SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA KASAS SURESİ 76. VE 78. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
MAL-MÜLKLE İMTİHAN
76- Karun, Musa’nın kavmindendi. Onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü-kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona demişti ki; “Şımarma, Allah şımaranları sevmez. “
77- “Allah’ın sana verdiği bu servet içinde ahiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma, Allah sana nasıl iyilik ettiyse, sen de öyle iyilik et, yeryüzünde bozgunculuk isteme, çünkü Allah bozguncuları sevmez. “
78- Karun: “Bu servet, ancak bende mevcut bir bilgi sayesinde bana verildi” dedi. O bilmiyor mu ki, kendisinden daha güçlü ve ondan daha çok cemaati bulunan nice kimseleri Allah helâk etmişti. Suçlulardan günahları sorulmaz. Çünkü Allah onları bilir.
Böylece kıssa başlıyor ve kahramanın ismini belirtiyor: “Karun”. Mensup olduğu kavmi açıklıyor. “Musa’nın kavmi” kahramanın kavmine karşı takındığı tavrı, azgınlık olarak nitelendiriyor. “Onlara karşı azgınlık etti.” Ve bu azgınlığın sebebinin zenginlik olduğuna işaret ediyor. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü-kuvvetli bir topluluk zor taşırdı.”
Sonra bu esnada geçen olayları ve konuşmaları, bunlarla birlikte ruhlarda oluşan tepkileri sunmaya başlıyor.
Karun, Hz. Musa’nın -selâm üzerine olsun- kavmine mensup bir kişiydi. Yüce Allah ona çok mal vermişti. Kur’an-ı Kerim bu çokluğu “hazineler” olarak nitelendiriyor. Hazine ise, kullanım ve tedavül fazlası malın saklandığı, yatırıldığı gizli depodur. Bu hazinelerin anahtarlarının bir grup güçlü, kuvvetli erkek tarafından zor taşınabildiğini belirtiyor. Bu yüzden Karun, kavmine karşı azgınlaşıyor, haksızlık ediyor. Ancak onlara hangi konuda haksızlık ettiği belirtilmiyor. İfade, türlü azgınlığı ve haksızlığı kapsayacak şekilde belirsiz olarak bırakılmak isteniyor. Belki de onlara zulmederek, çoğu zaman mal sahibi tağutların yaptığı gibi topraklarına ve araç gereçlerine el koyarak azgınlaşmıştı. Belkide onları bu maldaki haklarından yoksun bırakma suretiyle haksızlık etmişti. Bilindiği gibi zenginlerin mallarında yoksulların hakkı vardır. Ancak bu şekilde çevrelerinde bu mala ihtiyaç duyan birçok yoksul varken, sadece zenginler arasında dolaşan bir servet olması engellenir. Aksi takdirde kalpler kin ve kıskançlık duygularıyla bozulur, insanlık hayatı dejenere olur. Kısacası Karun bu ve benzeri nedenlerden dolayı kavmine karşı azgınlaşmış, haksızlık etmiş olabilir.
Her ne şekilde olursa olsun, o zaman kavmi arasında onu bu azgınlıktan vazgeçirmeye ve yüce Allah’ın servet konusunda uyulmasını istediği dengeli ve tutarlı sisteme döndürmeye çalışan kimseler bulunuyordu. Yüce Allah’ın servet için belirlediği bu sistem, zengini servetinden yoksun bırakmaz, onları yüce Allah’ın kendilerine bahşettiği maldan dengeli bir şekilde yararlanmaktan alıkoymaz. Sadece onların, kontrollü ve dengeli harcamada bulunmalarını öngörür. Bundan önce de, kendilerine bu nimetleri veren yüce Allah’ın gözetimini ve ahiret günü ile bu günde gerçekleşecek olan hesaplaşmayı düşünmelerini ister:
“Kavmi ona demişti ki; şımarma, Allah şımaranları sevmez.” “Allah’ın sana verdiği hu servet içinde ahiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma, Allah sana nasıl iyilik ettiyse, sen de öyle iyilik et, yeryüzünde bozgunculuk isteme, çünkü Allah bozguncuları sevmez.”
Bu sözler, dengeli ve tutarlı ilahi sistemi diğer hayat sistemlerinden ayıran bir demet değerler ve özellikler içermektedir.
“Şımarma” mala güvenmekten, servet biriktirmekten, mal-mülk sevgisi ile dopdolu olmaktan kaynaklanan kibire kapılıp şımarma. Malı kendisine bahşedeni unutan, dolayısıyla onun nimetini unutan, bu nimete karşı gerekli olan hamd ve şükür görevini yerine getirmeyen azgınlar gibi, şımarıp kendinden geçme. Malın cazibesine kapılan, kalbini mal sevgisi ile dolduran, aklını hep onun için çalıştıran, elde ettiği bu servetle de küstahlaşıp Allah’ın kullarına karşı büyüklük taslayan kimseler gibi şımarma.
“Allah şımaranları sevmez.”
Böyle yapmakla kavmi, onu malın cazibesine kapılıp kendinden geçercesine sevinen, mal varlığı ile övünen ve malın kendisine verdiği güçle insanlara karşı büyüklük taslayan, küstahları sevmeyen yüce Allah’a döndürmeye çalışıyorlar.
“Allah’ın sana verdiği bu servet içinde ahiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma.” Bu ifadede tutarlı ilahi hayat sisteminin dengeliliği dile getiriliyor. Bu sistem, mal varlığı bulunanın kalbini ahirete bağlar. Bununla beraber onu bu dünya hayatının nimetlerinden yararlanmaktan alıkoymaz. Tam tersine, onu bu nimetlerden yararlanmaya teşvik eder, bu konuda ona bazı yükümlülükler getirir. Hayatı ihmal eden, hayatla bağlarını zayıflatan mistikler gibi dünya nimetlerinden el-etek çekmesine engel olur.
Hiç kuşkusuz yüce Allah, hayatın güzelliklerini insanlar yararlansınlar, yeryüzünde çalışsınlar, bu güzellikleri geliştirip daha iyisini elde etsinler diye yaratmıştır. Amaç, hayatın gelişmesi, sürekli yenilenmesidir. İnsanın yeryüzü halifelik misyonunun hedefine varmasıdır. Ancak bu yararlanmada asıl amaçları ahiret olmalıdır. Ahiret yolundan ayrılmamalıdırlar. Bu şekilde dünya nimetlerinden yararlanma, yükümlülüklerini yerine getirmelerine engel olmamalıdır. Böyle bir amaç dünya nimetlerinden ve güzelliklerinden yararlanma nimeti bahşeden yüce Allah’a şükretmenin, O’nun bağışını hoşnutlukla kabul etmenin, onlardan olumlu yönden yararlanmanın bir çeşididir. Yüce Allah’ın iyilikle ödüllendirdiği bir itaat şeklidir bu.
İşte ilahi sistem, insan hayatında bu şekilde bir denge ve bir ahenk gerçekleştirir. Dengeli ve tabii hayatının içinde sürekli bir ruhsal yüceliğe eriştirir. Ama hiçbir şeyden yoksun bırakmadan, hayatın basit fıtri dayanaklarını yıkmadan.
“Allah sana nasıl iyilik ettiyse, sen de öyle iyilik et.”
Çünkü bu mal, yüce Allah’ın bağışı ve iyiliğidir. Buna iyilikle karşılık vermek gerekir. İyi karşılama, iyi yerlerde harcama, yaratıklara iyilikte bulunma, nimetin bilincinde olma ve O’na şükürle karşılık verme gibi.
“Yeryüzünde bozgunculuk isteme.”
Azgınlaşarak, insanlara zulmederek bozgunculuk yapma. Allah’ın gözetimini ve ahiret korkusunu hesaba katmaksızın nimetlerden dilediğin gibi ve sınırsızca yararlanmak suretiyle bozgunculuk yapma. İnsanların içinin kinle, nefretle, kıskançlıkla ve çekememezlik duyguları ile dolmasına neden olacak şekilde bozgunculuk yapma. Malını, amacının dışında harcayarak veya çeşitli yollarla amacı uğruna harcanmasına engel olarak bozgunculuk yapma.
“Çünkü Allah bozguncuları sevmez.”
“Tıpkı maldan dolayı küstahlaşıp şımaranları sevmediği gibi.
Kavmi Karun’a böyle demişti. O da tek bir cümleyle cevap vermişti. Bu cümle bozgunculuğun ve bozulmuşluğun birçok anlamını içermektedir.
“Karun; `Bu servet, ancak bende mevcut bir bilgi sayesinde bana verildi’ dedi.”
Bu malı, sahip olduğum bilgiyle hak ederek topladım. Malı toplayıp biriktirmemi bu bilgi sağladı. O halde size ne oluyor ki, bu malı belli bir yönde harcamamı empoze etmeye çalışıyorsunuz? Neden özel mülkiyetime müdahale ediyorsunuz? Ben bu malı özel çabamla elde ettim. Kendi özel bilgimle bu serveti hakettim.
Bunlar nimetin kaynağını ve veriliş hikmetini unutan, gözü hiçbir şeyi görmeyen, malın çekiciliği ile aldanan ve zenginliğin kör ettiği kibirli birinin sözleridir.
İnsanlar arasında bu örneğe her zaman rastlanır. Çünkü zenginliğinin tek nedeninin bilgi ve becerisi olduğunu sanan çok insan vardır. Bu yüzden bu tür insanlar, mallarını harcamaları veya harcamamaları konusunda kimseye karşı sorumlu olmadıklarını sanırlar. Malı ile neden olduğu bozgunculuk ve iyilikten dolayı hesap vermeyeceklerini düşünürler, mala karşı tutumları ile yüce Allah’ın öfkesini ve hoşnutluğunu çekeceklerini düşünmezler.
İslâm, ferdi mülkiyeti tanır ve kendisinin belirlediği helâl yollarla mülk edinmek için harcanan kişisel çabalara değer verir. Hiçbir zaman kişisel çabayı küçümsemez ya da geçersiz saymaz. Şu kadarı var ki, İslâm aynı zamanda ferdi mülkiyet edinmek ve geliştirmek için belli bir sistemi zorunlu kıldığı gibi, bu mülkiyetin kullanımı ve tasarrufu açısından da belli bir sistemi zorunlu görür. Bu sistem dengeli ve tutarlıdır. Ferdi, emeğinin ürününden yoksun bırakmaz.
Fakat savurganlığa varacak kadar serbestçe harcamasına cimriliğe varacak kadar da eli sıkı davranmasına izin vermez. Bunu sağlamak içinde mal üzerinde topluma bazı haklar verir. Topluma mal kazanmanın, geliştirmenin, harcamanın ve bu maldan kişisel olarak yararlanmanın yollarını denetleme yetkisini tanır. Bu sistem özeldir. Açık çizgileri, ayırıcı özellikleri vardır.
Ancak Karun kavminin çağrısını dinlemiyor. Rabb’inin kendisine yönelik nimetini düşünmüyor. Onun dengeli sistemine uymuyor. İğrenç bir büyüklenme kompleksi ile küstahça bir nankörlükle bütün bunlardan yüz çeviriyor.
Bu yüzden daha ayet bitmeden, günahkârlığının ve gururluluğunun ifadesi olan bu sözlere karşılık olarak şu tehdit yer alıyor:
“O bilmiyor mu ki, kendisinden daha güçlü ve ondan daha çok cemaati bulunan nice kimseleri Allah helâk etmişti. Suçlulardan günahları sorulmaz. Çünkü Allah onları bilir.”
Eğer kendisi güç ve mal sahibi ise, yüce Allah kendisinden önce daha güçlü ve daha zengin kuşakları yok etmiştir. O, bunları bilmelidir. Çünkü işe yarayan, kurtarıcı bilgi budur. Şu halde bunları bilsin. Ve bilsin ki, O ve benzeri suçlular Allah katında çok önemsizdirler. Hatta günahları bile sorulmaz. Çünkü hükme ve şahit gösterilmeye bile değmezler.
“Çünkü Allah onları bilir.”
SERVET KARŞISINDA İNSANLARIN TUTUMU
Bu, Karun kıssasında yer alan sahnelerin ilkiydi. Bu sahnede azgınlık ve küstahlık, öğütlere dudak bükme, uyarılara tepeden bakma, bozgunculukta ısrarlı olma, mal ile övünme ve insanı şükretmekten alıkoyan nankörlük olguları ön plana çıkıyor.
Ardından, Karun’un onca şatafatıyla, göz kamaştırıcı süsleriyle kavminin karşısına çıktığı ikinci sahne geliyor. Kavminden bazılarının gönlü onun şatafatına kayıyor, süslerinin cazibesine kapılıyor. Arzuyla seyrediyorlar. Karun gibi kendilerinin de büyük bir servete sahip olmalarını istiyorlar. Yoksulların imrenerek baktıkları büyük ve onurlu bir konumda olduğunu, bu dünyadan iyi bir pay edindiğini sanıyorlar. Bu sırada kavminden bir diğer grubun kalplerinde iman duygusu uyanıyor ve malın çekiciliğine, Karun’un göz kamaştırıcı süslerine karşı bu imana dayanıp onur duyuyorlar. Büyük bir güven ve kararlılık içinde Karun’un şatafatına kapılan, göz kamaştırıcı süsleri karşısında kendilerinden geçen kardeşlerini uyarıyorlar.