SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA KEHF SURESİ 82. AYET
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
82- O duvar var ya, o şehirde yaşayan iki yetim çocuğun malı idi ve duvarın altında bu yetimlere miras kalmış bir hazine vardı. Babaları iyi bir insandı. Rabb’in istedi ki, o yetimler, erginlik çağına erdikten sonra Rabb’lerinin bir merhameti olan hazinelerini kendi elleri ile duvarın altından çıkarsınlar. Yoksa ben bu işleri kendi kafamdan yapmadım. İşte sabırla karşılayamadığın olaylara ilişkin açıklamam budur.
Her ikisi de aç oldukları, üstelik köylüler tarafından misafir edilmedikleri halde, bu adamın köylülerden herhangi bir ücret istemeden doğrultmaya çalıştığı bu duvarın altında bir hazine gizliydi, duvarın dibinde şehirde bulunan yetim ve güçsüz iki delikanlıya ait bir servet saklıydı. Şayet duvar yıkılmaya terk edilseydi, altındaki hazine ortaya çıkacaktı. Bu durumda çocuklar kendilerine ait bu hazineyi koruyamayacaktı. Babaları iyi bir insan olduğu için yüce Allah bu iyilikten onları zayıflıklarında, küçüklüklerinde yararlandırmak istedi. Büyümelerini, erginlik çağına erişmelerini, mallarını koruyabilecekleri bir durumdayken hazineyi çıkarmalarını diledi.
Ardından adam bu meseleden elini çekiyor. Çünkü bu tür davranışlarda bulunmasını öngören, yüce Allah’ın rahmetidir. Gerek bu meseleye gerekse bundan önceki meselelere ilişkin gaybtan onu haberdar eden, sonra da bu bilgi doğrultusunda onu bu tür uygulamalara yönelten yüce Allah’dır: Bunları Rabb’inin rahmeti sonucu yapıyorum, yoksa ben bu işleri kendi kafamdan yapmadım.”
Şu anda yüce Allah’ın hoşnut olduğu kullarından başka hiçbir kimseye bildirmediği gayb üzerindeki perde aralandığı gibi, bu adamın uygulamalarının hikmeti üzerindeki perde de kalkmış bulunuyor.
Ortaya çıkan sırrın ve açılan perdenin dehşetinden o adam ayetlerin akışı içinde ilk kez göründüğü gibi gözlerden kayboluyor. Meçhulden geldiği gibi tekrar meçhule doğru yol alıyor. Hikâye evrende yeralan en büyük hikmeti temsil ediyor. Bu hikmet, ancak belli oranlarda ortaya çıkar. Gerisi yüce Allah’ın bilgisi kapsamında, perdelerin ötesinde bir gayb olarak varlığını sürdürür.
Böylece surenin akışı içinde, Hz. Musa ve bilge bir kulun hikâyesi ile Eshab-ı Kehf hikâyesi; gayba ilişkin meselelerin yüce Allah’a özgü kılma noktasında birleşiyor. Kuşkusuz yüce Allah, olayları sonsuz bilgisi uyarınca bir hikmete göre planlar. İnsanlar ise bu plânı kavrayamazlar. Gaybın üzerine gerili perdelerin önünde dikilip dururlar. Perdelerin ötesindeki sırları da ancak belli oranlarda öğrenebilirler.
ONBEŞİNCİ CÜZ’ÜN SONU-ONALTINCI CÜZ’ÜN BAŞLANGICI
Kehf suresinin bu son dersinin ana konusu, Zülkarneyn hikâyesidir. Onun yeryüzünün doğusuna, batısına ve orta bölgesine yaptığı üç yolculuk, bir de Ye’cuc ve Me’cuc saldırılarına karşı yaptığı setin anlatılmasıdır.
Ayetlerin akışı setin yapımını tamamladıktan sonra Zülkarneyn’in söylediği şu sözü aktarıyor: “Zülkarneyn; `Bu set, Rabb’imin rahmetidir. Fakat Rabb’im belirlediği an gelince onu yerle bir eder. Hiç kuşkusuz Rabb’imin sözü gerçektir.” Sonra sura üfleme ve bir kıyamet sahnesi ile bu sözün gerçekliği üzerine bir değerlendirme yapılıyor. Ardından sure üç kısa bölümle son buluyor. Bu bölümlerin her biri “de ki” ifadesi ile başlıyor.
Bu bölümler surenin belli başlı konularını ve genel yönlendirmelerini özetliyor. Sanki bunlar, son derece ahenkli bir nağme halinde seslendirilen etkileyici son melodilerdir.
Zülkarneyn hikâyesi şöyle başlıyor!