SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA NAHL SURESİ 110. ve 111. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
110- Buna karşılık dinlerinden dönsünler diye çeşitli işkencelere uğratıldıktan sonra göçedenler, arkasından cihad edenler ve karşılaştıkları zorluklara sabırla katlananlar da var. Hiç kuşkusuz Rabbin, tüm bu olup bitenlerden sonra onlar hakkında affedicidir, merhametlidir.
111- O gün herkes gelip kendini savunur ve hiç kimseye haksızlık yapılmaksızın herkese yaptıklarının karşılığı tam olarak verilir.
O zamanki müslümanlar, Araplar’ın en güçsüz olanlarıydı. Azgın olan zalim müşrikler onları işkence ve başka yollarla dinlerinden vazgeçirmeye çalışıyorlardı. Fakat onlar fırsat buldukça hicret ediyorlardı. Böylece fedakâr birer müslüman oldular. Allah yolunda savaştılar. Davanın bütün yükümlülüklerine ve zorluklarına katlandılar. İşte yüce Allah bu nedenle onları bağışlayacağını ve kendilerine rahmet edileceğini müjdelemektedir.
“Rabbin tüm bu olup bitenlerden sonra onlar hakkında affedicidir, merhametlidir.”
Bugün herkesin kendi derdine düştüğü başka hiç kimseye dönüp bakamayacağı gündür:
“O gün herkes gelip kendini savunur.”
Bu ifade herkesin kendi işinin başından aşkın olduğunu gösteren bir korku atmosferini canlandırmaktadır. Herkes kendisini azaptan kurtarma çabası içindedir. Fakat ne uğraşının ne de mücadelenin bir yararı olacaktır. Orada sadece herkes yaptıklarının karşılığını görecektir.
“Hiç kimseye haksızlık yapılmaz.”
Yüce Allah, bu surede daha önce inancın temel gerçeklerinden birinin iyice kavranması için iki örnek vermişti. Burada ise Mekke’nin ve orada yaşayan müşriklerin durumunu tasvir etmek için bir örnek veriyor. Allah’ın nimetlerini inkâr eden bu müşriklerin kendilerine gösterilen örnek sayesinde tehdit edildikleri kötü sonu görmeler: sağlanıyor.
Güven ve huzur, rahat ve bolluk içindeki bir rızıktan oluşan örnekte, nimetten söz edildikten sonra, surenin akışı onları puta tapıcılığın kuruntularına dayanarak, haram kıldıkları güzel nimetlere yöneltiyor. Halbuki bu güzel nimetleri Allah onlara helal kılmış ve haram olanları da belirlemiş bulunuyordu. Onların haram kıldıklarını Allah helal kılmıştı. Bu da Allah’ın nimetlerine nankörlük etmenin ve onlara karşı şükür görevini yerine getirmemenin bir çeşididir. Bu nedenle onları acı bir azapla tehdit ediyor. Ve onların bu yaptıkları doğrudan Allah’a iftiradan ibarettir. İlahi kanunların bu konuda bir hüküm belirlememiştir deniyor.
Müslümanlara haram kılınan kötü şeylerden söz edilmesi nedeniyle yahudilere, zalimlikleri yüzünden haram kılınan güzel rızıklar sebebiyle değiniliyor. Bu güzel nimetler, yahudilerin isyanlarına ve günahlarına karşılık olarak haram kılınmıştı. Hz. İbrahim dönemindeki atalarına haram değildi. Zaten Hz. İbrahim Allah’a tertemiz bir gönülle teslim olan bir ümmetti… Müşriklerden değildi. Onun nimetlerine karşı şükrediyordu. Yüce Allah O’nu elçi olarak seçmiş ve doğru yola iletmişti. Güzel nimetler, O’na ve ondan sonraki çocuklarına helal kılınmıştı. Daha sonra yüce Allah yahudilere özgü bir ceza olarak bu nimetlerin bir kısmını haram kıldı. Kim cahilliğinden sonra tevbe edecek olursa, Allah’ın bağışlayıcı ve merhamet sahibi olduğunu görecektir.
Daha sonra Hz. Muhammed’in dini Hz. İbrahim’in dininin bir uzantısı ve o yolun bir devamı olarak gelmiştir. Dolayısıyla daha önce helal olan tüm güzel nimetler tekrar helal kılınmıştır. Aynı şekilde yahudilerin avlanmaktan alıkonuldukları cumartesi günü yasağı da kaldırılmıştır. Zira cumartesi yasağı, sadece yahudilere mahsustu. Onlar bu konuda ayrılığa düşmüşlerdi. Bir kesimi bu yasağa uymuş, bir kesimi ise onurlu bir varlık olan insanlık sıfatından sıyrılıp, kendilerini hayvan düzeyine indirmişti.
Sure bu konuya ilişkin bir direktif ile sona ermektedir. Burada yüce Allah, kendi elçisi Hz. Muhammed’e -salât ve selâm üzerine olsun- Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağırmasını ve daha güzel bir şekilde onlarla mücadele etmesini, bir düşmanlığa karşılık verirken, adalet ilkesine bağlı kalmasını ve haddi aşmamasını istemiştir… Sabredip bağışlamasının daha iyi olacağını haber vermiştir. Bütün bunlardan sonra sonunda kazananların takva sahipleri ve iyilik yapanlar olduğunu belirtmiştir. Çünkü Allah onlarla beraberdir. Onlara yardım edecek, koruyacak, iyilik ve kurtuluşun yolunu gösterecek olan da O’dur.