat etmekten, O’na kayıtsız şartsız teslim olmaktan kaçınmanın, burun kıvırıp büyüklük taslamanın onur kırıcı cezası budur.
MUHACİRLERE VE DAVETÇİLERE YÖNELİK İŞARETLER
Önceki ders, her şeyin mülkiyetinin bütünüyle Allah’a ait olduğu günde mü’minlerin ve yalanlayanların uğrayacakları akıbetlere ilişkin bir açıklama ile son bulmuştu. Bu açıklama, yüce Allah’ın peygamberlerine yardım ettiğinin, insanlara sunmalarını istediği çağrısını koruduğunun, bu çağrıya inananları ödüllendirip yalanlayanları da cezalandırıldığının vurgulandığı ayetlerin akışı içinde yer almıştı.
Şimdi de bu ders, inanç sistemlerini ve ibadetlerini korumak, kendilerine yönelik zalimce saldırıları bertaraf etmek amacı ile daha önce savaşma izni verilmiş muhacirlerden söz ederek başlıyor. Kuşkusuz onlar, haksız yere yurtlarından çıkarılmışlardı ve “Rabb’imiz Allah’dır demekten başka suçları yoktu. Bu arada onlara, geride bıraktıkları evlere ve mallara karşılık olarak hazırlanan ödüller de açıklanıyor.
Sonra, haksızlığa uğrayan ve bu haksızlığa aynen karşılık veren, ardından zorbalık ve düşmanlıkla karşılık görenlere ilişkin genel bir hüküm şeklinde genel bir nitelikten söz ediliyor. Bu arada vurgulu bir tarzda yüce Allah’ın onlara yardım edeceği vaadediliyor.
Bu güvenilir vaadin üzerine, ilahi gücün belirtilerinin gözler önüne serilmesi şeklinde bir değerlendirme yapılıyor ve bu güvenilir vaadin gerçekleşmesini bu gücün garanti ettiğine işaret ediliyor. Bunlar evrenin sàfhalarında, varlıklar alemine hükmeden yasalar sisteminde belirginleşen evrensel kanıtlardır. Bu kanıtlar, kendilerini savunan, yapılan haksızlığa aynen karşılık veren, ardından saldırganlıkla karşılık gören mazlumlara yönelik Allah’ın yardımının değişmez evrensel bir yasa olduğunu ve bu yasanın olağanüstü varlıklar alemine hükmeden yasalar sistemi ile bağlantılı olduğunu gösteriyor…
Bu noktada Hz. Peygambere -salât selâm üzerine olsun- hitap ediliyor ve her ümmetin bir hayat sisteminin olduğu, her ümmetin kendi sistemini uygulamakla yükümlü bulunduğu ve her ümmetin bu sisteme göre şekillendiği anlatılıyor. Bunların kendisini müşriklerle mücadelesinden alıkoymaya çalışacakları, kendini hareket metodundan saptırmaları için onlara fırsat vermemesi bildiriliyor. Eğer onlar kendisi ile tartışmayı sürdürecek olurlarsa onları Allah’a havale etmesi emrediliyor. Aralarında çekişip durdukları şeyler hakkında, kıyamet günü hükmünü bildirecektir O. Çünkü O her grubun dayandığı sistemi en iyi bilendir. Göklerde ve yerde olanları O bilir.
Bu arada, yüce Allah’ın doğruluğunu belgeleyen herhangi bir kanıt indirmediği, ayrıca bir bilgiye de sahip olmadıkları ibadet şekillerine, kalplerinin katılığına, kendilerine Allah’ın ayetlerini okuyanları ezecek kadar gerçeği dinlemekten hoşlanmadıklarına dolaylı olarak değiniliyor. Hak davetçilerini yakalayıp ezmeye ilişkin arzularına karşılık ayeti kerime onları ateşle tehdit ediyor. Burası yüce Allah’ın onlar için belirlediği akıbettir. Burayı onlara söz vermiştir ve bu söz kesinlikle gerçekleşecektir.
Ardından tüm insanlara yönelik genel ve kapsamlı bir açıklama ile Allah’dan başka dua ederek yardım istedikleri kimselerin güçsüzlüklerini duyuruyor. Dua edip yalvardıkları düzmece tanrıların güçsüzlüklerini, son derece küçük düşürücü, ama abartısız bir tabloda, kendine özgü sunuş yöntemi ile bu küçük düşürücü güçsüzlüğü somutlaştırarak tasvir ediyor. Bu, sineklerle baş edemeyen, sineklerin kendilerinden kapıp götürdüğü şeyi kurtarma gücüne sahip olmayanların yer aldığı tablodur. Müşriklerin iddialarına bakılırsa bu zavallılar bir de tanrı (!) olacaklar.
Onunla birlikte de bu süre, yükümlülüğünü yerine getirmesi için mü’min ümmete yönelik bir hitap ile sona eriyor. Mü’min ümmetin yerine getirmesi gereken yükümlülük, insanlığa yol göstericilik yapma, onlara önder olma yükümlülüğüdür. Bu yükümlülüğü yerine getirmek için, secdeler, ibadet ve iyi işler yaparak hazırlanırlar. Namaz kılarak, zekât vererek ve Allah’a bağlanarak yardım isterler…