SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA İBRAHİM SURESİ 11. AYET
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
11- Peygamberleri onlara dediler ki, “Evet biz de sizin gibi birer insanız, fakat Allah dilediği kuluna bağışta bulunur. Allah’ın izni olmadıkça biz size mucize gösteremeyiz. Mü’minler sırf Allah’a dayanmalıdır.
İfadede `bağışta bulunur’ sözcüğü surenin genel havasına egemen olan karşılıklı konuşma ile uyum oluşturması için kullanılıyor. Surenin genelinde yüce Allah’ın nimetlerinden söz edilmektedir. Bu nimetlerden biri de yüce Allah’ın kullarından dilediğine bağışta bulunduğu peygamberlik nimetidir. Bu bağış, sırf peygamberler için değil, aynı şekilde kendi içinden bazı fertlerin bu büyük göreve seçilmesinden dolayı onurlandırılan insanlık için de son derece değerli, aynı oranda görkemli bir görevdir. Yücelerin yücesine bağlanıp, buluşma, direktif alma bir nimettir. Bu üzerine çeşitli ağırlıklar çöreklenmiş, insan fıtratını karanlıklardan aydınlığa çıkarmaya yönelik bir hatırlatma olması bakımından insanlık için paha biçilmez bir nimettir. Fıtratın içindeki alıcı ve algılayıcı cihazların harekete geçmesi, böylece hareketsiz ölümden her yönüyle açık hayata ulaşması için yapılan bu hatırlatma büyük bir nimettir. Ayrıca peygamberlerin üstlendiği bu büyük görev, insanları kulların boyunduruğundan kurtarıp tek ve ortaksız Allah’ın egemenliğine kavuşturmayı, insan onurunu ve enerjisini kulların boyunduruğu altında aşağılamaktan, heder olup gitmekten kurtarmayı hedeflemesi bakımından insanlığa yapılmış en büyük iyiliktir. Evet peygamberler insan alnını, kendisi gibi kulların önünde eğilme zilletinden, insan enerjisini de kendisi gibi kulların ilahlaşması uğruna heder olmaktan kurtarmak için gelmişlerdir.
Apaçık delil getirme meselesine ve mucize gösterme gücüne gelince, peygamberler açık açık kavimlerine bunların yüce Allah’ın yetkisinde olduğunu anlatıyorlar. Amaç, insanların karmaşık ve karanlık idraklerinde yüce Allah’ın ilahi zatı ile peygamberlerin beşeri kişilikleri arasındaki farklılığı belirginleştirmek, yüce Allah’ın zatı ve sıfatları konusunda yaratıklardan birine benzemeyi kesinlikle kabul etmeyen mutlak tevhidin görünümünü zihinlerde netleştirmektir. Bu nokta çeşitli putçu düşüncelerin düştükleri bir bataklıktır. Yunan, Roma, Mısır ve Hind putçuluğuna bulaşması nedeni ile hristiyan kiliselerinde şekillenen düşünceler de bu bataklığa dalmışlardır. Bu bataklığa ilkin çeşitli mucizeleri Hz. İsa’nın şahsına bağlamaktan ötürü düştüler. Böylece yüce Allah’ın ilahlığı ile Hz. İsa’nın -selâm üzerine olsun- kulluğunu birbirine karıştırdılar.
“Allah’ın izni olmadıkça biz size mucize gösteremeyiz.”
O’nun gücünden başka bir güce dayanmayız.
“Mü’minler sırf Allah’a dayanmalıdırlar.”
Peygamberler bunu her zaman için geçerli olan bir gerçek olarak ifade ediyorlar. Çünkü mü’min sadece Allah’a güvenip dayanır, onun kalbi Allah’dan başkasına yönelmez. Başkasından değil, sadece ondan yardım bekler. Sırf O’nun himayesine sığınır.
Sonra azgınlığı iman ile, işkenceleri de direnç ile karşılıyorlar. Bu arada gerçeği belirginleştirmek ve vurgulamak için soruyorlar: