SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA KEHF SURESİ 59. ve 63. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
59- İşte şu kentler, haklarının zalimlikleri yüzünden onları yok ettik ve yok oluşları için belirli bir vakit kararlaştırdık.
Şu halde kendilerine süre tanınmış olmasına aldanmamalıdırlar. Çünkü bu surenin sonunda belirlenen vade mutlaka gelecektir. Allah’ın bu konuda koyduğu yasa kesinlikle şaşmaz ve yüce Allah sözünden dönmez.
Hz. Musa’nın -selâm üzerine olsun- hayatı ile ilgili bu bölüm bütün Kur’an’da sadece bu surenin bu bölümünde anlatılır. Kur’an-ı Kerim “iki denizin birleştiği yer” ifadesinden başka, olayın geçtiği yeri belirtmiyor. Yine bu olayın Hz. Musa’nın -selâm üzerine olsun- hayatı içinde geçtiği tarihe de değinmiyor. Acaba bu olay daha Hz. Musa Mısır’dayken ve henüz İsrailoğulları ile birlikte burayı terk etmemişken mi gerçekleşmiştir? Şayet Mısır’ı terk ettikten sonra gerçekleşmemişse ne zaman gerçekleşti? Kutsal topraklara (Filistin) gitmeden önce mi? Yoksa orada zorba bir toplum yaşadığı için bölgeye giremeyip civar bölgelerde bekledikleri sırada mı? Yoksa çölde kaybolup şuraya buraya dağıldıkları sırada mı?
Aynı şekilde Kur’an-ı Kerim Hz. Musa’nın karşılaştığı bilge ve saygın kul hakkında da herhangi bir açıklamada bulunmuyor. Kimdir bu adam? Adı nedir? Bir peygamber mi? Resul mu? Yoksa bir alim yahut bir veli mi?
Bu hikâyeye ilişkin gerek İbn-i Abbas’tan, gerek başkalarından aktarılan birçok rivayet vardır. Ama biz “Kur’an-ın Gölgesinde” yaşamak için, ayrıca Kur’an-ı Kerim’de bu şekilde detaya girmeden yer, zaman ve isim belirtmeden sunulmasının özel bir hikmeti olduğuna inandığımız için hikâyenin Kur’an’da geçen şekliyle yetiniyoruz. Kur’an’da, yeralan bu açıklamalarla yetinip ötesine geçme gereğini duymuyoruz. ( Buhari Kur’an-ı Kerim’de yeralan bu hikâyeden söz ederken şu rivayetleri aktarır: “Bize Hümeydi, Süfyan’dan o da Amr b. Dinar’dan o da Said b. Cübeyr’den şöyle nakletti: “Ïbn-i Abbas’a dedim ki “Nevf el-Bekkali Hızır’a- arkadaşlık eden Musa’nın israiloğullarının peygamberi Hz. Musa olmadığını iddia ediyor” İbn-i Abbas dedi ki “Allah’ın düşmanı yalan söylüyor” Übey b. Ka’b Hz. Peygamberin -salât ve selâm üzerine olsun- şöyle dediğini anlattı: Hz. Musa İsrailoğullarına hitap etmek üzere ayağa kalktı, o sırada kendisine insanların en bilgininin kim olduğu soruldu, o da “Benim” dedi. Bunun üzerine yüce Allah kendisini azarladı, çünkü her şeyi bilmiyordu. Daha sonra yüce Allah, iki denizin birleştiği yerde bir kulum var, o senden daha bilgilidir diye vahyetti. Musa “Ya rabbi onu nasıl bulurum? dedi. Yüce Allah yanma bir balık al ve onu bir bohçaya koy. Bu balığı nerede kaybettiysen o kulum oradadır” dedi.)
60- Hani Musa, genç arkadaşına “Hiçbir güç beni durduramaz, ya iki denizin birleştiği yere varırım, ya da yıllarca yol yürürüm ” demişti.
En doğrusunu Allah bilir, ama genel kanıya göre burada sözü edilen iki denizin birleştiği yer “Akdeniz’le Kızıldeniz’in birleştiği yerdir, iki denizin birleştiği yer, acı göllerle timsah gölünün bulunduğu bölgedeki buluşma noktalarıdır. Ya da Kızıldeniz’deki Akabe Körfezi ile Süveyş Kanalı’nın birleştiği bölgedir. Çünkü bölge Mısır’ı fethettikten sonra İsrailoğulları tarihinin yaşandığı sahnedir. Bununla neresi kastedilmiş olursa olsun Kur’an-ı Kerim bu noktayı kapalı bırakıyor. Biz de bu işaretle yetiniyoruz.
Hikâyenin daha sonraki akışından anlıyoruz ki, Hz. Musa’nın çıkmaya karar verdiği bu yolculuğun asıl hedefi, her şeyin ötesinde elde etmek istediği bir sonucun varlığıydı. Çünkü Hz. Musa ne kadar meşakkatli olursa olsun, oraya varması ne kadar sürerse sürsün iki denizin birleştiği yere varmakta kararlı olduğunu açıkça duyuruyor. Kur’an-ı Kerim’in anlattığı şekliyle Hz. Musa kararlılığını şöyle ifade ediyor. “Ya da yıllarca yol yürürüm” ayetinin orjinalinde geçen el Hukb kelimesi bir görüşe göre “bir yıl”, diğer bir görüşe göre de “seksen yıl” demektir. Fakat burada bu kelime bir zaman dilimini belirlemekten çok, kararlılığı ifade etmek için kullanılıyor.
61- İki denizin birleştiği yere vardıklarında yanlarındaki balığı bir kenarda unuttular, o da bir yeraltı deliğinden kayarak denize kaçtı.
62- İki denizin birleştiği yeri geçtiklerinde Musa, genç arkadaşına, “Azığımızı getir bakalım, gerçekten bu yolculuğumuzda çok yorgun düştük” dedi.
63- Genç arkadaşı Musa’ya “Bak sen! Kayalığa vardığımızda balığı unutmuştum, bana onu hatırlatmayı unutturan mutlaka şeytandır, balık şaşırtıcı bir şekilde canlanarak denize kaçtı” dedi.
Yine tercih edilen görüşe göre balık pişirilmişti ve bu balığın canlanarak bir delikten geçip denize kaçması yüce Allah’ın buluşma yerlerini bulmasını sağlamak amacı ile Hz. Musa’ya gösterdiği bir mucizedir. Musa’nın genç arkadaşının balığın denize kaçmasına şaşırmış olması, bunu gösteriyor. Eğer balık elinden düşüp denize dalsaydı, bunda şaşılacak bir şey olmazdı. Yolculuğun bütünüyle gaybı ilgilendiren sürpriz gelişmelerle dolu olması bu görüşü tercih etmemize neden oluyor. Nitekim bu gelişme de sözünü ettiğimiz sürprizlerden biridir.
Bunun üzerine Hz. Musa bilge ve saygın kul ile buluşması için Rabb’inin belirlediği noktayı geçtiğini ve bu noktanın da kayalıklı bölge olduğunu anlıyor. Bunun üzerine o ve genç arkadaşı geldikleri yolu izleyerek geri döndüklerinde o kulu orada buluyorlar.