SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA İBRAHİM SURESİ 42. ve 43. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
42- Sakın, Allah’ı, zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma. Yalnız . onlarla hesaplaşmayı gözlerin şaşkınlıktan donakalacağı bir güne erteliyor.
43- O gün onlar havaya dikilmiş başları ile, hiçbir tarafa bakamayan donuk gözleri ile duyarlıktan yoksun, bomboş gönülleri ile hızlı hızlı koşarlar.
Hiç kuşkusuz Hz. Peygamber -salât ve selâm üzerine olsun- yüce Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanmıyordu. Ne var ki, zalimlerin dünya nimetlerinden yararlanıp eğlendiklerini gören, buna karşılık yüce Allah’ın onlara yönelik tehdidini de duyup bunun dünya hayatında gerçekleşmediğini gören bazı kimseler böyle sanmaktadır. Bu ifade onların son yakalanışları için belirlenen süreyi bildirmektedir. O süre dolduğu zaman artık mühlet tanımak sözkonusu değildir. Kimse yakasını kurtaramaz. Öylesine çetin bir günde hesaba çekilecekler ki, o günün korku ve dehşetinden gözler donakalacaktır. Şaşkınlıktan, faltaşı gibi açılıp, öyle bakakalacaktır gözler. Korkudan sağa sola bakmayacak, hareket etmeyecektir. Sonra ayet panik halindeki kavmi bir sahnede canlandırıyor… Hiçbir şeye bakmadan, hiçbir şeyle ilgilenmeden koşup duruyorlar bu sahnede. Başları yukarıya doğru dikilmiştir, ama isteyerek değil. Adeta yukarıya bağlanmıştır başları ve hareket ettiremiyorlar. Bakışları korkudan seyrettikleri şeye dikilmiş kalmıştır, ne gözlerini kapatabiliyorlar, ne de başlarını başka bir yana çevirebiliyorlar. Kalpleri korkudan hiçbir şey duymuyor, hiçbir şey algılayacak, tutacak veya hatırlayacak durumda değildir. Bomboştur kalpleri…
Yüce Allah’ın onları ertelediği gün bu gündür işte. Bu halde olacaklar ve bu zorluklara katlanacaklar. İşte bu durum dört kelimede tasvir edilmektedir. Korkunç bir atmacanın pençesindeki küçücük bir kuş gibi ne olup bittiğini anlamadan yakalanıp götürülüyorlar.
“Yalnız onlarla hesaplaşmayı gözlerin şaşkınlıktan donakalacağı bir güne erteliyor.”
“O gün onlar havaya dikilmiş başları ile, hiçbir tarafa bakamayan donuk gözleri ile duyarlıktan yoksun, bomboş gönülleri ile hızlı hızlı koşarlar.”
Zincirden boşanırcasına koşmak, donakalmış, çaresiz ve yukarıya mıhlanmış bakışlar, bunun yanında hiçbir şey anlamayan, kavramayan korkudan çırpınan, boş kalpler… Bütün bunlar gözlerin dona kalacağı o günde yaşanacak korkuya işaret etmektedirler.
Yüce Allah onları işte bugüne ertelemektedir. Kendilerine biraz mühlet tanıdıktan sonra, onları bekleyen akıbet budur. O halde mazeret bildirmenin, kaçıp kurtulmanın mümkün olmadığı gün gelmeden önce insanları uyar. Burada bekleyen o korkunç günün bir diğer sahnesi canlandırılıyor: