SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA NAHL SURESİ 45. ve 50. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun
45- Peygamber’e iğrenç tuzak kuranlar, Allah’ın kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden ya da beklemedikleri taraftan gelecek ilahi bir azaba uğramayacaklarından emin midirler?
46- Ya da ilahi azabın gezilerinden biri sırasında kendilerini yakalamayacağından emin midirler? Onların Allah’ın yapacağını engellemeleri sözkonusu değildir.
47- Ya da ilahi azabın korkulu bir bekleyiş halindelerken başlarına gelmeyeceğinden emin midirler? Hiç şüphesiz Rabbiniz, şefkatli ve merhametlidir.
48- Kâfirler, Allah’ın yarattığı her şeyin gölgesinin uzayıp kısalarak sağdan sola döndüğünü ve böylece O’na boyun eğerek secde ettiğini görmüyorlar mı?
49- Göklerde ve yerde bulunan bütün canlılar ve melekler, büyüklük taslamaksızın, Allah’a secde ederler.
50- Çünkü onlar üstlerindeki Rabblerinden korkarlar ve kendilerine emredileni yaparlar.
İlginçtir ki, Allah’ın eli insanları çepeçevre kuşatmışken ve bazı insanları güçlü ve onurlu bir şekilde kıskıvrak yakalamışken yine de bu, onları tuzak ve planlarından alıkoymamaktadır. Güçlerinin, çalışmalarının ve mallarının kéndilerine bir fayda sağlamadığını gördükleri halde tuzak peşinde koşanlar yine de oyunlarına devam ediyorlar. Azaptan kurtulanlar Allah’ın yakalamasından emin olarak hareket ediyorlar. Kendilerinin ne öncekiler ve ne de etrafındakiler gibi kıskıvrak yakalanıvereceklerini hiç de beklemiyorlar. Allah’ın elinin uyanık iken veya uyku halindeyken kendilerine uzanmasından korkmuyorlar. Kuran’ı Kerim bu açıdan onların vicdanlarına dokunarak bu beklenen tehlikeye karşı duyarlılıklarını harekete geçirmek istemektedir. Zira bu tehlikeye ancak hüsrana uğrayanlar aldırmayabilirler:
“Peygamber’e iğrenç tuzak kuranlar, Allah’ın kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden ya da beklemedikleri taraftan gelecek ilahi bir azaba uğramayacaklarından emin midirler?”
Ya da onlar ticaret ve seyahat için bir ülkeden bir ülkeye geçerken, bir bölgeden diğerine seyahat ederken, Allah’ın kendilerini yakalamasından emin gibidirler. Onlar Allah’ı “aciz bırakamazlar.” durup dinlendikleri veya yolda iken bulundukları yer Allah’dan uzak değildir.
“Ya da korkulu bir bekleyiş halinde.”
Zira onların uyanık bulunmaları ve böyle bir şeyi beklemeleri Allah’ın elini kendilerinden savamaz. Onlar, Allah’ın bu yakalamasına hazırlıklı oldukları veya hiç farkında olmadıkları bir anda onları kıskıvrak yakalamasından emin midirler? Onlar tuzaklarına gömülmüşler. Kazdıkları kuyularına düşmüşlerdir. Ne debelenip kurtulabilirler ne de korunabilirler.
Halbuki çevrelerini kuşatan bütün bir evren, yasaları ve işleyişi ile insanı dehşete düşürmekte, Allah’dan korkmayı telkin etmektedir:
“Kâfirler, Allah’ın yarattığı her şeyin gölgesinin uzayıp kısalarak sağdan sola döndüğünü ve böylece O’na boyun eğerek secde ettiğini görmüyorlar mı?” Uzayıp kısalan, dik uzanan ve kırılan eğilim, gösterip giden gölgelerin manzarası ile dolu sahne, kalbini açan, duygularını uyandıran, etrafını kuşatan, evrenle diyalog içine girenler için etkili bir sahnedir.
Kur’an varlıkların ve eşyanın ilahi yasalara boyun eğişini -boyun eğişin en belirgin görüntüsü olan- “secde” ifadesi ile vermektedir. Dikkatleri -uzadıktan sonra geri dönen- gölgelerin hareketine çekmektedir. Gölgelerin hareketi gerçekten de gizli, saf duygular üzerinde etkili olan, köklü ve derin bir harekettir. Burada bütün yaratıklar gönülden boyun eğmiş, teslim olmuş ve itaatkâr olmuş biçimde çizilmektedir. Ayrıca bunlara yerde ve göklerde bulunan her canlı ilave edilmiştir. Bu evrendeki tüm varlıklara bir de melekler ekleniyor. Sonra bakmışız ki sahne, nesneler, gölgeler, hayvanlar ve meleklerle dolup taşmıştır. Hepsi boyun eğmiş, itaate yönelmiş, ibadete ve secdeye kapanmıştır. Allah’a kulluk yapmaya karşı büyüklük taslamıyorlar ve O’nun emrine aykırı hareket etmiyorlar. Bu ilginç ve hayret verici ortamda kural dışı kalanlar, sadece büyüklük taslayan ve inkâra kalkışan insanlardır.
İşte bu sahne ile, büyüklük taslayan ve inkâra kalkışanlara değinerek başlayan ve onları sonuçta koca evren sahnesinde büyüklük taslamak ve inkâra kalkışmakta yalnız bırakmayı amaçlayan bu ders de sona ermiş oluyor…
İLAHİ KUDRETTEN EVRENSEL DOKUNUŞLARA
Surenin gelecek bölümü tek olan ve çoğalması mümkün olmayan ilahlık meselesini ele alıyor. Her şeyden önce ilahın birliğini, koruyucunun birliğini ve nimet verenin birliğini yerleştirerek başlıyor. Bu arka arkaya sıralanan üç ayette veriliyor. Ve konuyu iki örnekle noktalıyor. Birincide mülk sahibi, rızık veren bir efendi örnek olarak veriliyor. İkincisinde hiçbir gücü bulunmayan ve hiçbir şeye sahip olmayan kul, köle örnek veriliyor… Bunların her ikisi bir midir?.. Her şeyin sahibi ve her şeye rızık veren Allah, nasıl oluyor da hiçbir şeye sahip olmayan ve rızık vermeyen kul ile eşit tutulabilir? Bu da ilahtır, o da ilahtır denebilir mi?
Ders arasında, sıkıntıya, dara düşen insanların yalnız Allah’a yöneldiklerini, bu sıkıntıdan kurtulduktan sonra ise, O’na başkalarını ortak koşmaya yöneldiklerini dile getiren insanlık karakterine ilişkin tipolojik bir örnek veriliyor…
Ayrıca puta tapıcılığın kuruntularından ve saçmalıklarından da bazı tablolar sunuluyor. Bu konuda onların sahte ilahlarına Allah’ın kendilerine bahşettiği rızıklardan bazılarını ayırırken, mallarından kölelerine ayırmamalarına ve onlar ile paylaşmalarına dikkat çekiliyor! Kendilerinin kız çocukları olmasını istemedikleri halde Allah’a kızları nisbet etmelerine parmak basılıyor!
“Onlardan birine kız çocuğu müjdesi verildiğinde üzüntüden yüzü simsiyah kesiliyor.”
Hoşlanmadıkları şeyleri Allah’a izafe ederken, güzel şeyleri kendilerine ayırarak bunları ikide bir gündeme getirmelerine, yaptıklarına karşılık iyiliğe kavuşacaklarına umut bağlamalarına (!) değiniliyor. İşte Peygamberimiz -salât ve selâm üzerine olsun- Hz. Muhammed’in kendilerine gerçeği açıklamak amacıyla gönderildiği inkârcıların, önceki müşriklerden devr aldıkları kuruntular da bu türden saçmalıklardı. Bu gerçeğin açıklanması özellikle mü’minler için bir doğru yol kılavuzu ve rahmet olmaktaydı.
Daha sonra gerçek ilahlığın sanatlarından, olağanüstülüklerinden örnekler veriliyor. Bunlar üzerinde düşünülüp öğüt ve ibret alınacak gerçeklerdir. Ancak Allah’ın gücü yeter onlara. Ancak o bunları yapabilir. Bunlar aynı zamanda ilahlığını da delilleridir. Başkasının değil. Gökten su indiren ve onunla, öldükten sonra toprağı diriltèn O’dur. İnsanlara sudan ayrı olarak -hayvanların karınlarından, kan ve dışkı arasından süzülüp gelen- tertemiz bir süt içiren de O’dur. Yine insanlara hurma ve üzüm meyvalarını yaratıp sunan, onlardan sarhoşluk veren, veya güzel bir rızık olan şeyler elde etme imkânı veren de Allah’tır. Arıya dağlarda, ağaçlarda ve hazır kovanlarda barınak yapmalarını öğreten, orada insanların sağlığına yarayan bal yapma yeteneği veren de Allah’dır…
İnsanları yaratan, onları öldüren, bazılarını yaşlanıp bildiklerini unutuncaya ve hiçbir şeyi bilmeyen basit yaratıklar oluncaya kadar ecellerini erteleyip geciktiren de Allah’tır. Rızık yönünden insanları birbirinden farklı kılan Allah’dır. Yüce Allah insanlara kendilerinden eşler yaratmıştır. Ve onların eşlerinden kendilerine, çocuklar ve torunlar vermiştir… İnsanlar bütün bunlara rağmen ne yerde ne de göklerde kendilerine bir rızık verme imkânına sahip olmayan ve hiçbir şeye gücü yetmeyen Allah dışındaki varlıklara tapıyorlar… Allah’ın benzerleri ve denkleri olduğuna inanıyorlar!
Kendi düşünsel dünyasında ve dış çevrelerinde yeralan bütün bu dokunuşlar onların gözleri önüne getiriliyor ki, bu ilahi kudreti hissedip kavrayabilsinlér. Bünyelerinde, rızıklarında, yiyeceklerinde, içeceklerinde, ve etraflarını kuşatan her şeyle, işleyen bu kudreti idrak etsinler… Sonra bu dokunuşlar az önce değindiğimiz iki net ve açıklayıcı örnekle sona eriyor. Bunlar insanın hem vicdanına hem de aklına yöneltilmiş derin ve köklü etkileri bulunan, titreşmemeleri, etkilenmemeleri ve karşılık vermemeleri imkânsız olan, insan ruhunun hassas tellerine dokunuyorlar.